DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, T24’ten Gökçer Tahincioğlu ve Ceren Bayar’ın sorularını yanıtladı. Yeni süreç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajları ve CHP’nin olası tutumu gibi bir çok başlığı değerlendirdi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “AK Parti, DEM, MHP birlikte yürüyoruz” açıklaması tartışma yarattı. Devam eden sürecin bir anayasa ittifakına dönüşeceği, üç partinin ittifak kurduğu yorumları yapıldı. Partinizden böyle bir ittifakın söz konusu olmadığı açıklaması geldi ama DEM Parti’nin durduğu yerin, bakışının anlaşılabilmesi için ‘anayasa ittifakı’ yorumlarına ilişkin nasıl bir değerlendirme yaparsınız?
Anayasa seçimden önce olacak mı, yetişecek mi; bunu sormak lazım önce. Kolay mı o kadar anayasa? Kimi çevreler esası bulandırmaya çalışıyorlar. Biz bugüne kadar ‘üçüncü yol’ dedik. 15-20 yıldır da o çerçevede yolumuza devam ediyoruz. Hiçbir zaman bir blokun ya da iki siyasi partiden birisinin tarafı olmadık. Kendi yolumuzu anlatmaya, örgütlemeye çalıştık. Dönem dönem yollar seçim ya da benzeri noktalarda kesişiyor. Kent Uzlaşısı’nda, Kılıçdaroğlu’nun aday olduğu Cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi. Seçim taktiklerimiz stratejik başarımızı amaçlıyordu, bunu da başardık. Bazen de toplum buluşturuyor, toplumun kendi öncelikleri siyaseti bir yerlere çekiyor. Ama bunların dışında biz de bağımsız, kendi özgünlüğümüze uygun bir siyaset yürüttük.
Bugün Türkiye’nin yüzyıllık sorununu tartışıyoruz, konuşuyoruz. Öyle bir sorun ki ülkenin birçok şeyini almış götürmüş. Bugünkü siyasi ve toplumsal çürümenin, ekonomik sorunların sebebi olan bir sorun. Şimdi bu yüzyıllık meselede de işin esası konuşulmuyor. 50 yıllık çatışmalı sürecin araçlarından birisi devreden çıkarılıyor. Bu çok önemli ama bu yeterince konuşulmuyor. Bunu olumlu yorumlayan siyasi akıl maalesef çok az. Çok basit, sığ tartışmalarla bunu bir kişinin ya da bir partinin gelecekteki beklentilerini karşılayacak bir süreç olarak değerlendiriyorlar. Bunlar bizi tarif etmiyor, sürecimizi tarif etmiyor.
‘İktidarın kaybetmesi için çaba harcadık’
İktidarı biz seçmedik. Tam tersine iktidarın kaybetmesi için vaktinde çaba harcadık. Bugün Cumhurbaşkanı olan Sayın Erdoğan’ı desteklemedik. Tabanımız karşısındakine, rakibine açıktan oy verdi ve bunu deklare etti. Tavrını her zeminde bu kadar açık ortaya koyan bir siyasi partinin gizli gündemleri, kapalı kapılar arkasında yürütebileceğini söylemek alenen gerçeği çarpıtmaktır. Biz bu meseleyi seçimler üstü, partiler üstü görüyoruz. Bu meseleyi seçimlerde alınacak yüzdelerle ölçen bir noktada değiliz. Bu mesele, kişi ve partilerden çok çok değerlidir.
‘Niye gizli saklı iş yapalım?’
-Sizin samimiyetinize ve süreci partiler üstü gördüğünüze inanan bir kesim var ama ‘İktidar DEM’in bu konudaki hassasiyetini güncel siyasi çıkarlar kullanmak istiyor’ algısı da var.
Ama biz zorlamaya gelen, zorla bir yere çekilen bir parti değiliz. Onun için bu özgüvenle konuşuyoruz. Biz bir taraftan Kürtlerin oyunu almak için çalışan bir taraftan da ırkçı, Kürt’ü inkâr eden bir protokole imza atan bir gelenek değiliz. Biz cezaevinde, idam sehpasında; mücadele ettiğimiz her alanda kendi doğrumuzu sahipleniriz.
Biz niye gizli saklı bir şey yapalım? Ayrıca şu anda masada oturan iktidar ne düşünüyor? Bunu bilemeyiz. Bundan bir çıkar mı bekliyorlar, bizi bir yere mi çekmeye çalışıyorlar? Onların niyetini okuyamayız, onların niyetini okuyarak yol alamayız. Siyaset niyet okuyarak yapılmaz. Bizim niyetimiz belli. Kürt meselesi demokratik yollarla çözülsün. Türkiye’nin demokrasi sorunu Demokratikleşmeyi birlikte sağlayalım. Öncelikli amacımız budur. Başka ne olabilir?
‘Demokratik yargı yok, hukuk yok, insanlar tedirgin’
Demokratik bir yargı yok, hukuk yok, insanlar tedirgin, başına ne zaman nerede, ne geleceğini bilmiyor. Sıradan vatandaş bile izlendiğini, dinlendiğini düşünüyorsa demek ki toplumda bir psikolojik basınç oluşmuş. Dolayısıyla iktidar bu süreçten ne umuyor, muradı nedir? Bunu bilemeyiz, bu ayrı bir konu. Henüz yolun başındayız. Bunu kestirmek yani zihinleri okumak doğru değil.
