Ah ‘o’ ilk düğme
Kuban Kural 21 Ekim 2025

Ah ‘o’ ilk düğme

Türkiye’nin güncel meselelerini konuşurken sürekli tarihe referans vermek zorunda kalıyoruz. Bugün hala daha aşamadığımız toplumsal, kültürel, sosyal ve siyasal sorunların kök sebeplerine eğilmek ve yaşananları bugün ile harmanlamak, sorunlarımızı tespit etmek ve çözüm önerileri üzerine yoğunlaşmak için bir nevi mecburiyet.

Tarihi dönemleri incelerken anakronizm tuzağına düşmeden ve olaylara seçici olarak yaklaşmadan tüm detaylarıyla ele almayı aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.

Türkiye Cumhuriyeti tarihi, resmi tarih tezi marifetiyle zihinlere zerk edildiği için kimsenin girmek istemediği oldukça fazla konu hala hak ettiği değeri görmedi maalesef. Son yıllarda her ne kadar resmi tarih tezine alternatif tarih çalışmaları artmış olsa da sorgulayan tarih anlayışının toplumsallaştığından bahsetmek pek mümkün değil.

Özellikle “Kurtuluş Savaşı” dönemi, Cumhuriyet’in kuruluş ve ilk işleyiş yılları şimdiye kadar büyük ölçüde kutsallaştırılan metin olan Nutuk üzerinden okuna geldi. Nasıl manipülatif bir kaynak olduğunu, direk “yazarı” tarafından kendi perspektifinden olayların nasıl tahrif edildiğini görmek için az çok bu ülkede yaşıyor olmak ve biraz alternatif okumalara açık olmak yeterli.

Bahsettiğimiz şekliyle tarihe alternatif gözle bakan ve tarih metodolojisi içinde özgün ve titiz çalışmalardan ikisi son aylarda okuyucuyla buluştu. Yeni baskısı Kor Yayınları tarafından yapılan, İlke TV takipçilerinin yakından tanıdığı Erdoğan Aydın’ın kaleme aldığı “Yanlış İliklenen Düğme – Geçmişler Gelecek Arasında Cumhuriyet” kitabı özellikle Cumhuriyet dönemine demokrasinin gözüyle bakan bir perspektifi okuyucuya sunuyor.

Konuyla ilgili diğer kitap/lar ise Tarihçi Bülent Bilmez’in Lejand Yayınlarından çıkan “Türkiye’de Demokrasi’nin Hasta Kökleri” kitabı ve son günlerde bu kitabın devamı olarak basılan “1876’dan Günümüze – Geceye Evrilen Demokrasi Şafakları” kitabı. Bu iki kitabı değerlendirmeyi sonraki yazılara bırakarak bu hafta kendisini  “Eskişehir Düşünce Forumu” olarak konuk edeceğimiz Erdoğan Aydın’ın sarsıcı kitabıyla devam edelim…

Kitap, resmi anlatıya köklü eleştiriler getirirken Cumhuriyet’in ilk yıllarının dönemin koşulları gereği otoriter bir rejim olmadığını, egemen kadroların (daha açık ifadeyle Mustafa Kemal’in) bilinçli tercihleri sonucu otokratik bir rejimin inşa edildiğini anlatıyor. Demokratik potansiyellerin ve demokrasi tecrübesinin rafa kaldırıldığı kritik noktaları detaylı bir şekilde okuyucuya sunan metinde Erdoğan Aydın aynı zamanda bu yöntemle hızlandırılmış bir sermaye birikiminin ve toplumu tek tipleştirme (Türk ve Sünni) amacının güdüldüğünü de net bir şekilde görünür kılıyor.

