• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Bahçeli: Gerekirse milletvekillerinde bir grup İmralı’ya gitmeli

Bahçeli: Gerekirse milletvekillerinde bir grup İmralı’ya gitmeli

“İmralı’nın SDG’ye çağrıda bulunması gerektiğini söyleyen Bahçeli, ” İmralı, SDG/YPG’ye direkt aynı mahiyet ve muhtevada bir çağrıda bulunarak, Şam yönetimiyle imzalanan 10 Mart tarihli mutabakata uyulmasını istemelidir.” dedi. Bahçeli, Meclis’in yasama yılı açılış törenine katılmayan CHP’ye tepki gösterdi.

Bahçeli: Gerekirse milletvekillerinde bir grup İmralı’ya gitmeli
Bahçeli: Gerekirse milletvekillerinde bir grup İmralı’ya gitmeli
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 7 Ekim 2025 11:09
  • Güncellenme: 7 Ekim 2025 11:57

Meclis 28. Dönem 4. yasama yılı 1 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımıyla açılmıştı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yeni yasama yılının ilk grup toplantısında konuştu.

TBMM 28. Dönem 4. yasama yılı 1 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılımıyla açılmıştı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yeni yasama yılının ilk grup toplantısında konuştu. Bahçeli’nin konuşmasından satır başları şunlar oldu:

“Değerli vekil arkadaşlarım, saygıdeğer misafirler, 28. dönem TBMM 4. yasama yılının ilk grup toplantısında hepinizi en kalbi duygularımla selamlıyorum. Toplantımızı takip eden muazzez vatandaşlarımızı en halisane duygularımla selamlıyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Yeni yasama yılının ülkemize, siyaset hayatımıza hayırlı olmasını diliyorum. TBMM’nin ilk başkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere 105 yılda gazi Meclis’te görev yapıp ebediyete intikal edenlere Allah’tan rahmet hayatta olanlara da uzun ömür diliyorum.”

CHP’ye tepki: Baltayı taşa vurdu

“TBMM, aziz milletimizin göz bebeği ve iradesinin tecelligahıdır. TBMM demokrasinin can damarıdır. TBMM devletimizin kurucu temelidir, Türk milletinin ta kendisidir. Milletin verdiği vekalet görevini taşımak ve temsil etmek her vekilin başlıca sorumluluğudur. Burası boykot ve protestolara sahne olup ucuz gösterilere sahne olacak bir yer değildir. Yeni yasama yılı açılış oturumunda sudan bahaneler ile katılmayan, milletin iradesine saygısızlık yapan CHP baltayı taşa vurdu. Gafil cüretgarlık ile bayağı gerekçelere sığınmayı tercih etmiştir. Kendi düşenin dövünmeye hakkı yoktur. Sadece cumhurbaşkanımızı ve meclisimizi değil Türk milletini de yok saydığı ortada. Demokratik sonuçlarına katlanacaklar. Meclis açılışı oturumu hemen ardından sayın Kurtuluş’un davetine katılan parti başkanlarının yan yana olmaları milletimizi umutlandırmıştır. Teşekkür eden tek kare fotoğrafa milli iradenin özlemleri yansımıştır.

Görüşlerimizi farklı olabilir ama hepimiz Türk milletinin evladıyız. Sesimizi değil sadece sözümüzü yükseltmeliyiz. Birlik olmak yerine kutuplaşmanın kime ne faydası olacaktır. Kutuplaşmanın ve yıkmanın getirecekleri nelerdir?”

‘O fotoğraf Türkiye’nin fotoğrafı’

“Emek sarf etmeden mevki kazanmaya alışmışlardır. Özgür Bey’in Meclis’teki malum o fotoğraf karesiyle ilgili günlerdir süregelen söz, değerlendirme ve temelsiz eleştirileri esasen içten içe derinleşen bir kıskançlığın, gittikçe ağırlaşan nedamet psikolojisinin alegorik şifresidir. Samimiyetle ifade etmeliyim ki, o fotoğraf Türkiye’nin fotoğrafıdır. Her şeyden evvel Cumhuriyet Halk Partisi’nin sürüklendiği çıkmaz sokağın, içine girdiği korku tünelinin, çırpındıkça battığı rüşvet ve yolsuzluk çamurunun elbette siyasi sonuçları olacaktır.”