Ama biz Türkiye demokratikleşsin, toplumsal barışını sağlasın, bizi ekonomik, siyasi, sosyal olarak çürüten meseleler ortadan kalksın istiyoruz. Bunun için çalışıyoruz. Günün sonunda bir sandık kurulacaksa da o sandıkta halkın iradesi esas alınsın. Biz taraf olsak ne yazar? 86 milyon insan olduğu bir yerde bir partinin taraf olmasıyla mı bir parti kazanıp kaybediyor?
“Diğer partiler uymak zorunda mı?”
Gelelim anayasa değişikliğine. Anayasa toplumsal bir sözleşme olarak tarif ediyoruz. Yani bir partinin kendisini dayatmasıyla diğer partilerin ya da toplumun kabul edeceği bir şey midir Anayasa? Ülkenin gelecek on yıllarını belirleyecek bir toplumsal sözleşmeyi bir parti kendi çıkarına, geleceğine göre hazırlarsa diğerleri buna uyar mı, uymak zorunda mıdır?
Dolayısıyla bu tartışma süreç karşıtlarının ortaya çıkardığı bir tartışma. Partimizin şimdilik böyle bir gündemi yok, böyle bir öncelikleri yok.
‘Sorunlar çözüldükten sonra demokratik anayasa’
Türkiye’de adalet, hukuk sorunu, özgürlük sorunu, ekonomide adalet sorunu var bunlar çözülür, sonra ülkede ‘Bir de demokratik anayasa yapalım’ derlerse ve toplum da ‘yapsın’ derse biz tabii ki o gün toplumun beklentisini, talebini dikkate alırız.
‘DEM Parti buna ‘evet’ der mi?’
Sizin aracılığınızla Türkiye kamuoyuna şunu da söylemek isterim; bu anayasa günün sonunda bizim önümüze gelecek. Orada Kürt sorununun çözümü yoksa, demokratikleşme yoksa, kadın yoksa, gençlerin geleceğine dair umut vaat eden şeyler yoksa, Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı yoksa, ekonomide adalet yoksa, doğa kırım devam ediyorsa kim buna evet der? DEM Parti buna ‘evet’ der mi Birileri bunu ısıtıp ısıtıp toplumun gündemine sunuyor. Bunu yapacaklarına çıkıp açıkça desinler ki ‘Ben Kürt meselesinin çözümünün tartışıldığı bu sürece karşıyım’. Bak buna saygı gösteririm.
‘Öcalan görüşmelerinde de bu gündem yok’
Sayın Öcalan’la da görüşürken anayasa, seçim, bir partiyi desteklemek gibi gündemler yok. Tam tersine, bizim bu ülkeyi yönetme hedefimiz var. Allah aşkına Türkiye’yi Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Tülay Hatimoğulları, Keskin Bayındır, Çiğdem Kılıçgün Uçar yönetemez mi? Neyimiz eksik onlardan? Daha toplumcu, daha halkçı, daha emekçi, bedel ödemiş insanlar daha mı kötü yönetir? Kim nereden çıkarıyor bizim birilerine eklemleneceğimizi, birilerinin siyasetini destekleyeceğimizi? Niye biz yönetmeyelim? Biz Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni Ankara Büyükşehir’den kötü mü yönetiyoruz? Bizim 25 yıllık yerel yönetimler deneyimimiz var. Tek bir arkadaşımızın bir yolsuzlukla anıldığını duydunuz mu? Biz halkla birlikte yönetiyoruz. Şeffaf, demokratik, herkesi kapsayan bir mantıkla.
Bugün Türkiye silahların bırakıldığı tarihi ana yoğunlaşmalıdır. Kürt meselesinin demokratik çözümüne odaklanmalıdır. Hepimizin nefes alacağı demokratik bir zemin oluşmasına odaklanmaktır. Daha işin başlangıcındayken üç yıl sonra yapılacak seçimlerde kimin nerede alacağını söylemek bizi tarif etmiyor.
‘CHP’nin tereddütlü yaklaşmasını saygıyla karşılıyorum’
-CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun cezaevinden bir çağrısı oldu. Hem size MHP’ye yönelik bir mesajdı. ‘AKP’nin siyasi hesapları için bu önemli süreci kullanmasına izin vermeyin’ dedi. Nasıl değerlendirdiniz bu mesajı?
Şunu ifade edeyim; Cumhuriyet Halk Partisi’nin son süreçte yaşamış oldukları baskılardan dolayı bu meseleyle kaygıyla, tereddütlü yaklaşmasını saygıyla karşılıyorum. Bir taraftan operasyonlar devam ederken, belediye başkanları, yöneticileri tutuklanırken tabii ki şunu sormaları gayet normal: Barış böyle mi olacak? Demokrasi böyle mi gelecek? Biz de şunu söylüyoruz Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve Sayın İmamoğlu’na: Her birimiz kendi mahallemizde, kendi çeperimizde kendi çevremizde mücadele ettiğimiz müddetçe bu tür olumsuzluklarla karşılaşıyoruz. Ortak bir zeminde, ortak demokratik yargı, hukuk, adalet, özgürlük, demokratik bir ülke, demokratik bir cumhuriyet diyebilirsek emin olun şu anda yaşadıklarımızın hiçbirisini yaşamayız. Şu anda bir şeyler yaşıyorsak sebebi ayrı ayrı yerlerde durmamız. Kaygılar en çok soyut tartışmalarda büyür. Bundan ötürü ortak mücadele alanlarımı büyütmek gerekiyor. Çünkü kaygılar, ortak kazanımlarda erir.
