Kaç seçmen oy kullanacak? Kaç aday yarışacak?
Ülkede 30,6 milyonu kadın, 59,2 milyon seçmen 299 seçim bölgesinde, 630 milletvekilini belirlemek için oy kullanacak. Seçimlerde 2,3 milyon genç ilk kez oy verecek.
7,1 milyon yabancı kökenli seçmen, siyasi tercihlerini sandığa yansıtacak.
Toplam 29 partinin katılacağı seçimlerde 1422’si kadın olmak üzere, 4 bin 506 aday milletvekili olmak için yarışacak.
16 eyalette 675 bin kişinin sandıklarda görev yapacağı seçimlerde yerel saatle 08.00’den 18.00’e kadar oy kullanılabilecek.
Adaylar ve profilleri
Ana muhalefetteki Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Partisi Genel Başkanı Friedrich Merz’i aday gösterdi.
Hukukçu olan 69 yaşındaki Merz’in, uzun dönem partisinde siyasi faaliyetler içinde olmasına rağmen başbakanlık, bakanlık ve belediye başkanlığı tecrübesi bulunmuyor.
Eski Başbakan Angela Merkel’e karşı parti içi muhalefetin başını çeken Merz, Merkel’in göç konusunda ve Kovid-19 salgınında izlediği politikaların CDU seçmeninin bir bölümünü, AfD’nin “kollarına attığını” savundu.
“Merkel’in muhalifi” olarak da anılan Merz, Merkel’in sosyal liberal politikalarıyla CDU’nun sola kaydığını iddia etti.
Son olarak Eylül 2021’de yapılan genel seçimlerde milletvekili seçilen Merz, Ocak 2022’de CDU Genel Başkanı oldu.
Özellikle kadın ve genç seçmenler arasında popülaritesi düşük bir siyasetçi olduğu belirtilen Merz, son haftalarda CDU/CSU’nun göç politikalarının sıkılaştırılması için verdiği önergenin, AfD sayesinde meclisten geçirilmesi nedeniyle sert eleştirilerle karşılaştı.
CDU/CSU’nun anketlerde yüzde 30 oyla açık ara önde bulunmasından dolayı Merz’in, gelecek yasama döneminde başbakanlık görevini üstlenmesi muhtemel görünüyor.
Yeşiller ise Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Robert Habeck’i başbakan adayı olarak gösterdi.
55 yaşındaki Habeck, Alman Dili ve Edebiyatı, felsefe ve filoloji eğitimi aldı.
Uzun yıllar “serbest yazar” olarak eşi ile çeşitli kitaplar yayınlayan Habeck, 2012-2018 yıllarında Schleswig Holstein eyaletinde Enerji Dönüşümü, Tarım ve Çevre Bakanlığı yaptı.
Sol Partiden ayrıldıktan sonra Ocak 2024’te kendi ismini taşıyan “Sahra Wagenknecht İttifakı-Anlayış ve Adalet İçin” (BSW) partisini kuran 55 yaşındaki Sahra Wagenknecht, felsefe ve modern Alman edebiyatı eğitimi aldı.
Annesi Alman, babası İranlı olan Wagenknecht, daha çok Almanya’nın doğu eyaletlerinde destek buluyor.
BSW’nin meclise girme şansı çok düşük olduğundan Wagenknecht’in başbakan olma şansı bulunmuyor.
Almanya ekonomisini bekleyen riskler
Almanya ekonomisi, geçen yıl Çin ile artan rekabetin ve yapısal sorunların ekonomiyi frenlemesiyle art arda ikinci yıl küçülme kaydederken, ülke 2025’e düşük büyüme beklentileriyle, yapısal sorunlarla ve uluslararası ticaret gerilimleriyle başladı.
Ekonomistler, ülkenin bu yıl da sanayileşmiş ülkeler arasında en zayıf performans gösterenlerden biri olacağını öngörüyor.
Ülkenin bel kemiğini oluşturan sanayi şirketleri, artan enerji fiyatları ve ihracata bağımlı Alman ekonomisinde özel sorun olan dış talepteki düşüşe bağlı sert makroekonomik rüzgarlarla mücadele etmekte zorlanıyor.
Pandemi sonrası tedarik zinciri kesintileri, Asya’daki rekabet, Rusya-Ukrayna savaşı gibi son dönemde yaşanan çok sayıda kriz, Alman ekonomisinin zayıf yönlerini su yüzüne çıkarırken, ülke, jeopolitik sorunlar, iklim değişikliği, durgun ekonomi ve demografik zorlukların üstesinden gelme konusundaki birtakım sorunlarla karşı karşıya.