‘Mandacı siyasetçilerin izini sürmek isteyen CHP’ye bakmalı’

“Egemenliğin ve meşruiyetin yegane kaynağı büyük Türk milletidir. Söz milletindir, karar milletindir, irade milletindir, hüküm milletindir. Eğer millet haricinde meşruiyet arayışlarına tenezzül edip teşne olabilecek mandacı siyasetçilerin izini sürmek isteyen çıkarsa tavsiyem ve temennim doğrudan CHP’ye bakmaları, orayı kurcalamalarıdır. Zira kurcaladıkça Mavi Vatana masal ve safsata diyen işbirlikçiler çıkacaktır. Kurcaladıkça Karabağ zaferinden rahatsız olan devşirmeler görülecektir. Kurcaladıkça yabancı medyaya Türkiye’yi şikayet eden, yabancı ülkelerden aman dilenen, niye bizi görmüyorsunuz diye çığlıklar atan ciğersizlerin eşkâli belirlenecektir. Camdan evi olanların komşuya taş atmadan evvel çok iyi düşünmeleri, makus bir hesap hatasından uzak durmaları gerekmektedir.

Özgür Bey’in, Sayın Cumhurbaşkanımız ABD’de Türkiye’yi onurla ve takdir edilecek boyutlarda temsil ederken İsrail’in sesi olması, ülkemizi kötüleme yarışına tevessül etmesi kelimenin tam anlamıyla çarpıklıktır. Cumhurbaşkanımız Birleşmiş Milletler Kürsüsünü vicdan mahkemesine dönüştürüp mazlumların tercümanı olurken, Özgür Bey’in Netenyahu’yla kayıkçı kavgası yapıyorlar sözü unutulmayacak siyasi bühtandır. “Trump’tan randevu dilenenlerin Filistin’in kardeşi olamayacaklarını” söylemesi ayıptır, günahtır ve yalandır. Özgür Bey’in nasıl bir dolduruşa getirildiği, kimlerin tuzağına düştüğü az çok malumumuzdur. Nitekim kendisine ve partisine yazık etmiştir.”

‘Adil yargılama derhal başlamalı’

“Birleşmiş Milletler 80’inci Genel Kurulu’nda dünya Türkiye’yi konuşmuşken, Özgür Bey ve CHP yönetimi freni boşa almış, şarambole yuvarlanmıştır. Siyonist-Emperyalist esaretin altına giren CHP’dir. Hep dedim, yine diyorum, bu CHP’den hiçbir halt olmaz, olamaz. CHP’nin mahkeme kapılarına yüz sürmesi öncelikle kendi iç meselesidir. Ne var ki bu partiyi kasıp kavuran siyasi kriz günbegün çıta yükseltmektedir. Mahkeme kararları, YSK’nın çıkışları, karşılıklı suçlamalar bölünme aşamasına doğru kayan bir CHP tablosunu gün yüzüne çıkarmaktadır. İtirafçı CHP’lidir, iddia sahibi CHP’lidir, müşteki CHP’lidir, fail CHP’lidir. Ne tuhaf, CHP’de kılıçlar çekilmiş, ortak akıl kaybolmuştur. CHP yönetiminin her önüne geleni suçlaması doğru ve omurgalı bir tavır değildir. Aynada başka bir şey görmek istiyorlarsa aynayı değil aynanın karşısındaki görüntüyü değiştirmeleri en makul tercihtir. CHP’nin istikrarsızlığı, tarihsel çizgisinden derin kopuşu Türk siyaset ve demokrasi hayatını olumsuz etkileyecektir. CHP’nin içinde bulunduğu kaos Türk siyaseti, bu partinin geleneği ve geleceği açısından esef vericidir, yürek yaralayıcıdır. Ancak CHP’nin hesabını vermesi gereken, hatta yüzleşmesi kaçınılmaz olan korkunç nitelikli rüşvet ve yolsuzluk iddiaları vardır ve ortadadır. Özgür Bey’in savcı ve hâkimlerimizle uğraşması, her vahim iddiayı siyasileştirerek karalaması, meydan meydan dolaşarak zehir aşılaması suçluluk psikolojisinin yansımasıdır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi rüşvet ve yolsuzluğun pençesinde, eko-sistemin esareti altındadır. Yüzleşmek için özgüven, gerçekleri kabullenmek için de siyasi ahlak ve dirayet gerekmektedir. CHP’nin belediyelerde dönen gayri meşru ilişkilerin hesabını vermesi şarttır. Türk yargısına güvenimiz tamdır, iddianamelerin süratle ikmal edilerek adil yargılama sürecinin derhal başlaması da samimi dileğimizdir.

