Dışişişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye’de gerek bölge ülkelerinin gerek Avrupalı ve ABD’li ortakların yaptığı çalışmanın önemine işaret ederek, “Suriye’de yatırımların ağır ağır hayata geçmeye başladığını görüyoruz. Ama yıkım dediğim gibi çok büyük. Geri dönüşler var. Geri dönenlerin tabii istifade edeceği, yaşamını ve temel hizmetleri sağlayacağı bir alt yapıya ihtiyaç var” dedi.
Fidan, TVNET canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Gazze’deki duruma değinen Fidan, “Elhamdülillah bir noktada ateşkes sağlandı ama bugün de gördük sürekli ihlal edilen bir ateşkesle karşı karşıyayız. Kırılgan bir ateşkes ortamı var” ifadelerini kullandı.
Fidan, Türkiye’nin bütün krizlerde aranan bir müttefik haline geldiğini söyledi.
ABD Başkanı Donald Trump’ın iktidara gelmesinin etkilerinin de dünya genelinde görüldüğünü belirten Fidan, “Avrupa-Amerika transatlantik ilişkilerinin artık seyrinin eskisi gibi olmayacağını biz sürekli söylüyorduk. Trump, artık ilk döneminde dillendirdiği konuları bu ikinci döneminde kurumsallaştırma ve pratiğe geçirme gibi bir aşamada. Buna yönelik ciddi adımlar attığını görüyoruz.” dedi.
Soğuk Savaş döneminde Rusya’ya yönelik yapılanların aynısının, farklı şekillerde Çin’e karşı yine bölgesel düzlemde Asya Pasifik’te yapılmasına yönelik bir emare olduğunu belirten Fidan, “Avrupa-Amerika ilişkilerinin Türkiye’ye yansıyan kısmı olacak. Avrupa-Rusya ilişkilerinin, Avrupa-Asya Pasifik, Amerika-Çin ilişkilerinin bütün bunların hepsinin Türkiye’ye bir yansıması olacak. Türkiye olarak biz bütün bu gelişmeleri, risk analizleri yaparak, hesaba katarak inşallah yolumuza devam edeceğiz” değerlendirmesinde bulundu.
Fidan, 2026’nın da heyecanlı, oldukça yoğun, risklere açık ama aynı zamanda fırsatlar sunan bir yıl olacağını söyleyerek, Rusya-Ukrayna Savaşı, İsrail-Filistin meselesi, İsrail’in Suriye’yi de kapsayan yayılmacılığı gibi konuların 2025’ten 2026’ya devredeceğini belirtti.
Suriye’deki gelişmeler
Hakan Fidan, Suriye’de 8 Aralık 2024’de Esad’ın devrilmesinden itibaren başlayan süreçte atılan çok adım olduğunu fakat bunun görülemediğine işaret ederek, şunları söyledi:
“Problem alanı o kadar fazla ki giderilmesi gereken. Sırf ülkedeki yıkımı düzeltmeye başlamak için uluslararası takılmış birçok kelepçeyi söküp atmanız gerekiyor. Daha iki, üç gün önce Amerika’daki Sezar Yasası yeni kalktı. Sezar Yasası’yla Suriye’ye yapılan yatırımlara yasak getirilmişti Esad döneminde. İlk önce Amerika başkanlık kararnamesi çıkarttı, daha sonra bunu kendi kongresinde yasalaştırdı. Bu fevkalade önemliydi.”
Suriye’de gerek bölge ülkelerinin gerek Avrupalı ve ABD’li ortakların yaptığı müşterek çalışmanın önemine işaret eden Fidan, “Suriye’de yatırımların ağır ağır hayata geçmeye başladığını görüyoruz. Ama yıkım dediğim gibi çok büyük. Geri dönüşler var. Geri dönenlerin tabii istifade edeceği, yaşamını ve temel hizmetleri sağlayacağı bir altyapıya ihtiyaç var” diye konuştu.
