CHP’ye yönelik operasyonlarda ilk gözaltına alınan ve yerine kayyım atanan Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer, 30 Ekim 2024’ten bu yana tutuklu. Türkiye’nin tanınmış sosyologlarından, yıllarını barış çalışmalarına adamış bir akademisyen de olan Prof. Dr. Ahmet Özer, çatışma çözümü ve barış üzerine yaptığı akademik çalışmalar, yazdığı kitaplar ve kamuoyuna yaptığı açıklamalarla da tanınıyor.
Ahmet Özer, 2024 yerel seçimlerinde Esenyurt Belediye Başkanı seçildi. Kısa süre belediye başkanlığı görevinde kalan Özer, ‘’kent uzlaşısı’ soruşturması kapsamında 30 Ekim 2024’te gözaltına alındı ve ‘’örgüt üyeliği’’ suçlamasıyla tutuklandı. Bu süreçte İçişleri Bakanlığı kararıyla görevden uzaklaştırıldı. Yerine kayyım atandı. Ahmet Özer’in Esenyurt’tan seçilmesiyle İstanbul’a kayyım atanma süreci ilk olarak böyle başladı.
Kürt meselesinin demokratik çözümü için başlayan süreçle beraber, MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın, Ahmet Özer’in Türk–Kürt tarihsel birlikteliğine dair görüşlerine atıf yapan paylaşımı dikkat çekerken; kamuoyunda hem adil yargılama hem de barış sürecine etkileri tartışıldı. Özer’e ilişkin tahliye ve devam eden tutukluluk kararları, özellikle CHP’ye yönelik operasyonlar ve Meclis’te barış sürecine dair komisyon tartışmalarıyla aynı döneme denk geldi.
Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun geçtiğimiz haftalarda yapılan toplantısında CHP başta olmak üzere pek çok siyasi temsilci, katkı ve görüşlerinin alınması için Ahmet Özer’in komisyona katılmasını önerdi.
“Bedenimizi hapsedebilirler ama ruhumuzu asla” diyen Özer Kürt meselesinin çözümü için başlatılan süreç, demokratik çözümü, Meclis’te kurulan komisyon, CHP’li belediyelere yönelik soruşturmalar başta olmak üzere gündeme dair İlke TV’nin sorularını yanıtladı.
‘ Yaşamak direnmektir’
Öncelikle cezaevindeki koşullarınızdan bahseder misiniz?
Silivri’nin meşhur 9 No.’lu bölümünün 15 metrekare daracık bir hücresinde kalıyorum. Ancak şunu söyleyebilirim korkaklar kalabalıklara sığınır yalnızlık ise bir düellodur, zamanla girişilen bir düello. Yenilenler diz çöker, köleleşir, dik duranlar kazanır ve yürümeye devam eder. Çünkü bizim felsefemizde “Yaşamak direnmektir”. Biz de cezaevinde sadece kendi adımıza değil özgürlük adına, adalet adına bize güvenenler ve bizi seçenler adına direniyoruz.
Silah bırakmak eşittir Kürt sorununun çözümü demek değil. Bunun için Kürt sorununu yaratan sebepleri ortadan kaldırmak gerekir. Bu sebepleri ortadan kaldırmanın yolu demokratikleşmek ve hukuka dönme ile mümkündür.
İçeride zamanı bölüyorum. Okuyor, yazıyor ve elden geldikçe spor yapıyorum. Burada üçüncü kitabımı bitirmek üzereyim. İçerideyiz, bedenimizi hapsedebilirler ama ruhumuzu asla. Hele hele okumanın ve yazmanın duvarları aşan sihrinin önüne kimse geçemez. Bu bakımdan hücre başka bir boyut kazanıyor. Fizikken içerdeyim ama ruhum dışarıda sizlerle birlikte.
Kürt meselesinin çözümü için başlatılan bir süreç var. 11 Temmuz ise dönüm noktası oldu. PKK’nin silahları imha etmesiyle süreç başka bir zemine geçti. Sizce iktidar, Kürt meselesinin demokratik çözüm için hangi somut adımları atmalı?