“Bilhassa Gazze’ye insani yardım malzemesi götürmek amacıyla yola koyulan “Küresel Sumud Filosu” Siyonist kuşatmayı sarsmış ve uluslararası sularda uğradığı terörist saldırıya rağmen direniş umutlarını kamçılamıştır. Alçakça gözaltına alınan 36’sı Türk vatandaşı 137 aktivistin yoğun girişimler sonucunda Türkiye getirilmesi müessir bir başarıdır ve emeği geçen kim varsa tebrik etmek hepimizin görevidir. Birleşmiş Milletler’in üye ülke sayısı 193’tür. Bunun 157’si Filistin’i tanımıştır. Soykırımcı İsrail tecrit edilmiştir. Bu yılki Genel Kurul’da pek çok ülke Filistin’i tanımıştır. Bu vesileyle hepsine teşekkür ediyor, tebriklerimi iletiyorum.”

‘Zora dayalı her türlü askeri seçenek meşru hale gelecektir’

“Trump’ın Filistin’i tanımak “Hamas’a ödüldür” sözleri önyargılı, basit, bayağı ve bağnazcadır. Hamas terör örgütü değildir, gerçek manasıyla terör yöntemlerine başvuran haydut devlet İsrail’dir. Hamas, ülkesini, vatanını ve milletini savunan bir direniş örgütüdür. Hazırlanan 20 maddelik Gazze Planı günlerdir Türkiye ve dünya gündemindedir. Bu Plan’a Hamas’ın müspet yaklaşımı, ayrıca müzakereye yeşil ışık yakması en azından silahların susması, ateşkesin sağlanması, kısmi bir sükûnetin vasat bulması adına memnuniyet vericidir. Fakat süreç engebeli, çetin, zorlu ve tuzaklarla doludur. İsrail ile Hamas arasındaki savaşı sonlandırması ve Gazze Şeridi’nde barış ortamının yeşermesine kapı aralaması ümit edilen Plan’ın dolaylı müzakereleri için adres Mısır’dır. Bu müzakerelerde İsrail’in ne yapacağı, hangi sinsi yolları takip edeceği, Doha’ya benzer bir sabotajı yapıp yapmayacağı muammadır. Trump, Netenyahu’yla görüşmeden önce Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Endonezya ve Pakistan devlet ve hükümet başkanlarıyla bir toplantı düzenlenmişti. Bu toplantıda masaya yatırılan ve görüş birliğine varılan Gazze Planı’nda daha sonra değişiklikler yapıldığı bizzat Pakistan Başbakanı tarafından açıklanmıştı. Hatta Netenyahu Amerika’dan ayrılmadan İsrail ordusunun Gazze’den çekilmeyeceğini ilan etmişti. Şunu açık yüreklilikle ifade etmek gerekirse, İsrail hem insanlığın hem de barış umutlarının düşman odağıdır. Mısır’daki müzakerelerin kesintiye uğraması, İsrail’in savaş, şiddet ve soykırıma devamı halinde artık zora dayalı her türlü askeri seçenek meşru hale gelecektir. İsrail’in durdurulması masa başında olmuyorsa sahada ve silahla yapılması tarihin kırılma anı olarak karşımıza çıkabilecektir. Dünya ve insanlık vicdanı sayıları 20 bini aşan çocuk katliamına, toplamda 70 bine yaklaşan masum ölümüne daha fazla sabır gösteremeyecektir.