Alman ekonomisi, “Çok az yatırım, çok fazla bürokrasi ve aşırı yüksek lokasyon maliyetleriyle” sıkışırken, iç ve dış siyasi çalkantıların ortasında Avrupa’da ve uluslararası alanda geride kalarak zemin kaybediyor.
Tarihsel olarak küreselleşme ve ucuz enerji girdilerine dayanarak ücretlerin ve yaşam standartlarının yükselmesini sağlayan Alman büyüme modeli, yapısal zorluklarla ve jeopolitik risklerle karşı karşıya.
Anketlerde son durum
Alman İkinci Televizyon Kanalı ZDF’nin yaptığı son ankete göre, ana muhalefetteki CDU/CSU, yüzde 28 oyla birinci sırada görülüyor.
Aşırı sağcı popülist AfD ise yüzde 21 ile ikinci sırada bulunuyor. Bu da AfD’nin 2021’deki seçimlere göre oylarını iki kat artırması anlamına geliyor.
Ankette mevcut hükümetin büyük ortağı olan SPD’nin yüzde 16, hükümetin diğer ortağı Yeşillerin ise yüzde 14 oyu bulunuyor.
Sol Parti ise son haftalarda popülaritesini artırarak yüzde 8’de yer alıyor ve meclise girmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Ankette yüzde 4,5’er oy oranı bulunan FDP ve BSW’nin yüzde 5’lik seçim barajını geçip geçmeyeceği seçim gecesi belli olacak.
AfD’nin endişe verici yükselişi
Almanya’da son yıllarda “aşırı sağ popülizmin yüzü” olarak görülen 46 yaşındaki Alice Weidel, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisinin başbakan adayı olarak yarışa girdi.
2022’den bu yana da Tino Chrupalla ile partinin eş başkanlığını yürüten Weidel, erken genel seçimde 12 yıl önce kurulan partisinin ilk başbakan adayı oldu.
AfD’nin “güçlü kadını” olarak da nitelendirilen Weidel, eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ı örnek alıyor.
Ekonomi ve işletme eğitimi almış olan Weidel, 9 Ocak’ta ABD’li iş insanı Elon Musk ile sosyal medya platformu üzerinden yaptığı canlı yayınla dikkatleri üzerine çekmişti.
Son anketler, aşırı sağcı Almanya için Alternatif’in (AfD) yüzde 21 ile ikinci sırada gösteriyor.
AfD’nin seçim vaatleri arasında, Almanya’nın sınırlarını kapatma, Rus gazını satın almaya devam etme ve fiilen Avrupa Birliği’ni (AB) parçalama, Paris İklim Anlaşması’ndan çıkma, para birimi olarak Euro kullanmaya son verme ve yeni bir eyaletler konfederasyonu kurmak var.
Seçimlerdeki Trump etkisi
ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray’a döndükten sonra Alman siyasetinde sık sık tartışma konusu oldu.
Trump’ın dönüşünden bu yana izlediği politika ve dünyaya bakışı, Washington ile en yakın müttefikleri arasında çatlağa yol açtı.
Yeni Trump yönetimi, Avrupa’yı ve ABD ile on yıllardır yakın ilişkileri olan bir dizi ülkeyi gümrük vergileriyle tehdit etti ve potansiyel olarak küresel bir ticaret savaşına yol açtı.
CDU’nun şansölye adayı Friedrich Merz, Trump yönetiminin Avrupa’yı, güvenlikleri ve Washington’a bağımlılıkları gibi pek çok şeyi yeniden gözden geçirmeye zorladığına inanıyor. CDU adayı, Avrupa’nın kendini tamamen hazırlaması ve ABD desteği olmadan kendi başına güvenliğini sağlamaya hazır olması gerektiğini belirterek, Avrupa’nın Atlantik ötesindeki müttefiklerinin güvenilirliğini sorguluyor.
Merz kampanya mitinginde “Amerika’da sadece bir hükümet değişikliği değil, dünya haritasını tamamen yeniden şekillendirebilecek bir hükümet değişikliği görüyoruz,” dedi.