Bir kere iktidar bu süreci “ Kürt sorununu çözme” olarak görmeli, süreci kendine göre dar “Terörsüz Türkiye” denklemini sıkıştırmaya çalışmamalı ki bu baş tutsun. Doğru yaklaşım, bu süreci “Terörsüz Türkiye” denklemine sıkıştırmak değil. Kürt sorununu çözme amacını ana hedef haline getirmektir. Sürecin baş tutması için bu gereklidir. Elbette silahların bırakılması çok önemli. Ancak PKK Kürt sorununun sebebi değil sonucu, sonuçlarından biri. Silah bırakmak eşittir Kürt sorununun çözümü demek değil. Bunun için Kürt sorununu yaratan sebepleri ortadan kaldırmak gerekir. Bu sebepleri ortadan kaldırmanın yolu demokratikleşmek ve hukuka dönme ile mümkündür.
Bu anlamda Kürt sorunun çözümü için atılması gereken iki tür adım var:
Çözümün başarısı için öncelikle psikolojik altyapıyı oluşturmak şart. Burada dört önemli kavrama işlerlik kazandırmak gerekiyor.
- Niyet
- Empati
- Barış Dili
- Bölünme paranoyasından arınma
Niyet halisane olmalı. Niyet yapmanın yarısıdır. Kürt sorununda en büyük sorun bilgi eksikliğinden ziyade niyet eksikliğidir. İkinci olarak empati önemli. Karşılıklı empati yapılmalı. “Kürt’ün onuru Türk’ün gururu” korunmalı dedi komisyon başkanı bunun pratikleşmesi gerekir.
Bundan sonra somut adımlar atılmalı. Yani toplum oluşturulmadan yapılan işe ortak edilmeden sürecin başarı şansı azdır.
Barışı zehirleyen üstenci kibirli dil terk edilmeli. Bu dil barışı zehirliyor. Boşuna “insanı gösteren dilidir, konuş ki seni göreyim” denmemiştir. Bütün savaşlar silahla yapılır, ama bütün barışlar dil ile gerçekleşir. Eşitlikçi, adil, karşısındakini anlayan, saygı duyan bir dil. Bölünme paranoyasına son verilmeli. Devlet ve onun ideolojik aygıtları yıllarca “bölünme davulu” çaldıkları için şimdi ektiklerini biçiyorlar, daha doğrusu biçmiyorlar. Şimdi birileri kötü niyetle bölünme paranoyasını pompalayarak süreci zehirlemeye çalışıyor, bunlara kanmamalı. 50 yıldır elde silahla ülke bölünmemiş de şimdi silah bırakınca mı bölünme olacak. Bu akla, mantığa aykırı değil mi? Birileri siyasal çıkar uğruna bunu yapıyor. Oysa bu meselenin çözümü herkesin siyasi çıkarlarından daha önemli, toplumun geleceği ile ilgili.
Topluma tarihsel birlik ve sosyolojik gerçeklik temelinde barış içinde eşit temelde bir arada yaşanılabileceği gösterilmeli daha da önemlisi toplum buna inanmalıdır. Bundan sonra somut adımlar atılmalı. Yani toplum oluşturulmadan yapılan işe ortak edilmeden sürecin başarı şansı azdır.
Bugünkü siyasi atmosferde, güven artırıcı adımların (örneğin dil, kültür, siyasal temsiliyet, cezaevindeki siyasi ve hasta mahkûmlar) öncelik sırasını nasıl görüyorsunuz? Daha somut konuşacak olursak, sorun Kürt sorununun demokratik çözümü nasıl gerçekleşir?
Bir kere şu önemli. Bir taraftan barış deyip öte tarafta ana muhalefet partisinin kuşatılması olmaz. Bu iki süreç bir arada yürümez, biri diğerini dışlar. İktidar eğer samimi ise öncelikle CHP’ye yaptığı operasyonlara son vermeli. Buna devam etmesi barış süreci ile ilgili kuşkular yaratıyor.
Yanı sıra komisyon bir samimiyet testi olarak kayyım uygulamalarına son vererek bir iki ay içinde başkanları görevine iade etmeli. Üçüncü olarak bu tutuklama fetişizminden vazgeçerek belediye başkanları başta olmak üzere siyasiler tutuksuz yargılanmalı. Dördüncü olarak hasta tutuklu ve hükümlüler serbest bırakılmalı.
İktidar eğer samimi ise öncelikle CHP’ye yaptığı operasyonlara son vermeli. Buna devam etmesi barış süreci ile ilgili kuşkular yaratıyor.