Siyonist eşkıyalık ya barışa tamam demeli ya da uluslararası veya bölgesel mahiyetli istikrar gücüyle Gazze zincirlerinden kurtarılmalıdır. Vakit Gazze için kıyam vaktidir. Vakit vicdan ve merhamet vaktidir. Bu süreçte 5 Ağustos 2024 tarihinde önerdiğimiz; Türkiye, Irak, Mısır, Suriye başta olmak üzere bölge ülkelerinin teşebbüs ve tertibiyle kurulabilecek Kudüs Paktı daha da mühim bir anlam kazanmıştır. Küresel intifada her coğrafyada varlığını izhar etmektedir. İsrail Filistin arasında bir an önce ateşkes ilan edilmeli, Siyonist barbarlık işgal ettiği topraklardan çekilmelidir. Batı Şeria’nın ilhak emelleri de ateşe benzin dökmekten farksızdır. Gazze’yi unut, Batı Şeria’yı tut aldatmacasına kanacak kimse yoktur. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda İspanya Başbakanı, tarih sessiz kalanları yargılayacak demişti. Ve haklıydı. Kolombiya ve Endonezya Cumhurbaşkanları Filistin’i savunmak için askeri güç kullanımını ve sevkiyatını önermişlerdi. Ve insanlık hafızasına altın harflerle kazınmışlardı.

Ne yazıktır ki, ne gariptir ki, 57 İslam ülkesinden birisi de bu denli kararlı ve mert duruşu göstermemiş, gösterememiştir. Önde çocuklar ölürken, arkada siyasi ve ekonomik işbirlikleri kurmak ne İslami, ne insani, ne de ahlakidir. Akan kan durmalı, Gazze’nin Gazze’lilere ait olduğu herkesçe kabul edilmelidir. İki devletli çözümden başka yol kalmamıştır. 1967 sınırlarına haiz olmak kaydıyla başkenti Doğu Kudüs olan egemen, bağımsız ve coğrafi bütünlüğünü sağlamış Filistin devleti kabul edilmeli, Birleşmiş Milletler’e de tam üye yapılmalıdır.”

‘Önyargıların düğümlerini çözmek istiyoruz’

Terörsüz Türkiye takip ve temini devlet politikasına dönüşen milli ve tarihi bir hedeftir. Bu muteber hedefin can alıcı noktası iç barış ve huzur ortamının sağlam ve sağlıklı esaslara bağlanmasıdır. Türk ve Türkiye Yüzyılı; aynı zamanda barış, huzur ve kardeşlik yüzyılıdır. Milletimiz “Terörsüz Türkiye”yle ilgili adım ve atılımların arkasındadır. Kaldı ki bu hedefe ulaşılmasıyla birlikte kazanan Türkiye ve Türk milleti olacaktır. Menfi ve mütereddit çevrelerin uydurmalarına, iftirayla bezenmiş muhal ithamlarına ne itibar edecek ne de kale alacak hiç kimse yoktur. Biz “Terörsüz Türkiye” hedefini bütüncül zaman telakkisinin izdüşümünde kombine ve kolektif bakış açısıyla ele alıyor, hayatın ve hadiselerin her veçhesine ışıklar salacağına, yeni bir diriliş momenti olacağına inanıyoruz. Önyargıların düğümlerini çözmek istiyoruz. Katılaşmış ve kapanmış diyaloglara daha üst bir uzlaşma kümesinde canlılık kazandırmanın amaç ve arzusundayız. Şayet varsa buğulanan ve buzlanan toplumsal münasebetler ağını birlikte yaşama ve yaşatma temelinde karşılıklı anlayış, saygı, sevgi, fedakarlık, empati ve bağlılıkla yeni baştan kuracağımızı değerlendiriyoruz. Kim ki “Terörsüz Türkiye”den rahatsızsa bir kuraklık, bir karanlık, bir acziyet içindedir. Bu hedef soysuz bir çağdaşlığın fevkinde çağlar üstüdür.

Sırtını statükoya dayayarak bulanık dönemlere hapsolanların aksine devirler üstüdür. 1,5 asırdır süregelen küresel emperyalist komplolar, vatanımız ve milletimiz aleyhinde devrede olan karanlık kampanyalar inşallah tasfiye edilecektir. Hedef büyüktür, taviz, tehir ve teslimiyet ise asla yoktur. Göreceli anlaşmazlıkları önce çoğaltıp sonra körükleyen, ardından da düşmanlıklara dönüştürmek için fitne yayan iç ve dış hıyanet şebekesinin çarkı kırılacaktır. Türkiye kutlu bir doğum arifesindedir. Bu doğumun sancıları olabilir, yanlış anlamalar olabilir, bazen sinirler de gerilebilir, hatta temaslar zayıflayarak mesafeler açılabilir.