‘Suriye Türkiye’nin devamı’
Suriye’de Türkiye’nin de yürüttüğü projeler olduğunu söyleyen Fidan, “Haritaya baktığınız zaman Suriye, Türkiye’nin bir devamı aslında, coğrafi devamı. Burada hem ticari olarak, hem ulaştırma olarak, hem bağlantısallık olarak inanılmaz derecede büyük potansiyeller var. İnşallah bunların hepsi hayata geçecek. Ama ilk önce ülkedeki dengelerin yerine oturması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Suriye ordusuna Türkiye’nin katkıları
Fidan, Suriye’de silahlı grupların bir komuta altında toplanması, ulusal orduya bağlanması konusunda en büyük fedakarlığı ve yardımı Türkiye’nin yaptığını söyleyerek, “Türkiye’nin sürekli destek verdiği muhalif güçleri ulusal orduya katılmaya doğru teşvik etmesi ve bunun hemen gerçekleşmesi, ülkedeki Esed’e karşı direniş gösteren çok farklı silahlı grupları bir komuta altında bir araya getirdi. Bu belki çok fazla takdiri yapılmamış çok önemli bir konu” ifadelerini kullandı.
Bakan Fidan, silahlı grupların ulusal orduya bağlanmasına ilişkin, “Bu daha büyük maslahatı ve iyiliği gözeterek insanların sahip oldukları güç alanlarından, küçük menfaat alanlarından vazgeçmesidir. Türkiye’nin bu noktadaki hem ortaya koyduğu stratejik vizyon, çerçeve hem yapıcı rol oynaması, tavsiyeleri önemli” dedi.
‘SDG’nin kontrol ettiği bölgelerde sorun alanı var’
Avrupa ve ABD’de zaman zaman ortaya çıkan “mevcut yönetim Suriye’nin tamamına hakim değil” eleştirisine ilişkin olarak Fidan, şunları kaydetti:
“(Suriye’nin) Bunu büyük ölçüde tamamladığını biz düşünüyoruz. SDG’nin kontrol ettiği bölgelerde şu anda sorun alanı var. Onun çözülmesi gerekiyor 10 Mart mutabakatı çerçevesinde. Bir de Güney’de, özellikle Güney meselesi fevkalade önemli. Şu anda bizim belki en büyük risk alanımız o. Güney’deki sıkıntı tek başına çok fazla büyük risk oluşturduğu için değil. O da yönetilebilir bir konu. İsrail’in ona müdahil olmasından dolayı ortaya çıkan bir risk alanı var. Bu risk alanını çok iyi yönetmek gerekiyor. Çünkü daha büyük riskleri de beraberinde getirebilir. Bu da çok yakından takip ettiğimiz bir konu.”
Süreç
Kürt meselesinin çözümü için başlatılan sürece de değinen Fidan, “Özellikle toplumsal barış adına tarihi bir fırsat bizim için önemli. Bunun daha da derinleştirilmesi, ilerletilmesi, burada Cumhurbaşkanımızın büyük bir siyasi olgunluk ve liderlik göstererek bu süreci kabullenmesi ve burada hayır ve iyilik araması önemli. Bunun arkasında Meclisimizin ve halkımızın desteği var. Herkes Türkiye’den beklenen adımları ifade ediyor ama örgütün kendi adımlarına ilişkin bir ifade duyamıyoruz” dedi.
Fidan’ın değerlendirmelerinden satır başları şöyle:
– İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ekibinin ortaya koyduğu politika çerçevesinde İsrail bölgeyi şekillendirme arayışında. bunun emareleri Lübnan, Suriye, Gazze, Batı Şeria, İran ve Katar’a yapılan saldırılarda görüldü.
– İsrail, kendi güvenlik algısını başkalarının güvensizliği üzerinden oluşturan bir politikaya sahip. Bu çerçevede komşu ülkelerine müdahalesi devam edecek. Ve bu konuda uluslararası aktörlerle atılması gereken adımlar var.
– Amerika’nın burada son derece önemli bir rol oynaması gerekiyor çünkü Trump yönetimi şöyle bir şey yaptı. Hem Gazze’de hem Suriye’de iki konuyu üstlendi. Gazze’deki barış anlaşmasının üstleniciliğini yaptı bizimle beraber ve Suriye’deki sürece destek verdi.”