Kürt meselesinin çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi, AK Parti’den, MHP’den, CHP’den ve bütün siyasi partilerden daha büyük, daha kıymetli bir meseledir.
Sayın İmamoğlu’nun “Bu süreci kendi siyasi ikballeri ve siyasi çıkarları için bir fırsat olarak gören akıldan kendinizi ayrıştırmalısınız” çağrısı yaşanan siyasal olayları yanlış gören ve değerlendiren bir yerde duruyor.
Biz yüz yıllık bir meseleyi çözmeye uğraşıyoruz. Birileriyle bütünleşmedik ki ayrışalım. Ki iktidar ittifakı da böyle bir bütünleşme olmadığını, ittifak durumu olmadığını ifade ediyor. Tarihsel sorunların çözümünde toplumsal ayrışmayı ortadan kaldıracak bütünleşmeleri hep birlikte amaçlayabilir, bunun için ortak paydaları arttırabiliriz. Fakat siyasette her partinin kendine göre bir dünya görüşü, gittiği bir yol, varmak istediği bir menzil vardır.
Biz nasıl ki, 2019’da İstanbul’daki oy tercihimizle CHP’yle bütünleşmediysek, bugün de iktidar blokuyla bütünleşmiyoruz. Bu yönüyle her parti farklılığını koruyarak toplumsal barışa hizmet edebilir. Barış, partilerin birbirine benzemesi değil, farklılıklarına rağmen ortak paydalarda, demokratik ilkelerde buluşması ile gelir.
-Bu kadar büyük sorunlar sadece üç parti ile, CHP’siz çözülür mü?
Öyle bir şey diyen mi var?
-‘Cumhurbaşkanı’nın bunu ima ettiği, istediği bu’ yorumları yapılıyor.
Cumhurbaşkanı sonrasında düzeltti o sözlerini. En başından beri siz de şahidisiniz. İmralı’da görüşmeler başladığından beri ilk ziyaret ettiğimiz isim Sayın Özgür Özel’dir. Türkiye’nin yüzyıllık meselesini sadece üç parti oturarak çözebilir mi? Öyle bir şey olabilir mi? Kim bunu demiş? Biz her seferinde muhalefetin olmadığı, toplumun rıza göstermediği bir barış, bir süreç olmaz diyoruz. Sanırım kendimizi yeterince anlatamıyoruz ya da anlatıyoruz ama duyuramıyoruz.
Sayın İmamoğlu’na şunu söylemek isterim. İçeride olmasının sebebi kendi çeperimizden bakmamızdır. Masada Cumhuriyet Halk Partisi olursa belki de İmamoğlu dışarıda olacak. Belki de bütün siyasi tutsaklar dışarıda olacak. Çünkü hukuk olacak, demokrasi olacak, adalet olacak.
‘Hepimizin masada olması gerekiyor’
Ülkedeki kötü gidişatın durması için hepimizin masada olması gerekiyor. Bu süreci desteklememiz lazım. Bu sadece DEM Parti’nin sorunu değil. Kürt sorunu Türkiye’nin sorunu. Sadece bizi ilgilendiren bir süreç değil. Demokrasiden bağımsız değil, demokratik bir Türkiye’den bağımsız değil. Demokrasi diyorsak, demokratik bir yargı diyorsak, halkın seçtiği irade yönetsin diyorsak her şeye rağmen bu masayı tutmalıyız, zorla oturmalıyız. Kimse minnetle, davetle o masaya gelmemeli. Türkiye’nin ihtiyacı olduğu için gelmeli.
86 milyonun geleceği için gelmeli. Sayın Öcalan ‘Barış ve demokratik toplum’ dedi. Barış demokrasisiz olur mu? Demokrasi olmadan barış olur mu? Demokrasi olacaksa sadece Kürt’e olmayacak. Niye o yüzyıllık algılarla, bir türlü yıkamadığımız Kürt karşıtlığıyla hareket ediyoruz? Bu masada olmak o tereddütleri, kaygıları giderir. Masanın dışında kalmak tereddütleri ve kaygıları büyütür.
‘Masa, siyaset minderi gibidir, kaçan kaybeder’
-CHP masada olacak mı?
Tabii ki olmalı ve bence masada olacaklar. Sayın Özel’le görüşüyoruz. Masada mücadele etmek gerekiyor. Masa, siyaset minderi gibidir. Minderden kaçan kaybeder. Barışı kazanmak istiyorsak minderde olmamız gerekiyor. Antrenörleriyle, teknik ekibiyle masada olmalıyız.
-CHP’nin masada olmasını zorlayan çok fazla koşul olduğu görüşüne katılır mısınız?