Fakat sabır, sebat ve soğukkanlılıkla vatan ve millet sevgisinde buluşmamız, aydınlık ve ortak bir geleceğe yürüme kararlılığımız her soru ve sorunla başa çıkmaya kafidir. Yeter ki samimiyet ve dürüstlük rotasından ayrılmayalım. Yeter ki dağılmamızı ve bölünmemizi kurgulayan muhasım koalisyona karşı hep birlikte ve kardeşçe göğüs gerelim. Merhum Hocamız Erol Güngör demişti ki; “Milliyetçilik bir dış mesele olarak göründüğü zaman yerli kültürün yabancı kültüre karşı çıkması şeklinde cereyan eder. Bir iç mesele olduğu zaman ise asıl iş memlekette milli birliğe engel olacak mahiyetteki kültürel, iktisadi ve sosyal farklılaşmaları asgariye indirilmesidir.

Milliyetçilik ilk hamlede milli birlik ve tecanüsün kazanılması davasıdır.” Bizim “Terörsüz Türkiye” hedefine bakışımızın kavramsal ve düşünsel çerçevesi bu şekilde ihata ve ifade edilebilir. Farklılıklarımızı ortak bir dinamizme çevirebiliriz. Benzerlikleri bulup daha da sivriltmenin yanında meşhur bir filozofun şu tespit ve teklifine de kulak vermek yararlı olacaktır ki, o mezkur teklif şu şekildedir:

Milli ve üniter devlet çatısı altında kardeşliğimizi ve ekmeğimizi hep birlikte büyütelim. İşin gerçek manasına bakarsanız, milliyetçilikten bihaber olan zevatın yine milliyetçilik nam ve hesabına bize iftiralar atması, akıllara zarar iddiaları gündeme taşıması bizi yıldırmak şöyle dursun daha da şevklendirmekte, yüreklendirmekte, doğru bir yolda olduğumuzu teyit etmektedir.”

‘Suça karışmamış kim varsa gelip ailesiyle kucaklaşmalı’

“Bahse konu vicdan doğruyla yanlışı tefrik etme basiret ve becerisinin tarifidir. Maşeri vicdan bu tarifin somut karşılığı ve sağduyu markasıdır. Sağduyu akıllı, mantıklı ve ahlaklı davranışın bileşkesidir. Kaldı ki anılan terkip yoksa ortada bir yanlışlık olacak ve düzelmesi imkansız çözümsüzlüğü tedavüle çıkaracaktır. Türkiye’nin biteviye devam edegelen kısır döngü çemberini muazzam kaynaşma ve kucaklaşma azmiyle kırması gerekmektedir. Terörsüz Türkiye, kucaklaşmanın sadırdan satıra, kuvveden fiile, retorikten pratiğe, düşünceden eylem ve erdem safhasına geçişini simgelemektedir. Türk ile Kürt arasına saçılmak istenen emperyalizm menşeli nifak tohumlarının çürütülmesi, bu kutlu kardeşlik hukukunun arasına dikilmek istenen ayrımcılık bariyerlerinin yıkılıp atılması “Terörsüz Türkiye” hedefinin asıl ve esas amacıdır.

Nitekim amaç hasbidir, harbidir, haysiyetlidir ve hakikat temeline dayalıdır. Bakınız, Kürt kardeşlerimin terörle uzaktan yakından bağ ve bağlantısı yoktur. Farklı saik ve sebeplerle aldanıp kandırılan, fakat suça karışmamış, silahlı bir eylemde bulunmamış kim varsa gelip ailesiyle kucaklaşmalıdır. Silah varsa siyaset yoktur. Siyaset olacaksa, siyaset yapılacaksa silahların tamamı yakılmalıdır.

