• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Ada: İmralı örneği üzerinden alternatif bir okuma denemesi
Ada: İmralı örneği üzerinden alternatif bir okuma denemesi
Sevda Çetinkaya 28 Temmuz 2025

Ada: İmralı örneği üzerinden alternatif bir okuma denemesi

Michel Foucault’nun heterotopya kavramı, toplumun dışladığı, norm dışı kabul ettiği, düzenin içinden ama ona karşı duran mekanları tanımlar. Bu mekanlar çoğu zaman iktidarın, bireyi disipline ettiği, gözetim altında tuttuğu alanlardır. Ada, bu anlamda en keskin heterotopya örneklerinden biridir: fiziki olarak sınırlandırır, simgesel olarak dışlar ve ideolojik olarak yeniden şekillendirir.

Ancak bu genel kabul gören anlamın dışına çıkan özgün bir tarihsel pratiğe tanık oluyoruz: Abdullah Öcalan’ın İmralı Adası için “Bu adayı barış adası yapacağız” sözü, klasik heterotopya yorumunu tersyüz ediyor.

Heterotopya ve iktidar-mekan ilişkisi

Foucault’ya göre heterotopyalar, bireyin normatif yapılar tarafından dönüştürüldüğü mekanlardır. Hapishaneler, akıl hastaneleri, manastırlar ya da okullar gibi alanlar, bireyin bedensel ve zihinsel olarak yeniden biçimlendirildiği, gözetim altında tutulduğu, zamanı ve mekanı kontrol altına alan yapılardır. Bu yapılar bir tür mikrokozmos işlevi görerek toplumun değerlerini yansıtır ya da tersinden karikatürize eder.

İmralı Adası da ilk bakışta bu özelliklere sahiptir: tecrit, disiplin, denetim, dışlama ve mutlak gözetim mekanıdır.

Ada’yı tersine çevirmek mümkün mü?

Klasik heterotopyalarda birey iktidar tarafından dönüştürülürken, İmralı’da Öcalan, bizzat rejimi, savaşı ve toplumsal düzeni sorgulayan ve dönüştüren özne olarak karşımıza çıkıyor. İmralı Adası bu yönüyle, yalnızca kapatmanın değil, aynı zamanda alternatif düşünce, direniş ve toplumsal yeniden inşanın mekanı gibi görünüyor.

Modern ütopyaların eleştirisi

Foucault, Thomas More’un Ütopya adasını da disiplinin gizli bir formu olarak eleştirir. Bu bağlamda ütopyalar, özgürlük vaadiyle yapılandırılsa da, çoğu zaman bireyin normlara göre biçimlendirildiği kontrol alanlarına dönüşür. Öcalan ise tersi bir yönde ilerliyor: ütopyayı hiyerarşik bir düzende değil, halkların kendi kendini yönettiği, kadın özgürlüğü ile demokratik temelde yeniden yapılandırıyor.

Bu anlamda İmralı Adası, klasik anlamda bir ‘normalliğin inşa alanı’ değil, ‘normalliğin sorgulandığı, yeni bir toplum modelinin temellendiği’ bir düşünce alanına dönüşüyor.

Agamben ve ‘istisna hali’ bağlamında İmralı

Giorgio Agamben’in ‘istisna hali’ kavramı, devletin hukuk dışına çıkarak egemenliğini sürdürdüğü alanları tanımlar.
Agamben’e göre istisna hali, hukukun askıya alındığı ama hala geçerli olduğu bir ‘anomik alan’dır. Bu alan, egemenin “hukuk dışı ama hukuken belirlenmiş” yetkisini görünür kılar. Başka bir deyişle, birey yasal korumadan çıkarılır ama egemenin mutlak denetimi altında kalır.

Bu çerçevede:
İmralı Adası, yalnızca bir heterotopya (karşı-mekan) değil, aynı zamanda bir istisna mekanıdır.
Burası, hem hukukun askıya alındığı hem de egemenliğin en keskin biçimde uygulandığı bir siyasal laboratuvardır.

Ada: Barışın istisna hali

Agamben’in öngördüğü gibi, istisna hali bir “kamp”a dönüşme riski taşırken; Öcalan’ın yaklaşımında bu kamp, aynı zamanda bir ‘etik-politik yeniden kuruluş mekanı’ haline geliyor. Yani İmralı Adası, hem istisna halinin mekanı hem de bu hale karşı geliştirilen yeni bir toplumsal sözleşme fikrinin doğduğu yer oluyor.

Bu bağlamda İmralı, bir “istisna alanı” gibi görülse de, burada hukuk-dışı baskının altında bile yeni bir hukuk, etik ve siyasal yaşam biçimi önerisinin geliştirildiğini görüyoruz.

İmralı: Karşı-Heterotopya olarak bir mücadele mekanı

Foucault’nun heterotopya kavramı, iktidarın bireyi dönüştürdüğü mekanları analiz etmekte güçlü bir araç sunar. Ancak Abdullah Öcalan’ın İmralı pratiği, bu kavramın sınırlarını zorluyor. İmralı Adası, klasik anlamda bir heterotopya değil; heterotopyanın politik, etik ve varoluşsal düzlemde tersine çevrildiği bir karşı-ütopya, hatta bir ‘karşı-heterotopya’dır.

İmralı’da kapatılma; düşünsel üretimin de kaynağına dönüşmüş gibi duruyor.

Öcalan’ın “Bu adayı barış adası yapacağız” ifadesi, mekanı, politik ve simgesel anlamda yeniden tanımlıyor. İmralı, böylece bir “karşı-heterotopya”ya dönüşüyor: klasik disipliner işleyişin aksine özgürleştirici bir düşünce mekanı hâline geliyor.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.