Adında barış olmayan süreçte ağır aksak da olsa yol almaya devam ediyoruz. Devlet tarafından Abdullah Öcalan’la arada bir yapılan görüşmeler ve Meclis Komisyonu’nun kurulması dışında henüz somut bir adım atılmamış olsa da en azından çatışmasızlık hali devam ediyor ve havada barış kokusu var.
Nerdeyse her gün barışa dair sivil toplumun, yerel yönetimlerin, meslek odalarının ve siyasi partilerin düzenlediği etkinlikleri duyuyoruz, okuyoruz, imkanımız varsa dahil oluyoruz. Dedim ya en azından barış kokusu var. Tarafların birbirlerine zerre inancı olmasa da Kürt halkının kendilerine dair umutları devam ediyor, üst seviye aktörlerin de çıkar maksimizasyonu hala devam ediyor olacak ki stratejik olarak süreç devam ediyor.
Bu yazıda Kürt toplumunun en geniş destekli talebinin altını çizmek istiyorum. Bir süre “anadilde eğitim” mi yoksa “anadil eğitimi” mi ayırımı ve tartışmaları yapılmış ve sonuç olarak talebin okul öncesinden yüksek öğretim dahil anadilde eğitim olduğu konusunda uzlaşılmıştı. Bu uzlaşı hem Kürt toplumunda hem de onları temsil eden siyasi partilerde mevcut. Öyle ki sol-seküler ve sağ gibi iki farklı kanadı temsil eden DEM Parti ve Hüda-Par, ikisi de bu konuda ortaklaşıyor. Gerçi DEM Parti’nin tabanının sadece sol-seküler olduğunu söylemediğimin özellikle altını çizmek isterim. Demek istediğim farklı ideolojileri savunsalar bile Kürtlerin haklarını savunan bu iki rakip siyasi partinin ortaklaştığı nokta anadilde eğitim. Gerçi sekülerlik dışında diğer taleplerde ortaklaşıyorlar, o da ayrı mesele.
Anadilde eğitim talebi çok önemli bir talep olsa bile kapsadığı alan dar olduğundan ben özellikle “anadilde yaşam” şeklinde tanımlamak istiyorum. Zira Kürt toplumunun talebi sadece eğitimin kendi anadillerinde olması değil, yaşamın her alanında kendi anadillerinde var olabilmek, anadilde yaşamak.
“Anadilde yaşam” dediğim; eğitim, sağlık, hukuk, ticaret gibi yaşama dokunan her alanda kendi dilleriyle var olabilmek, kendi dilleriyle yaşayabilmek. Buna mahkemede kendi anadilinde savunma yapmak da dahil; gittiği hastanede kendi anadilinde hizmet alabilmek de, camide anadilinde vaaz dinlemek de. Allah düşürmesin ama cezaevi ziyaretinde anadilinde konuşabilmek, bankada işlemini anadilinde yapmak, şu telefonda onlara ulaşmanın imkansızlaştığı müşteri hizmetlerinden anadilde hizmet almak, bütün resmi kamu kurumlarında anadilde hizmete erişebilmek, yerel yönetimlerden anadilde hizmet alabilmek; kendi ismini, çocuklarının ismini Kürtçe karakterlerle kaydedebilmek; yaşadığı sokağı, mahalleyi, semti, şehri Kürtçe ismiyle tarif edebilmek; oy verdiği seçim pusulasında kendi anadilini görmek; sadece devletin resmi kanalında devletin resmi ideolojisini Kürtçe dinlemek değil, özel TV kanallarında da Kürtçe haberleri, filmleri, dizileri izlemek; trafik ışığında beklerken anadilinde uyarıları dinlemek… Velhasıl yaşamın her alanında anadilinde var olabilmek.
Şimdi diyeceksiniz konuşan zaten anadilinde konuşuyor, yaşıyor. Doğrudur. Özel alanda, evinde, çarşıda, pazarda konuşan konuşuyor; batıda otobüste, minibüste konuşmak hala riskli. Sonra Kürtçe konuştu, şarkı dinledi diye dayak yemek hatta öldürülmek olası ki nasıl olsa kayıtlara “münferit” bir olay olarak geçecektir. Hastanede doktorların inisiyatifiyle gönüllü tercümanların desteğiyle de konuşuluyor ama bu hizmet de sadece Türkçe bilmeyen belli bir yaş üstü kişilere tanınan bir inisiyatif.
Bizim talebimiz ise anadilde yaşamın kamusallaşması, resmileşmesi. Vergilerimizden kaynağını alan bakanlıkların resmi sitelerinde, kurumların içinde Kürtçenin var olması ve bunun kimsenin inisiyatifine kalmaması. Bir sürü dilde tercüman desteği sağlayan özel hastanelerin, otellerin Kürtçe dilinde hizmet vermek zorunda hissetmeleri. Çok dilliliğin bir ayrıcalık değil zaruriyet olduğunun anlaşılması. Kürtlerin anadilde yaşam taleplerinin yasal ve anayasal güvence altına alınması. Böylece mecliste Barış Annelerinin Kürtçe konuşmasına izin vermeyen meclis başkanının, Diyarbakır’da üniversitenin akademik yıl açılışında Kürtçe şiir okuma ayrıcalığı ve inisiyatifi de ortadan kalkar. Anadilde yaşam hiçbir siyasinin, siyasi partinin, iktidarın stratejik çıkarına bağlı olmaz.
Velhasıl bir Kürt akademisyen, hak savunucusu, kadın ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, milyonlarca Kürt gibi talebim, talebimiz anadilde yaşam. Anadilde yaşamak ve bunun yasal güvence ile sağlanması. Toplumsal barış için taleplerimizi dile getirirken somutlaştırmak önemli. Bizim de talebimiz anadilde yaşam