CHP’ye dönük son dönemdeki baskılardan dolayı böyle yaklaşmaları gayet haklı. Kaygıları gayet haklı. Şöyle söyleyeyim; iktidarlar bu tür meselelerin çözümünü kendisine mal etmek ister. Bu sadece Türkiye ile ilgili bir durum değil. Dünyanın her yerinde böyledir. Kendisine yontmak, günün sonunda ‘ben yaptım’ demek, ‘100 yıllık meseleyi ben çözdüm’ demek ister. İktidar böyle düşünüyor olabilir diye ‘onlar öyle düşünüyor, o zaman biz yokuz’ mu diyeceğiz? İktidar ‘Ben seçime tek başıma gireyim, kazanayım’ da diyor. O zaman niye aday çıkarıyoruz, seçime giriyoruz?
‘CHP’nin masanın dışında kalması Türkiye’ye kaybettirir’
Açıkçası ben şöyle düşünüyorum. CHP, kurucu değerleri ve tarihsel misyonu gereği, Kürt meselesini yüz yıllık birikimiyle ele alma sorumluluğuna sahiptir. Meseleyi dönemsel krizlere veya iktidarın günlük politik manevralarına bir tepki olarak değil, Türkiye’nin demokratikleşmesinin en temel unsuru olarak görmelidir. Sorunu kalıcı bir toplumsal barış ve eşit yurttaşlık projesinin merkezine yerleştirmek, CHP’nin tarihsel kimliğine en yakışan tavır olacaktır. Bu, sadece bir kesimin değil, tüm Türkiye’nin geleceği için atılacak önemli bir adım olacağı kanısındayım.
100 yıllık bir meselede çözüm iradesi olmayı reddetmek, masada yer almamak bence Türkiye’ye yapılacak en büyük kötülük.
‘Buzdolabına kaldırılmazsa Türkiye’ye demokrasi gelir’
-Toplumun süreci anlamadığını, içselleştirmediğini gözlemliyoruz. Demokratik entegrasyon, devletle bütünleşme gibi kavramlar toplumun zihninde somutlaşmıyor. Bu sürecin somut çıktıları ne olacak? Bu süreç bitince ne olacak?
Sürecin henüz başı. Süreç ilerlesin diye uğraşıyoruz. Dört başı mamur yürüyen bir süreç yok. Kimi kaygılar, kuşkular açığa çıkıyor, öncelikler bazen erteleniyor. Başka öncelikler ortaya çıkıyor.
Ama çok net söylüyorum; bu süreç başarılı olursa, tekrar buzdolabına kaldırılmazsa, muhalefet de desteklerse, toplumun bütün dinamikleri katkı sunup omuz verirse Türkiye’ye demokrasi gelecek. Türkiye Kürt meselesinden dolayı harcamış olduğu kaynakları emekçiye, ezilene verecek.
‘Türkiye demokrasi modeli’ oluşacak ve bu Ortadoğu’da bir model olacak. Kadın katliamları, çevre kırımı duracak. Kürt’ün, Alevi’nin ötekleştirildiği, yok sayıldığı bir ülke olmayacak Türkiye. Rahat nefes alacağız, rahat sandığa gideceğiz, sandığın sonucuna hepimiz saygı göstereceğiz. Toplum beğenmediği zaman sandıkla getirdiğini sandıkla götürecek. Ekonomide adalet olacak. Yozlaşma, çürüme bitecek, demokratik bir yargı olacak, insanlar her sabah kapsının saat kaçta çalınacağı kaygısıyla uyanmayacak. Malına, şirketine el konulmayacak, kayyım atanmayacak, ihalede şeffaflık olacak.
‘Mesele sadece Kürt meselesi değil’
-İktidarın tüm bunları dert ettiğini ya da edeceğini düşünüyor musunuz?
Şu anda iktidarın toplumda yeteri düzeyde rıza alamadığını görüyoruz. Toplumda rıza almak bunları dert etmekle olur. Bunu dert etmeyen rıza alamaz. Bütün iktidarlar her şeyin güllük gülistanlık olduğunu söyler. Türkiye’de de iktidar benzer şeyler söylüyor. Ama toplumun ne dediğine bakmak lazım. Toplumun bunları dert ettiğine biz şahidiz. Çünkü toplumun içerisindeyiz. İktidar dert etseydi zaten bu sorunlar oluşmazdı. İşte tam da bu masaya otururken iktidara ‘mesele sadece Kürt meselesi değil, bu sorunları da dert edinelim. Bu sorunları da masada çözelim’ demek için masada olmayı önemsiyoruz.
-Parti içinde farklı görüşler var m?
Medyaya bakınca öyle bir şey var. Ama bu parti büyük bir emeğin, mücadelenin ortaya çıkardığı bir eserdir. Biz farklı düşündüğümüz şeyleri kurullarımızda tartışırız. Ortak akıl, ortak bir yolla yolumuza devam ederiz. Burada dünya görüşü farklı olan bileşen partiler ve onlarca birey var. Bu süreç konusunda bazı tereddütleri olan, ihtiyatlı bir iyimserlikte olan arkadaşlarımız var. Ama Barış ve Demokratik Toplum Çağrısıyla birlikte bütünleşen ortak söz, ortak eylemek, ortak yürütmek, başarıya ulaştırmak hepimizin derdi oldu.