Bunlar yasal değişiklik gerektirmeyen şeyler. Yapıldığı taktirde komisyona ve sürece güven arttırıcı olacaktır. Zira bütün başarılı işlerin temelinde güven vardır güvensizliğin başladığı yerde her şey biter. Dil ve temsile dair işler ise yasal değişiklikler gerektiren işler olduğu için onlar da sonra ele alınabilecek adımlardır.
Kürt meselesinin çözümü için Meclis’te komisyon kuruldu. Komisyonun başkanlığını ise Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş yürütüyor. Komisyonun görev tanımı nasıl olmalı? Öncelikleri ne olmalı?
Komisyonun iki misyonu var. Birincisi demokratikleşme için gerekli adımların atılmasını sağlamak, en azından altyapısını oluşturmak ve iyi niyet göstergesi olarak kayyımların kaldırarak, tutuklama istisnadır ilkesine uyumlu olarak tutuksuz yargılamaya geçerek ve hasta tutuklular/hükümlüler sorununu çözerek hemen gecikmeden işe başlamalı.
İkinci önemli işi ise silah bırakmanın yasal çerçevesini oluşturarak süreci hızlandırmaktır. Silah bırakma ise dört adımda gerçekleşebilir.
- Silah bırakma
- Hukuki altyapı
- Eve dönüş
- Toplumsal entegrasyon
Buna “Hakikatlerle Yüzleşme” ve “sosyo-psikolojik rehabilitasyonu” da ekleyebiliriz.
Bu adımlar gecikmeden atılmalı. Meclis açıldığında genel kurula yasal öneriler hemen getirilip yasallaştırılmalı ve süreç enfekte olmadan sonuçlandırılmalıdır. Burada niyet önemli, bunu göreceğiz.
Zira iktidarın küçük ortağı MHP sürecin hızla yürümesini isterken aynı istekliliği büyük ortak göstermiyor. Bu da sürece dair endişeleri büyütüyor.
Bu komisyon hangi toplumsal kesimleri ve siyasi aktörleri kapsamalı? Çünkü daha önce siz de buna benzer bir komisyona sunum yapmıştınız.
Bir kere komisyonun belirlemiş olduğu çoğulculuk, açıklık ve şeffaflık ilkeleri önemli. Komisyon yüksek bir temsil gücüne sahip. Burada akademiden, sivil toplumdan ve medyadan insanları dinlemeli. Barış anneleri ile şehit anneleri dinlenmeli hatta bir araya getirilerek Barış’ın kökleri burada aranmalı. Acılar yarıştırılmamalı, ortaklaştırılmalı, gözyaşlarının rengi aynıdır zira.
Bir diğer konu ise Kürtçe ile ilgili süren yasak.
Barış süreci yürütülürken komisyonda kendisini Kürtçe daha iyi ifade edebileceğini söyleyen anneye izin verilmemesi sürecin ruhuna uygun değil. İnsanın ana dili insanın ruhudur, anayurdudur. Bunu konuşmak geliştirmek siyasi bir meseleden öteye insani ve vicdani bir durumdur. Ayrıca ülke kültürü açısından da bir zenginliktir. “Bugün bir annenin bile kendi anadiliyle konuşmasına izin vermeyenler, yarın Kürt sorununu nasıl çözecekler?” diye halkta bir güvensizlik meydana getirmiştir. İnsanlar “Kürtçe ile barışmadan Kürt Sorunu nasıl çözülür?” diye soruyor. Oysa bu işi başarmanın ilk adımı güvendir.
Bana gelince, ben post doktoramı “çatışmaların çözümü” üzerine yaptım. Dünyanın birçok yerine gittim, birçok modeli araştırdım, bu konuda onlarca kitap, yüzlerce makale yazdım. Bir sosyolog olarak Kürt sorununun barışçıl yollarla demokrasi içinde çözülmesi için bütün yaşamım boyunca uğraş verdim.
“Barış süreci yürütülürken komisyonda kendisini Kürtçe daha iyi ifade edebileceğini söyleyen anneye izin verilmemesi sürecin ruhuna uygun değil. İnsanın ana dili insanın ruhudur, anayurdudur.”
Şimdi de CHP ve TİP heyetleri tarafından komisyona davet edilmem önerildi. Öncelikle bu öneriden dolayı her iki heyete de duyarlılıklarından ötürü teşekkür ederim.