Bizim kaybına göz yumacağımız, heba ve israf edeceğimiz tek bir insanımız yoktur. Türkiye Cumhuriyeti haşmetlidir, bunun yanında şefkatlidir. Cumhuriyet’in yeni yüzyılında milli birlik ve dayanışma ruhumuzun gücüne güç katmamız gerekmektedir. Nitekim Kürt kardeşlerimin fazilet ve feraseti iç ve dış komploları püskürtecek seviyededir. Biz hep birlikte Türkiye’yiz, hepimiz Türk milletiyiz. Ayrılıkçı emeller, ayrımcılığı tahrik ve teşmil eden entrikacı hevesler çöpe atılacaktır. Bu coğrafyada var olmanın, hür ve müstakil yaşamanın gerek ve yeter şartı da budur. Enginde yolunu şaşırmış, zahiresi tükenmiş, üstelik güvertesi su almaya başlamış bir geminin yolcuları olmaya ne niyetimiz ne de merakımız vardır.”

‘Gerekirse milletvekillerinde bir grup İmralı’ya gitmeli’

“Eğmeden bükmeden söylemeliyim ki, PKK’nın kurucu önderliği elini taşın altına koymuştur. 27 Şubat Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın hitamında PKK 12 Mayıs’ta silah bırakmış ve örgütsel varlığını lağvetmiştir. 11 Temmuz’da bir grup PKK’lı silahlarını yakmıştır. Ne var ki Suriye’nin kuzey doğusunda tesir alanı bulunan SDG/YPG henüz silah bırakmamış, 27 Şubat İmralı çağrısına riayet etmemiştir. Halbuki İmralı’nın çağrısı PKK’nın yanı sıra bölücü terörün tüm bileşenlerini kapsamaktadır. En azından bizim anladığımız böyledir, yorumumuz bu doğrultudadır. Beklentim şudur: PKK’nın kurucu önderliği SDG/YPG’ye direkt aynı mahiyet ve muhtevada bir çağrıda bulunarak, Şam yönetimiyle imzalanan 10 Mart tarihli mutabakata uyulmasını istemelidir. Esad rejiminin devrilmesinden sonra ilk kez yapılan Halk Meclis’i seçimlerinin demokratik istikrar içinde yeni dönemin, yeni siyasi ve toplumsal mekanizmanın ağırlık merkezi olması yönünde fikir birliği hasıl olmuşken; Rakka, Haseke ve Süveyda’nın bunun dışında kalması 10 Mart Mutabakatının ruhuyla çelişmektedir. Gerekirse Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda görev yapan milletvekillerinden bir grup İmralı’ya giderek yüz yüze görüşme sağlamalı, mesajlar ilk ağızdan alınmalı ve kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Bunda çekinilecek bir husus görmüyorum. Bizi bağlayan açıklama 27 Şubat İmralı açıklamasıdır.

Bu açıklamanın güncellenerek daha detaylandırılması ve çerçevesinin genişletilmesi hayırlı gelişmelere yol açacaktır. Terörsüz Türkiye, tereddütsüz Türkiye’dir. Terörsüz Türkiye, güçlü ve güvenli Türkiye’dir. Terörsüz Türkiye, muasır ve müreffeh Türkiye’nin müjdesidir. Terör sorununu çözeceğiz, bölücülük damarını kesip atacağız. Siyasi, ekonomik ve hukuksal reformlarla toplumsal ahenk ve adaleti inşallah tam manasıyla inşa edeceğiz. Şehit ailelerimiz kaygılanmasın. Gazilerimiz korkuya kapılmasın. Onların başlarını kesinlikle öne eğdirmeyeceğiz.

Pazarlık içinde değiliz. Al-ver sürecine tamamıyla kapalıyız.

Türkiye’nin egemenlik hukukunu, Cumhuriyet’in kurucu ve kuruluş felsefesini zayıflatacak hiçbir yanlışın içinde Cumhur İttifakı olarak yer almayız, alamayız, almayacağız. Maksadımız milli birlik ve kardeşliğimizi, bunun yanı sıra iç cephemizi tahkimini ve taçlanmasını sağlamaktır.

Yaşasın Türk milleti. Yaşasın ve payidar olsun Türkiye Cumhuriyeti. Sözlerime son verirken hepinizi saygılarımla selamlıyor, başarılarla dolu bir yasama yılı geçirmenizi temenni ediyorum..”