‘Bahçeli tokalaşmadan önce bilgimiz yoktu’
-Sürecin en başına, Bahçeli’nin sizin elinizi sıktığı güne dönersek; öncesinde devletle ya da İmralı’yla temas, bilgi yok muydu? Sizin için her şey sizin için o gün mü başladı gerçekten?
Yok, emin olun hiç bilgi ya da temas yoktu. Hatta İmrallı’dan o kadar uzun süredir haber alamıyorduk ki sessizlik bizi kaygılandırıyordu. Ve Bahçeli’nin el sıkışması bu sürecin başlamasına büyük bir katkı sundu. Çok iyi yaptı. Orta Doğu yangın yeriyken bu ülkenin geleceğini, güvenliğini düşünmek, bu meseleyi masaya yatırmak, tartışmak çok kıymetli.
-Sizce Ortadoğu koşulları mı zorladı?
Hem Ortadoğu hem içerisi. Yeni bir düzen tartışmaları var bunun ana zemini Ortadoğu. Bu elbette uzun bir tartışma ama şu kadarını ifade edeyim, artık yeni bir savaş süreci var, yeni bir siyasal akıl var, yeni bir ulus devlet krizi var, yeni bir ülkeler ve hinterlantlarında ilişkilenme stratejisi var. Münih Güvenlik konferansı, 7 Ekim, Ukrayna savaşı, NATO 2030 konsepti içerikleri yeni düzenin temel ipuçlarını bize veriyor. Yaklaşan fırtınalar var ve herkes bunu her gün bir yönüyle hissediyor. Güvenli limana kendisini alamayan, dar düşünen ayakta kalamaz. Dönüşüm herkes için geçerli.
‘Bahçeli başta olmak üzere kimse geçmişiyle yargılanmamalı’
Sayın Bahçeli başta olmak üzere kimseyi geçmişiyle yargılamamak gerekiyor. Değerlendirilebilir ama yargılamamak gerekiyor. Bugün bu ihtiyacı görmesi çok kıymetlidir. Bunu bir Sosyalist Parti’nin başkanı görebilir, bizim ittifak yaptığımız güçlerden bir partinin yöneticisi görebilir. Son seçimlerde birlikte aynı sandığı oy attığımız partilerin yöneticileri görebilir ama Sayın Bahçeli’nin görmesi kıymetlidir. Ben bunu önemsiyorum. Tarihi bir çıkıştı, tarihi bir görüntüydü ve inşallah tarihi bir sonuca ve çözüme de evrilir.
‘Geçmişte şöyleydi, geleceği de olmaz’ diyemeyiz’
-Bahçeli ve MHP’ye karşı sol sosyalist kamuoyunda tarihsel bir bagaj da var. Bir ölçülülük sorunu olduğunu düşünüyor musunuz?
Olumlu bir şey varsa hakkını vermek gerekiyor. Türkiye’nin yüz yıllık bir yarasına parmak basıyor. ‘Gelin bu meseleyi konuşalım. Konuşarak halledemeyeceğimiz bir şey yok’ diyor. Bu durumda Kürtler, DEM Parti ne yapabilir? ‘Geçmişte şöyle bir duruşunuz vardı, geleceği de olmaz bu işin, biz yokuz’ diyemeyiz, demeyiz. Kıymet vermek gerekiyor Bahçeli’nin sözlerine.
‘Mecburen masaya iktidarla oturulur’
IRA kavga ettiği iktidarla görüştü. Mandela kiminle görüştü? Oradaki vahşet hatırlayın. Çözülürken ‘ben iktidarla oturmam, muhalefet gelsin onunla çözeyim’ denilebilir miydi? Mecbur iktidarla oturuyoruz biz de.
‘Bütün dinamikler olsun’
Ama burada bir fark var. Biz bu sefer ‘Sadece iktidar değil toplumun diğer bütün dinamikleri masada olsun’ diyoruz. Bu da kıymetli. Bu gizli saklı da yapılabilirdi. Her İmralı’ya gidişimizden sonra kamuoyuna, basına beyanat vermeyebilirdik. Siyasi partilerle görüşmeyebilirdik. Israrla masaya davet etmeyebilirdik. Böyle örnekler var dünyada. Süreç yürüyor, yürüyor. Kavga da yürüyor. En son da birileri çıkıyor, açıklıyor. İki gün sonra el sıkışılıyor, bitiyor. En son Sayın Öcalan da ‘eleştiri ve önerileriniz varsa lütfen yazın’ dedi. Belki kendi okumalarının dışında farklı okumalar da vardır’ diye düşünüyor. ‘Niye bu iktidarla masaya oturdunuz?’ sorusu çok sık soruluyor, burada da bir art niyet var.
‘Çözüm arıyoruz diye diğerinin başına gelene sırtımızı dönemeyiz’
-‘İktidarla niye masaya oturdunuz’ sorusu kadar, belki daha fazla ‘İktidara nasıl güveniyorsunuz’ sorusu soruluyor. 7 Haziran’dan sonra ‘bedel ödeyen’ bir toplum kesimi var ve bu kesimin de güven sorunu, kaygıları var. Bu kaygıyı gidermek gibi bir amacınız var mı? Çok, hem de nasıl. Çünkü bu ayrı bir kaygı. Şu söylenebilir: ‘Bu kadar baskı varken, CHP’ye dönük operasyonlar varken, tutuklama varken neye, nasıl güveniyorsunuz?