Komisyonun başarılı olabilmesi ve istenilen düzeye gelmesi için hangi mekanizmalar işletilmeli? Komisyonda dinlenmenizi istedi. Buna nasıl bakıyorsunuz, dışarıda olsanız nasıl katkınız olurdu ?
Koşullar sağlanırsa bir aydın sorumluluğu ile komisyona görüş ve önerilerimi sunmaktan memnuniyet duyacağımı bildirmek isterim. Barış için demokrasi için herkesin elinden geleni yapmasının zamanıdır.
Bugün içeride değil dışarıda olup sürece fiilen katkı sunmak isterdim. Zira ben tüm ömrünü barışa adamış bir bilim insanıyım. Bir yandan Kürt sorununun barışçıl yollarla çözülmesi için bir süreç yürütülürken öte yandan benim gibi ömrünü barış çalışmalarıyla geçirmiş kişilerin içeride tutulması büyük bir tezat oluşturuyor. Aynı zamanda barış sürecine duyulan güveni zedeliyor. Her gün bu anlamda onlarca mektup alıyorum.
Bu vesileyle tekrar CHP ve TİP heyetine teşekkür ediyor çabalarını takdir ediyor ve destekliyorum.
Kürt meselesinin çözümünde “demokratik anayasa” tartışmalarının yeri nedir?
Kürt sorunun çözümü en nihayetinde iki temel sorunda odaklanıyor: Bunlar dil ve idare siyasetinde yapılması gereken değişiklikleri öngörüyor.
Anadilde eğitim salt siyasi bir şey değil aynı zamanda insani, vicdani ve pedagojik bir olgudur. Bu çağda bu meselenin hala gündemde tutulması çağdaş dünyada Türkiye’ye bir şey kazandırmadığı gibi kaybettiriyor. Dolayısıyla dile, kültüre dayalı atılacak adımlar hem birliği pekiştirecek hem de kültürel zenginliği arttıracaktır. Artık farklılıklarımızı teke indirgemek yerine zenginlik olarak görmenin vakti çoktan geldi geçiyor bile.
“Mesela yasaya “bütün ağaçlar kavaktır” diye yazsanız bütün ağaçlar kavağa dönüşmez ya da bütün “kuşlar leylektir” deseniz, Kartal böyle yazdınız diye leylek olmaz. Yasaya “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” deseniz, kendini Türk hissetmeyen Kürt için sorun çıkar, bugün olduğu gibi.”
İkincisi de kimlik, temsil meselesidir ki bu da işin idare siyasetini ilgilendiriyor. Mevcut anayasa sosyolojik gerçeğe hem ters hem de onu yasa yoluyla dizayn etmeye çalışıyor. Oysa yasalar sosyolojik gerçeklik göz önünde tutularak yapılmalı.
Mesela yasaya “bütün ağaçlar kavaktır” diye yazsanız bütün ağaçlar kavağa dönüşmez ya da bütün “kuşlar leylektir” deseniz, Kartal böyle yazdınız diye leylek olmaz. Yasaya “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” deseniz, kendini Türk hissetmeyen Kürt için sorun çıkar, bugün olduğu gibi.
O halde bunu realiteye uygun hale getirmek gerekir, bu da ancak yasal ve anayasal değişikliklerle olabilecek bir şey. Kardeşlik güzel bir şey ama sözde kalmamalı bir hukuka bağlanmalıdır.
Sürecin toplumsallaşması için akademinin üstlenmesi gereken roller ne ve neler olmalıdır?
Bir kere üniversiteler bugün için susturulmuş durumda. Özgürlüklerin beşiği olması gereken üniversitelerde bugün en büyük özgürlük susma özgürlüğü olmamalı. Onun için bilimsel gelişme sıralamasında Türkiye hak ettiği yerde değil. Unutulmamalı ki günümüzde artık bilgiyi üretenler yönetecek, onu sadece alıp kullananlar yönetilmeye mahkum olacak. Bergson’un dediği gibi bilgi kuvvettir. Bilginin üretimi ise akademideki araştırma özgürlüğüne bağlı.
Bir kere üniversitenin bu meseleye katkı sunması için akademik açıdan özerk bilim üretme bakımından özgür olması lazım.
Hazır iktidar böyle bir süreç başlatmışken akademik özerklik ve bilimsel özgürlüğün önünün açılmasının tam zamanı.