Yaşananları demokrasi perspektifiyle değerlendiren Aydın’ın kitabında, 1921 anayasası 1924’de yapılan yeni anayasa ile değiştirilirken, meclisin çoğunlukçu yapısının nasıl törpülendiğini ve sol sosyalist çevreler başta olmak üzere muhalif söylem üretebilecek birçok grubun ve kişinin nasıl tasfiye edildiğini tarihi olaylar üzerinden inceleyebiliyoruz. (Çerkes) Ethem Bey’in tasfiyesinin bu aşamada ne kadar önemli ve etkili bir yere sahip olduğunu da kitapta net bir şekilde görebiliyoruz…

Kapitalizmin ülkede yerleşmesi için uygun ortamın oluşturulması ve Kürt meselesi başta olmak üzere bugün konuştuğumuz birçok sorunun temel/kök nedenlerinin Cumhuriyetin ilk yıllarında, bilinçli otoriterleşme sürecinde aranması gerektiğini gördüğümüz kitap, bugün yaşadığımız otoriterliğin sebepleri üzerine de tarihsel bir perspektif sunuyor okuyucuya.

Kürt Sorunu ve son olarak yaşamakta olduğumuz “süreç” tartışılırken sıkça atıf yapılan Lozan Anlaşması’nın ardından, o zamana kadar savaş yönetmiş, hatta kazanmış çoğulculuğun ve ülkede yaşayan farklı kimliklerin ittifakının nasıl ortadan kaldırılarak tek adam rejiminin inşa edildiğini de net bir şekilde görebiliyoruz kitabın sayfalarında ilerledikçe.

Kurucu döneme bir nevi kutsiyet atfeden Türkiye sol hareketleri için de oldukça sarsıcı doneler var kitapta. İşçi sınıfının örgütlenme ve grev gibi temel haklarının – bu haklar Osmanlı son döneminde dahi tanınmışken üstelik – yasaklandığı ve devlet destekli bir burjuvazi yaratılarak sermayeden yana pozisyon alındığı, bununda bizzat Mustafa Kemal tarafından gerçekleştirildiği belgeleriyle ortaya koyuluyor kitapta.

Bu arada Mustafa Kemal’in ne kadar pragmatist bir lider olduğunu anlamak için Cumhuriyetin ilanı aşamasındaki İslami tona bakmak da yeterli. Kitapta detaylı bir şekilde anlatıldığı üzere, muhafazakâr kimliği ile bilinen Kazım Karabekir bile bu abartıya isyan etmiş durumda. Sonrasında, muhalefeti tamamen susturup, gücü tam olarak ele geçirdiğinde nasıl katı bir laiklik politikası uyguladığını ve dini nasıl araçsallaştırdığını hepimiz yakinen biliyoruz sanırım. Bugün hala (maalesef) kullanılan ilerici – gerici gibi kavramların yada diyanet denen ucube devlet aparatının nasıl bir manipülasyon aracı olarak kurgulandığıyla tarihin o döneminde de karşılaşınca değişmeyenlerin neden aynı kaldığını daha net anlıyor insan…

Kitabı okurken kendi adıma altını çizmediğim, şaşırmadığım ve yeni bir şey öğrenmediğim sayfa olmadı desem herhalde abartmış olmam. Tamamını buraya aktarmam tabi ki mümkün değil. Ancak, kitabı bitirdiğiniz takdirde Mustafa Kemal otokrasiyi ve tek adam olmayı seçmeseydi  (dönemin koşulları, dünya konjonktürü, ekonomik, sosyal şartlar uygun değildi vb. argümanlarının ne kadar kof olduğunu anlamak için kitabı mutlaka okumalısınız) nasıl bir ülkede yaşıyor, bugün nelerden bahsediyor olurduk diye düşünmeden edemeyeceğinize bahse girebilirim…

Erdoğan Aydın’ın da vurguladığı gibi bu gerçekliklerle yüzleşmeden bugün Erdoğan özelinde görünür olan otoriterliğin üstesinden gelemeyeceğimiz gün gibi ortada duruyor…

“Paradigmanın İflası” adlı eseriyle birçoğumuzun zihinsel anlamda “özgürleşmesinde” emeği olan Fikret Başkaya’ nın Erdoğan Aydın’ın kitabı hakkında yaptığı yorum, kitabın en iyi ifade edilmiş özeti sanırım;

“Bu çalışma Türkiye’nin yüz yıldır niçin demokratikleşemediği sorununu aydınlatmaktadır.”

Daha çok okunması ve ciddi tartışmalara konu olması ümidiyle…

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.