Bakın biz hakkaniyetli bir partiyiz. Birisiyle oturuyoruz, bir masada çözüm arıyoruz diye diğerinin başına gelenlere sırtımızı dönmeyiz. Bu bizde olmaz. ‘İktidarla oturduk, artık iktidarın eksiklerini yanlışlarını görmeyelim, dile getirmeyelim, karşısına durmayalım’ diyemeyiz.
‘Biz muhalefet partisiyiz, bu kimliği koruyacağız’
Biz bir muhalefet partisiyiz. Muhalefet etme gerçekliğimiz devam ediyor. Bu süreç başarılı da olsa biz muhalefet kimliğimizi koruyacağız. Maden yasası gelince yine karşı duracağız. Emekçilerle ilgili bir şey varsa yine destekleyeceğiz.
‘Pazarlık vardır’ cümlesini kabul etmeyiz’
Ama elbette kaygının olması gayet normal. Ama kaygı adı altında ‘Bu süreç birini seçtirme sürecidir, bir pazarlık vardır’ denmesini kabul edemeyiz.
‘CHP hep kaybettirdi, CHP bizim adayımıza oy versin’
Şöyle düşünelim; Cumhuriyet Halk Partisi’nin yüzde 35 oyu var. Biz onlara soralım. Farklı bir şey yapsınlar. Cumhuriyet Halk Partisi önümüzdeki seçimleri kaybettirmesin, bizim adayımıza oy versin. DEM, şu andaki bütün partilerin en niteliklisidir. CHP önümüzdeki seçimleri kaybettirmesin, bizim adayımıza oy versin. Biz söyleyelim, ‘siz kazandırıyorsunuz, kazanma şansınız yokken aday çıkarıyorsunuz’. Kıyamet mi kopacak? Bundan sonra bunu söyleyeceğiz. Kaygınız varsa biz kaygınızı gidereceğiz. Size garanti veriyoruz. Türkiye hukuk devleti olacak, sadece, hırsızlık yapan, kötülük yapan, ırkçılık yapan cezaevine girecek. Biz bunları yapmaz mıyız? Yaparız. Biz en yenileri kendimizde deneyen, deneyimleyen bir siyasi gelenekten geliyoruz.
Onun için sürekli bizi bir yere eklenmeyen, bir partinin bir blokun peşine takan, ‘bunlar oradan ayrışırsa, kendi özgün yollarında giderse kaybederiz’ diyen bir akıl var. Tamam kaybetmek istemiyorsan buyur sen gel, sen büyük abisin, tamam kendini öyle kabul et biraz küçük kardeşe destek ver. Buyur deneyelim. Kürtleri kırıyor bu söylemler.
‘Dün demokrasi var mıydı?’
‘Ben masaya oturmam, demokrasi yok’ diyorlar. E dün var mıydı demokrasi? Dün İmamoğlu yoktu, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ vardı. Dün Şişli Belediyesi yoktu, benim eş başkanı olduğum Siirt vardı. Bugün mü demokrasi rafa kalktı? Bugün mü demokrasi yok? Bugün mü demokrasi ihlal ediliyor? Bugün mü yargı taraflı davranıyor? Bunlar dün de vardı ama ilk defa sen yaşıyorsun. Sen daha dün yaşadın. Biz yıllardır bunu yaşıyoruz. Kimseye sitem etmedik. ‘Niye Altılı Masa’dasın?’ demedik. ‘Niye hükümetle normalleşme süreci var’ demedik. Aynı şeyleri biz de bekleriz.
‘Ne zaman insanların güvenmeyeceği pratik içinde olduk?’
Ve biz ne zaman insanların güvenmeyeceği bir pratik içerisinde olduk. Ne zaman insanları yanılttık? Ne zaman kamuoyuna konuştuğumuzda uyguladığımız pratik birbirinden farklı olduk. Evet dediğimize evet, hayır dediğimize hayır diyoruz. Gizli kapaklı iş yok, arkadan iş yürütmek yok, toplumdan kaçırmak yok. Dolayısıyla bu yorumlar bizi çok kırıyor.
‘CHP için de bin tane kaygımız var, CHP söylesin siyaseti bırakırım’
Kaldı ki bizim CHP hakkında bin tane kaygımız var. Biz iki sandıkta Kılıçdaroğlu’na oy verdik. İzmir ‘kale’ diyorlardı ama Diyarbakır, Iğdır kale oldu. Çünkü sözümüzün arkasında durduk. Noldu? Oy verdiğimiz insan gitti, Kürt karşıtı bir gizli sözleşme yaptı. Bugün bizden kaygı duyanlar, milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırdı. Onlar olmasaydı kalkmayacaktı. Kayyum yasası Anayasa Mahkemesi’ne gitseydi belki İmamoğlu tutuklanmayacaktı. Bunun gibi yüzlerce sayabilirim. Cumhuriyet Halk Partisi, söylediğimizin arkasında durmadığımız, aldattığımız iki şey saysın, siyaseti bırakacağıma söz veriyorum. Biz diyor muyuz ‘Siirt’e, Tuncer Bakırhan’a kayyım atandığı zaman sen neredeydin?’ Birisi gönlünden geçiyorsa, inanıyorsa gelir dayanışma gösterir. Benim davetimle, zorla gelecekse hiç gelmesin, onun bir kıymeti yok. Biz siyaseten doğru olduğuna inandığımız şeyi yapıyoruz. Hükümetle, iktidarla bir masa kurulmuş olabilir ama biz ‘bu adaletsizliği kabul etmeyiz’ diyoruz. Ahmet Türk çıkıp ‘Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediyeleri dönmeyecekse ben de dönmem’ diyor. Biz böyle gelenekten geliyoruz. Ama bunu anlatamıyoruz? Bu konuda kendimizi de gözden geçiriyoruz. Pes etmiyoruz, evet doğru. Keşke Karadenizli bizi tanısa.