Şansölye Scholz da son mitinginde ABD’yi ele aldı. SPD adayı, Münih Güvenlik Konferansı’nda Avrupa’yı “kısıtlayıcı” yasaları, göç krizi, güvenlik ve ifade özgürlüğüne yönelik baskıları nedeniyle eleştiren tartışmalı konuşmasının ardından ABD Başkan Yardımcısı JD Vance’i şu sözlerle eleştirdi:
“Amerikan Başkan Yardımcısı’nın Münih Güvenlik Konferansı’nda yaptığı konuşmayı dinledim. Orada söyledikleri bizim farklı gördüğümüz şeylerdi.”
Scholz sözlerini şöyle sürdürdü: “Açıkça söylüyorum ki bu ülkede ne bu salonda, ne pazarda, ne parkta ne de sosyal medyada hakaretler yağdıramazsınız.”
Rusya-Ukrayna: Savaş müzakereye evrilecek mi?
Rusya ile Ukrayna arasında süren ve üçüncü yılını dolduran savaş, seçimin en sıcak konularından biri.
Almanya’daki siyasetçiler çatışmayla ilgili farklı görüşler dile getirirken, AfD’li Weidel Almanya’nın Ukrayna’ya yardım ve silah sevkiyatına son vermesinden yana.
Trump’ın savaşı sona erdirmeye çalışırken Avrupa’yı bir kenara itmesi de ele alınması gereken önemli bir konu oldu. ABD Başkanı, Avrupa’ya danışmadan ya da masada yer vermeden Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile doğrudan barış görüşmeleri yürütmeyi tercih etti.
Avrupalı siyasetçiler bu girişimi eleştirerek Ukrayna’da hiçbir anlaşmanın Avrupa’da uygulanmadan ayakta kalamayacağını belirttiler. Ayrıca Ukrayna’nın kendi geleceğine karar vermesi gerektiğini ve hiçbir anlaşmanın kendi rızaları olmadan ya da kendilerine dayatılmadan uygulanamayacağını savundular.
Alman muhalefet lideri Friedrich Merz, partisinin Ukrayna’yı desteklemeye devam edeceğini ve Ukrayna’nın güvenliğinin Avrupa’nın ayrılmaz bir parçası olduğunu savunduğunu söyledi.
Merz, “Ukrayna’da olanlar konusunda çok yanıldık, 2022’de her şey ortaya çıktığında değil, 2014’te her şey başladığında,” dedi.
“Tekrar yanılmış olamayız. Eğer bir hata daha yaparsak, eğer yine yanılırsak, bunun bedeli sadece Ukrayna’daki insanlar için değil, bizim için de çok ağır olacaktır.”
Şansölye Scholz da Ukrayna’yı hem askeri hem de mali açıdan desteklemeye devam edeceği sözünü verdi. Scholz, Kiev’in Moskova’nın saldırılarını savuşturmaya devam ettiği sürece hükümetinin Ukrayna’ya yardım etmeye devam edeceğini ifade etti.
“Ukrayna’yı yalnız bırakmayacağız, başlarının üstünde karar vermeyeceğiz. Orada kimin yöneteceğine kendisi karar veren bir ülke olmasını sağlayacağız,” dedi.
Almanya’da Nazi dönemi sonrası ‘fiili’ siyasi sistem: Koalisyon
Almanya’daki seçim sisteminin özellikleri nedeniyle bir siyasi partinin seçimlerde tek başına iktidara gelecek milletvekili sayısına ulaşması oldukça zor.
Seçim sisteminde 2023 yılında yapılan reformla birlikte milletvekili sayısı 630 ile sınırlandırıldı. Dolayısıyla hükümeti kurmak için 316 milletvekili gerekiyor. Hiçbir partinin pazar günü alacağı oylarla tek başına bu çoğunluğu sağlaması beklenmiyor.
2’nci Dünya Savaşı sonrasında Alman seçim sistemi, aşırı uçların tek başına iktidara gelmesini frenlemek ve uzlaşı kültürünü teşvik etmek için tasarlandı.
Almanya’da toplumsal uzlaşıyı da temsil ettiği düşünülen iki partili koalisyon hükümetleri, siyasi kültürün bir parçası olarak görülüyor.
Azınlık hükümetlerine ise siyasi istikrarı tesis edemeyeceği gerekçesiyle soğuk bakılıyor. Bu nedenle SPD’li Başbakan Olaf Scholz, Kasım ayında üçlü koalisyon hükümetinin dağılması üzerine, azınlık hükümeti olarak devam etmek yerine erken seçime gitme kararı almıştı.