10 Mart Mutabakatı: Taraflar yükümlülükleri yerine getirmesi gerekiyor
“- SDG, İsrail’den cesaret alıyor mu? Kesinlikle alıyor. Bu yeni bir durum değil. SDG hiçbir zaman için muhalefetle beraber Esed’e karşı hareket etmedi. Esed’in gitmemesi konusu sadece Rusların ve İranlıların istediği bir konu değildi. İsrailliler de gitmesini istemiyordu. Geçmiş yıllarda İsrail’in etkisi altındaki ABD’li politikacılar da aynı noktaya geldi ve muhaliflerden desteğini çekti.
– ABD siyaseti ve Trump yönetiminin artık Suriye’nin geleceğiyle ilgili farklı bir görüşü var. Şimdi burada SDG’nin durduğu yerden aslında vazgeçerek bir an önce Şam’daki yönetimle anlaşması ve 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde tarafların üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi gerekiyor.
– Bu sadece Suriye’nin istikrarı için değil, aynı zamanda Türkiye, Irak ve Ürdün gibi milli güvenlik tehdit algısı olan ülkeler için de önemli. Suriye yönetimi ve SDG arasındaki sürecin diyalog, barış ve güven ortamı içinde çözülmesini teşvik ediyoruz. Gerekli yönlendirmeleri yapmaya devam edeceğiz.”
‘SDG süreci uzatmamalı’
” Terör örgütü DEAŞ çok küçülmüş bir vaka ve sistemik bir tehdit oluşturacak durumda değil. DEAŞ’ı mücadele edilmesi gereken bir tehdit olarak görüyoruz fakat örgüt bahanesiyle daha farklı politik ve bölgesel projelerin hayata geçirilmesi problemli. Ama savaşan bir millet olarak, askeri kabiliyetleri, istihbari kabiliyetleri çok yüksek bir millet olarak şunu da biliyoruz ki DEAŞ’a gösterilen reaksiyonun orantısı tehdidin kendisiyle mütenasip değil. Orada başka hedefleri hayata geçirmeyle alakalı konu var.
– SDG’nin bu noktada gerek DEAŞ bahanesi, gerek başka bahanelerle artık süreci uzatmaması gerekiyor. Çünkü burada tekrar tekrar altını çiziyorum, burada sadece Suriye’nin güvenliği ile ilgili bir konu yok, bu Türkiye ile ilgili bir konu. Bunlar PKK’nın oradaki uzantısı ve PKK’nın şu anda Türkiye’yle yürüttüğü bir süreç var. Kendini fesih kararı var. Bu kararın etkilerini sadece sınırlarımızın içerisinde değil, sınırlarımızın ötesinde de görmek istiyoruz.”
Rusya- Ukrayna
“- (Rusya-Ukrayna Savaşı) Öyle görünüyor ki konu belli oranda Ukrayna’da seçimlerle ve referandumla sonuçlanacak. Özellikle belli konular, bu anlaşmanın içerisindeki belli konular referandumla ancak hayata geçebilir. Siyasi liderin tek başına altına imza atmak istemeyeceği bir durum olabilir.
– İsrail’in halihazırdaki orijinal planı Gazze’yi insansızlaştırmak, Filistinlilerden arındırmak. Bunun önüne geçecek konu uluslararası bir birliğin oraya gidip her iki tarafın da güvenliğini ve sükunetini sağlayacak bir çalışma içerisinde olması.
– (Karadeniz’de gemilere yönelik saldırılar) Baştan beri uyardığımız bir konu ve yayılıyor. Savaşın sonuna doğru bu türden anlar olur. Herkes elini maksimize ediyor, bütün yerlere bütün cephelere saldırıyor. Özellikle iki tarafta enerji altyapılarını vuruyor. Maalesef Karadeniz’deki karşılıklı misillemeler Karadeniz’deki ticareti engelliyor. İkincisi bizim vatandaşlarımızın içinde bulunduğu, bizim şirketlerimize ait olan gemilerin hedef olmasına sebep oluyor. Bandıralar farklı ama işleten şirketler, Türk şirketleri içinde Türk mürettebatı olabiliyor. Çok şükür bugüne kadar hiçbir Türk mürettebat yara almadı. Bugün yine bir olay daha oldu. Ulaştırma Bakanımızla da az önce görüştük. Bakanımız da çok yakından takip ediyor bütün bu gemi hadiselerini bizimle beraber”.