‘Demirtaş ve Kobani sanıklarının içeride tutulması suçtur’
-Kobani davası sanıklarının durumu da gündemde. AİHM kararı sonrası tahliye olacaklarına dair bir beklenti oluştu.
Emin olun Türkiye’de çok fazla hukuksuz yargılama oldu ama Kobani kumpas davası gibi kumpas davası görünmedi. Böyle bir şey yok. 9 yıldır haksız, hukuksuz bir şekilde içeride arkadaşlarımız. Ben KCK davalarında yargılandım. Hiç olmasa bize ‘Siz sokakta devrimcilik yapıyorsunuz, iktidarı eleştiriyorsunuz’ dediler. Ama burada sadece bir tweetle Türkiye’nin bütün günahlarını, suçlarını, bütün kayıplarını arkadaşlarımızın üzerine yıkmaya çalıştılar. Ona rağmen arkadaşlarımız onurluca durdular. Onlar yargılanmadı, yargıladılar. Hep beraber izledik.
Bu konuda AİHM’in son kararı çok önemli. Selahatitn Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın içeride kaldığı her saniye suçtur. Hem 9 yıl yatıracaksın, hem AİHM bu konuda defalarca ihlal kararı verecek ve bunu sürecin gidişatına göre değerlendireceksin ya da öyle düşünüyorsun. Bu doğru değil. Arkadaşlarımızın hemen bu saniye serbest bırakılmaları gerekiyor.
‘Onlara ihtiyacımız var’
Bu sürece inanıyorsan en nitelikli arkadaşlarımız, en deneyimli arkadaşlarımız davalardan içeride yatıyorlar. Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın, Leyla Güven’in, Ayşe Gökkan’ın bu sürece sunacağı katkılar ne kadar büyük bunu siz bilemezsiniz, bize sorun. Toplumda karşılıkları var, birikimleri var, deneyimleri var. Onlara ihtiyacımız var. Bu büyük suçtan vazgeçilip arkadaşlarımızın derhal serbest bırakılmaları gerekiyor.
Bu hafta hem Selahattin Başkan’la hem Figen Başkan’la görüştük. 9 yıl içeride kalmış insanların sistemin uygulamalarına kızgınlığı olur. Ama bu süreci can-ı gönülden desteklediklerini söylediler. Çok moralli, çok umutlu gördük. Bir an önce gelip bu sürece katkı sunmak istiyorlar.
‘Öcalan’ın önerilerini, eleştirilerini alacağız, 10 gün içerisinde gidebiliriz’
-Eş başkanlar ve MYK üyelerinin İmralı’ya gitmesi planlanıyordu. Takvim netleşti mi?
Sayın Öcalan, biz oradayken ‘Bir daha gelirsiniz. Biraz önümüzdeki dönemi konuşuruz’ demişti. Şimdi DEM Parti’nin kendisi de yeni sürece göre kendisini örgütlemek daha nitelikli, daha kapsayıcı olmak için çalışacak. Çünkü bu süreçle birlikte bizim alanımız çok büyüyecek. Bunu hemen hissediyoruz. Devletin baskınlarından ve çeşitli kaygılardan dolayı burada olması, emek vermesi gereken arkadaşlarımız emek veremiyor. Bu süreç sonrasında güçlü bir şekilde katılımları söz konusu olabilir. Dolayısıyla yakın zamanda gideceğiz ve önümüzdeki dönemi konuşacağız. Sayın Öcalan’ın önerilerini, eleştirilerini alacağız, süreci tartışacağız. Bir hafta, 10 gün içerisinde gidebiliriz.
‘Türkiye yol alırsa emin olun bölgede demokratik bir model olabilir’
-SDG’nin silah bırakması Ortadoğu’daki mevcut tabloda mümkün mü?
Suriye başka bir denklem, Öcalan’ın etkisi çok ama Suriye’deki sorunun çözümü Şam’la Kamışlo arasında. Kendi dinamikleri ile bir yola girer. Burası pozitif katkı sunabilir. Tabii demokratik bir Suriye bütün halkların kendi kimliklerinde yaşadıkları demokratik, seküler bir Suriye’ye kim hayır diyebilir. Bunun koşulları şu anda yok. Suriye’nin daha çok yol alması gerekiyor. En başta yönetenlerin kendisini değiştirmesi gerekiyor. Bana dair olun, uyun, benim bu yok sayan sistemime entegre olun demek, ‘gelin intihar edin’ demektir. Kimse intihar etmez. Sen demokratikleşeceksin, sen de entegre olacaksın demokrasiye. Diğerine de ‘buyurun gelin ben demokrasiye entegre olacak konuma geldim’ diyeceksin. Ama bizde entegrasyon şu: ‘Kürtsün gel Türk ol, entegre ol. Alevisin, gel sünni ol.’ Öyle değil. Herkes pozitif entegre olacak. Neye? Demokrasiye. Sonra da bütüncül bir hukuk olacak.
