24 Kasım’da açıklanan öğretmen atamalarını hükümet “müjde” diliyle sunulsa da sahadaki gerçeklik farklı: Atanamayan öğretmenler, ücretli öğretmenlik kıskacı, alım gücü kaybı ve güvencesizlik; eğitimi bir hak olmaktan çıkarıp maliyet kalemine dönüştürüyor. Öğretmenler, “Biz karanlıktayız; bu masalın gerçek yüzünü herkes bilmeli” diyor.
Kameraların ışığı, sınıfların karanlığı
Öğretmen atamaları ekranlarda parlak bir “başarı hikâyesi” gibi sunulurken, ülkenin dört bir yanında öğretmenler için tablo farklı. Ücretli öğretmenlik sistemi, düşük kontenjanlar, plansızlık ve alım gücündeki erime; hem öğretmenliğin niteliğini hem de öğretmenlerin yaşam koşullarını derinden etkiliyor.
İlke TV’ye konuşan iki öğretmenin tanıklıkları, eğitim sisteminin sessizce büyüyen krizini gözler önüne seriyor.
Henüz üniversitede okuyan ya da yeni mezun olmuş genç öğretmenler, son yıllarda açıklanan düşük atama kontenjanlarının gölgesinde mesleğe adım atmaya çalışıyor. Öğretmen adayları, “Eğitimi kamusal bir hak olarak gören değil, maliyet olarak hesaplayan bir anlayışın yükünü yaşıyoruz” diyor.
Atama kontenjanları genç öğretmenleri vurdu
Öğretmen adayı Gamze Öztürk Erdinç, açıklanan sayıları şöyle değerlendiriyor:
“Bu atamayı müjde değil hayal kırıklığı olarak nitelendirenlere ben de katılıyorum. 2024 KPSS’de tarihte 43. oldum ama verilen 28 kişilik kontenjan nedeniyle atanamadım. Bu sene birçok branşta kontenjanlar yarıya düştü. Ana derslerde bile 28–30 arasında kontenjan verildi. Derece yapan öğretmenler bile atanamadı.”
Genç öğretmen için bu tablo yılların emeğinin kurumaya yüz tuttuğu anlamına geliyor.
“Mesleğin sistematik olarak değersizleştirildiğini düşünüyorum.”
Politikalardaki sık değişiklik, artan iş yükü, ekonomik belirsizlik ve öğretmenlere yönelen şiddet; genç öğretmenlerin en çok şikâyet ettiği başlıklar.
“Fiziksel-psikolojik şiddet, ekonomik güvencesizlik, her yıl değişen kurallar… Tüm bunlar mesleği adım adım değersizleştiriyor.”
Özel sektör, ek iş, yıllarca süren bekleyiş
Genç öğretmen, mezun olduktan sonra yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Sekiz yıldır atanmayı bekliyorum. Bir buçuk yıl mağazada satış danışmanlığı yaptım. Sonra KPSS’ye çalıştım ama yine kontenjan mağduru oldum. Ardından özel okulda tarih öğretmenliği yaptım ve her yıl yeniden sınava girerek umut aradım.”
“Plansızlık mezun sayısını şişirdi, kontenjanları düşürdü.”
Genç öğretmen, sorunun kaynağını şöyle açıklıyor:
“Üniversite sayısı arttı, her yer eğitim fakültesi. Formasyon, açık öğretim derken mezun sayısı katlandı. Ama MEB’in kontenjanları düştü. 2023’te alanımda 619 kişi alınırken bu yıl sayı 28’e düştü. Öte yandan okullardaki öğretmen eksiği ve ücretli öğretmen sayısının yüz bine yaklaşması konuşuluyor.”
Talepler net: Şeffaflık ve adalet
“Önceden kontenjanların açıklanması, norm güncellemelerinin şeffaf yapılması, MEB-YÖK koordinasyonunun güçlendirilmesi” genç öğretmenlerin en temel talebi.
“Öğretmenlik mesleği sistematik olarak değersizleştiriliyor.”
Bu kez sahada aktif çalışan bir öğretmen anlatıyor. Kadrolu olmasına rağmen maaş kaybı, eğitimdeki nitelik sorunları ve ideolojik baskılar nedeniyle mesleğin yükü her yıl ağırlaşıyor.
“Maaşlar açıklanıyor ama alım gücü buharlaşıyor.”
Öğretmen, geçim sıkıntısının mesleki verimliliği nasıl etkilediğini şöyle anlatıyor:
“Enflasyon karşısında yapılan zamlar komik kalıyor. Öğretmenin kültürel etkinliklere katılması onu zenginleştirir ama artık mümkün değil. Öğretmen gıdaya, barınmaya yetişemiyor.”
Ücretli öğretmenlik: Eğitimin en görünür yarası
Yaklaşık yüz bine yakın ücretli öğretmenin varlığı, eğitimde niteliğe doğrudan etki ediyor.
“Ücretli öğretmenlik tam bir sömürü. Tatilde maaş yok, sigorta eksik, ders kesildiğinde ücret kesiliyor. Eğitim formasyonu olmayan binlerce kişinin ücretli çalıştırılması, eğitimin niteliğiyle ilgili ciddi soru işaretleri yaratıyor.”
“Öğretmen yoksullaştıkça eğitim de yoksullaşıyor.”
Öğretmen bu sözle eğitimdeki sınıfsal kırılmayı özetliyor:
“Artık eğitim eşit bir hak değil, parası olanın erişebildiği bir hizmete dönüştü. Atanamayan yüz binlerce genç var. Yeni mezunlar geçinememekten korkuyor, öğretmenliğe ilgi azalıyor. Toplumsal saygınlık da geriliyor.”
Eğitim politikaları: “Yapboz tahtasına döndü”
Öğretmen, müfredat ve yeni model tartışmalarına dair şunları söylüyor:
“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli öğretmenin inisiyatifini elinden alan, ideolojik bir dayatma içeriyor. Kitaplarda seçilen metinlerden denetleme süreçlerine kadar bu çok net hissediliyor.”
Ekonomik kaygılar, düşük kontenjanlar ve güvencesizlik arttıkça eğitime yön veren niteliğin de hızla eriyor. Sosyalist pedagoji perspektifinde ‘eğitimde eşitlik’, öğretmenin eşit yaşam hakkıyla başlar.
Öğretmen geçinemiyorsa, öğrenci eşit eğitim hakkına erişemiyor.
Adalet talebi
Öğretmenler için atama sayılarının açıklanması geçici bir umut yaratabilir; ancak röportajlar açık bir gerçeği işaret ediyor:
Öğretmenin hayatı karanlıktaysa, eğitim sistemi aydınlanamaz.
Devletin görevi eğitimi maliyet değil, toplumsal bir hak olarak inşa etmek.
Atama programları ekranda parladıkça, öğretmenlerin gerçek hayatları gölgede kalıyor.