“Mesela bunun için üniversitelerde “Kürt sorunun çözümü ve Barış sürecinin katkıları” konularında paneller, sempozyumlar, konferanslar düzenlenebilir.”
O zaman üniversitelerin her alanda olduğu gibi (özellikle Sosyal bilimler) Kürt sorununun çözümüne büyük katkıları olacaktır.
Mesela bunun için üniversitelerde “Kürt sorunun çözümü ve Barış sürecinin katkıları” konularında paneller, sempozyumlar, konferanslar düzenlenebilir.
Geçmişte Sayın Gül Cumhurbaşkanı iken Türk Tarih Kurumu “Kürtler ve Türkler” diye bir uluslararası sempozyum düzenlemiş, ben de bu sempozyuma bir bildiri sunmuştum. Bunun gibi etkinlikler çok önemli. Meselelerimizi halının altına süpürerek değil, konuşarak ve yüzleşerek çözebiliriz.
Ayrıca alanında uzman bilim insanları aynı etkinlikleri toplumun içine dağılarak gerçekleştirebilirler. Bu minvalde toplumda barış zemini hazırlanmasında bizim gibi ömrünü barışa adamış ve bu alanda uzmanlığı bulunan bilim insanlarının rolü büyüktür. Bu yüzden geçtiğimiz bu önemli günlerde dışarıda sürece katkı sağlayamadığım için ayrıca üzgünüm. Bizim sürece fiilen katılmamız durumunda hem toplum aydınlanır hem de sürece olan inanç ve güven artmış olur. Zira barış toplumsallaşmadan kalıcı sonuçlar üretemez.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız’ın size atıfla yaptığı paylaşımı nasıl yorumladınız ? Hala cezaevinde olmanız bir çelişki değil mi?
Feti Bey belli aralıklarla adil yargılama, masumiyet karinesi, tarafsız bağımsız hakim ilkesi, tutuksuz yargılama gibi konularda açıklama yapan bir hukukçu. Bu açıklamalar hukuka duyulan güvenin yerlerde süründüğü bir dönemde hem hukuk güvenliği hem de hukuka duyulan güven bakımından önemli. Bir kere öncelikle bunu tespit etmek isterim.
İkinci olarak benimle ilgili yaptığı paylaşım hem beni takip etmesi bakımından hem de bir çeşit bir haksızlığa dikkat çekmesi bakımından memnuniyet verici.
“Aslında MHP bir süredir yapılanlardan, en azından yöntemden rahatsız, bunu iktidarı bozmayacak dozda ara ara dile getiriyor. Tabii MHP’nin tespiti doğru, bir taraftan barış süreci öte taraftan operasyonlar büyük bir çelişki oluşturuyor.”
Bu nevi açıklamaları bazen Sayın Bahçeli de yapıyor. Örneğin “iddianameleri hazırlayın, yargılamaları sürüncemede bırakmayın” diyor.
Birincisi bunun muhatabı bizzat iktidarın kendisi, söylenmesi önemli ama iktidarın gereğini yapması gerekiyor o daha önemli. Fakat iktidar yaptığı uygulamalardan bu açıklamaları pek dikkate almadığını gösteriyor. Sayın Bahçeli’nin “bu işler artık bir son bulsun, iddianameler bir an önce yazılsın, yargılamalar başlasın” mealinde yaptığı açıklamadan sonra Beyoğlu belediyesine operasyon yapıldı.
Aslında MHP bir süredir yapılanlardan, en azından yöntemden rahatsız, bunu iktidarı bozmayacak dozda ara ara dile getiriyor. Tabii MHP’nin tespiti doğru, bir taraftan barış süreci öte taraftan operasyonlar büyük bir çelişki oluşturuyor. Onlar da bunun sürece zarar verdiğinin farkında. Bu operasyonların artık bir nihayete bir çözüme bağlanması gerekir.
Aksi taktirde yapılanlar hem sürece zarar veriyor hem de CHP’nin komisyondaki konumunu zorlaştırıyor. CHP’nin olmadığı bir komisyonun ise meşruiyeti tartışmalı hale gelir. Yoksa iktidar CHP’siz bir komisyon mu istiyor? Burada sadece MHP değil, DEM Partiye de büyük görev düşüyor.