Ancak siyasi dinamikler değişiyor, seçmenlerin merkez sol ve merkez sağdaki geleneksel partilerden uzaklaşması, yakın dönemde kurulan partilere desteğin artması, daha fazla partinin meclise girmesini, koalisyon seçeneklerinin karmaşıklaşmasını beraberinde getiriyor.
Anketlere göre, hiçbir parti tek başına hükümet kurmak için 630 sandalyeli mecliste yeterli milletvekili sayısına ulaşamıyor.
Mevcut hükümette yer alan partilerin oylarının düştüğü görülen anketlerde genel seçimlerden Friedrich Merz liderliğindeki CDU/CSU’nun birinci çıkacağı, böylelikle ülkede başbakanın değişeceğine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor.
Anketler ayrıca aşırı sağcı AfD’nin oylarını bir önceki seçime göre iki kat artırması ve yüzde 20 bandına çıkartarak ana muhalefet konumuna geleceğini gösteriyor.
Almanya basınında seçimler
Münih merkezli Süddeutsche Zeitung, seçimlerin sonucuna dair belirsizliğin altını çiziyor. Gazete, “Almanya’da koalisyon görüşmeleri her zamankinden daha karmaşık bir hal alabilir,” diyerek, hiçbir partinin tek başına hükümet kuracak güce ulaşamayacağını öngörüyor. Yorumda, Hristiyan Demokrat Birlik (CDU/CSU) lideri Friedrich Merz’in önde görünmesine rağmen, aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) ile işbirliği yapmama sözünün koalisyon seçeneklerini daralttığı belirtiliyor. Gazete, bu durumun üçlü koalisyonları ya da azınlık hükümetini gündeme getirebileceğini yazıyor.
Der Spiegel, Başbakan Olaf Scholz’un liderliğindeki “trafik ışığı” koalisyonunun çöküşünü değerlendirirken, seçimlerin Scholz hükümetinin performansına bir not verme fırsatı sunduğunu ifade ediyor. Dergi, “Almanya ekonomisi üst üste iki yıl küçüldü; yeni hükümet, yüksek enerji fiyatları ve küresel rekabetle mücadele etmek zorunda,” diyerek ekonomik toparlanmanın seçimin ana gündemi olduğunu vurguluyor. Ayrıca, AfD’nin yükselişinin, merkez partileri daha sert göç politikalarına yöneltmiş olabileceği de dikkat çeken bir nokta.
Haftalık gazete Die Zeit, AfD’nin anketlerde ikinci parti konumuna yükselişini endişeyle karşılıyor. “AfD’nin oy oranı yüzde 20’lere yaklaşırken, diğer partilerin bu popülist dalgayı nasıl dengeleyeceği büyük bir soru işareti,” diyen gazete, aşırı sağın koalisyon denklemi dışında tutulsa bile siyaseti dolaylı yoldan etkileyebileceğini öne sürüyor. Yorumda, özellikle doğu eyaletlerinde AfD’nin güçlü performansının, Almanya’daki siyasi kutuplaşmayı derinleştirdiği belirtiliyor.
FAZ, seçimlerin dış politika üzerindeki olası etkilerine odaklanıyor. “Almanya, ekonomik gücüyle tanınsa da jeopolitik meselelerde çekingen bir tavır sergiledi. Yeni hükümet, Ukrayna krizi ve ABD ile ilişkiler gibi konularda daha aktif bir rol oynamak zorunda kalabilir,” diyen gazete, seçimlerin Avrupa Birliği’nin geleceği için de bir test olacağını yazıyor. Analizde, CDU’nun kazanması halinde NATO ve AB politikalarında daha kararlı bir duruş sergilenebileceği tahmini yer alıyor.
Sol eğilimli taz gazetesi, seçmenlerin kararsızlığına dikkat çekiyor. “Son anketler, sandığa gitmeden önceki gün bile seçmenlerin önemli bir kısmının hâlâ kime oy vereceğine karar vermediğini gösteriyor,” diyen gazete, bu durumun katılım oranını ve sonuçları etkileyebileceğini belirtiyor. Ayrıca, Yeşiller’in çevre politikalarıyla hâlâ bir çekim merkezi olduğu, ancak ekonomik belirsizliklerin seçmenleri daha muhafazakâr seçeneklere yöneltebileceği yorumu yapılıyor.