Kürde de, Aleviye de, emekçiye de. AKP’liye ayrı işleyen bir hukuk. Ama muhalifi yıllarca orada tut, sonra da gel entegre ol. Öyle entegresyon olmaz. Onun için Suriye önemlidir. Bence Türkiye’deki olumlu gelişmeler orayı etkiler. Sayın Öcalan’ın oradaki etkisi çok büyüktür. Ama mevcut tekçi bir rejime entegre olunamaz. Şer-i hukuka herkes entegre olsa Kürt kadını olmaz. Çünkü zihniyet değişmemiş. Dürzi’ye ganimet olarak bakıyorsun. Alevi’nin malını ganimet olarak görüyorsun.
Münbiç’e girdiler, ilk yaptıkları kadınları araba kasasının arkasına toplayıp ganimet olarak götürmek oldu. Entegrasyon, evet ama herkes demokrasiye pozitif entegre olacak biçimde. Aracılığınız ile bu kavrama dair bir parantez açayım. Pozitif entegrasyon, geleneksel anlamı dışında olan bir kavramdır. Toplumun, kendini demokratik toplum olarak örgütlemesi ve tüm toplumun eşitliği anlamına gelir. Bu eşitlik ise şu an içinde bulunduğumuz sürecin taraflarının bunun gerekliliklerini yerine getirmesi ile ilgilidir.
Türkiye yol alırsa emin olun bölgede demokratik bir model olabilir, Suriye’yi etkileyebilir. Sadece buraya değil, çatışma ve çözüm süreçlerinde de ‘Türkiye modeli’ olarak geçer.
‘Görüntüde bir komisyon olmamalı’
-Meclis’te kurulacak komisyon ve 11’inci Yargı Paketi’ne dair beklentileriniz neler?
Komisyon çalışmaları da pozitif entegrasyonu ve bütüncül hukuku gözeterek çalışmalı. Komisyon doğru, iyi işlerse sadece yasal düzenlemeler değil, yasal düzenleme gerektirmeyen AİHM, AYM kararlarının uygulanması da gündeme alınır. İnfaz yakmalar da gündeme alınır. ‘Bize benzemiyorsun, farklı düşünüyorsun. 6 yıl fazladan yat’ denilebilir mi? Bunu diyenler 6 yıl değil 6 gün ayrı kalabiliyorlar mı çocuklarından, ailelerinden. Hiç mi empati yok? Türkiye artık bu ayıptan kurtulmalı. Komisyon bunları gündemine almalı. Görüntüde bir komisyon olmamalı. Meclis’in burada görevi büyük. Meseleyi toplumla buluşturmalı.
Kapsamlı bir düzenleme ihtiyacı var. Terör ve Mücadele Kanunu, TCK, CMK ve benzerlerinin düzenlendiği, pakete ihtiyaç kalmayacak düzenlemeler yapılmalı. Toplumun kanayan yaralarını pansuman eden değil, iyileştiren düzenlemelere ihtiyacı var Türkiye’nin.
Açık söylüyorum, bu süreç iyi gitsin diye çalışıyoruz, ter döküyoruz. Tülay Başkan’la ve bütün yönetimimizle birlikte. Bu süreci bozan, taktik yaklaşanlar emin olun kaybeder. Toplum artık bu mesele çözülsün diyor. Rahat nefes alalım, kavga olmasın, gürültü olmasın istiyor. Gereklerini yerine getiren kazanır, büyür. Siyaset yapan, takiye yapanlar da kaybeder. Önümüzdeki seçimler de bunu test edeceğimiz sonuçları ortaya koyar.
‘Beyaz Toros’lu yargı adaletli davranır mı?’
-İki Türkiye görüntüsü var; Bir tanesi Fethi Yıldız’ın masasında Abdullah Öcalan’ın bir dönem toplatılan kitabı, biri de savcının masasında Beyaz Toros. İkisini görünce ne düşünüyorsunuz?
Biz Sayın Öcalan’ın fikirleri de dahil olmak üzere sağ, sol, siyasetteki tüm fikirlerin masada olmasını ve okunmasını, tartışılmasını istiyoruz. Bir ufuk açabilir. “Budur” dedirtebilir. Fikirlerden korkmamak gerekiyor. Sayın Öcalan 86 milyonun yararına geleceğine inandığı bir anlayışı ortaya koyuyor.
Savcının masasında Beyaz Toros’u görünce büyüttüm fotoğrafı, gerçek mi değil mi diye baktım. Beyaz Toros’u oraya koyan ‘Bunları cezaevine koyma, sokakta katlet’ diyor. ‘Niye Cezaevinde üç öğün karavana veriyorsun?’ diyor. Beyaz Toros’lu yargı vicdanlı davranır mı? Adaletli davranır mı? Tarafsız davranır mı? İşte tam da Beyaz Torosları ortadan kaldırmak gerekiyor. Bunun için de samimi olmak ve kararlıca gereklerini yerine getirmek gerekiyor.