Sürecin başarıya ulaşması için hangi hatalara düşülmemeli? Örneğin, Suriye, hala gerilimin ana merkezi. Süreci de ilgilendiriyor. Nasıl bir diyalog geliştirilmeli?
Bence sürecin önündeki en büyük risk iktidarın süreci seçime endekslemesi olacak. Zira iktidar yaptıkları ile DEM başta olmak üzere Kürtlere şunu mu söylemek istiyor: “Ben içeride CHP’yi, dışarda da SDG’ye operasyon yapacağım ama sen karışma.” Bu yaklaşım süreci bitirmeye götürür. Çünkü bir kere ülkenin yarısı dışlanarak, ana muhalefet kuşatılarak içeride barış sağlanmaz. Aynı şey dışarısı için de geçerli.
“Kürt anasını görmesin” yaklaşımı Türkiye’ye bir yarar sağlamaz.
Bunlar sürecin en belirgin zorlama noktaları. Çözüm nasıl olmalı?
Bunun için önce içeride CHP’ye operasyonlara, kuşatmaya son verilmeli. Dışarda da Suriye’deki Kürtler “ düşman” gibi görülmek yerine dost eli uzatılmalı. Türkiye Suriye Kürtlerini başka mahfillere itmek yerine 25 milyon vatandaşının soydaşları olarak bir “abi devlet” olarak kucaklamalı. Bu hem Kürt sorununun çözümüne ve iç barışa katkı sağlar hem de bölgesel barışa katkı sağlar ve Türkiye’nin daha güçlü ve saygın bir demokrasi olmasının önünü açar.
Bir zamanlar aynı şey Barzani ve Talabani için deniliyordu. Bugün Orta Doğu’da Türkiye’nin en iyi dostu IKBY değil mi? Bu tarihsel örnekten ders alınmalı.
“CHP’ye operasyonlara, kuşatmaya son verilmeli. Dışarda da Suriye’deki Kürtler “ düşman” gibi görülmek yerine dost eli uzatılmalı.”
Nasıl bir güven köprüsü kurulmalı?
Dediğim gibi öncelikle tarihsel birliktelik bilince çıkarılmalı. 1071 Malazgirt, 1514 Çaldıran, 1891 Erzincan, 1915 Çanakkale, 1919-1922 Erzurum-Sakarya, 1959 Kore, 1974 Kıbrıs’ta Kürtler ve Türkler birlikte savaştı. Çanakkale ruhu bu noktada önemli. O nedenle bu vatan ne kadar Türklerin ise o kadar Kürtlerindir, ne kadar Kürtlerin ise o kadar Türklerindir, ortak vatandır.
Ayrıca sosyolojik olarak gerçekleşen realiteler var. Evlilikler var, (5 milyon) doğudan batıya yaşanmış göçler söz konusu (en büyük Kürt kendi bugün İstanbul), pazar birliği oluşmuş (Kürtler batıda iş güç sahibi, Batıdaki işletmelerin en büyük pazarları doğu güneydoğuda), din ve kültür birliği ayrıca önemli. Söylediğim bu realiteler birliğin teminatıdır.
“Bu çerçevede Türkler, Kürtlerin yaşadıkları acıları, sıkıntıları görmeli, anlamalı ve içselleştirmeli, Kürtler de Türklerin hassasiyetlerini dikkate almalı, Kürtlerin onuru, Türklerin gururu incitilmemeli”
Her devlette bazen sorunlar, sıkıntılar yaşanır ve sonunda onlar suhuletle barış içinde bir sonuca kavuşturulur. Biz de meseleye böyle bakmalıyız.
Bu çerçevede Türkler, Kürtlerin yaşadıkları acıları, sıkıntıları görmeli, anlamalı ve içselleştirmeli, Kürtler de Türklerin hassasiyetlerini dikkate almalı, Kürtlerin onuru, Türklerin gururu incitilmemeli.
Bastırma telafisi güç acılara ve kayıplara yol açtı. Ayrılma da ne Kürtlerin ne de Türklerin yararına bu çağda ve bu coğrafyada. Esas olan ve her iki halkın da yararına olan eşit temelde bir arada yaşamaktır. Bu temel şiar bilince çıkarılmalı bu bilinç etrafında bir araya gelinmelidir. Böyle olduğunda ortak geleceğe daha bir güven içinde yürünebilir.