Barış Anneleri | Ekmek, su ve barış

İstanbul Barış Anneleri İnisiyatifi’nden Güler Buğday, Sabiha Bozan ve Bedia Gökgöz, son günlerde süren Kürt meselesine dair “yeni süreç” tartışmalarına ilişkin İlke TV’ye konuştu. Anneler, geçmişten ders çıkarılarak onurlu ve samimi bir barış sürecinin başlatılması gerektiğini vurguladı.

Barış Anneleri | Ekmek, su ve barış
Barış Anneleri | Ekmek, su ve barış
Zilan Azad
  • Yayınlanma: 3 Ocak 2025 10:15
  • Güncellenme: 3 Ocak 2025 16:35

Türkiye’de yıllardır devam eden Kürt sorununun çözümüne dair gelişmeler, son dönemde ‘süreç’ adı altında yeniden gündeme geldi. Bu süreç, “Bir barış sürecine evrilebilir mi?” sorusunun cevabı hala belirsiz. Ancak, barış için yıllardır sesini yükselten, kendi çocuklarını ve toplumsal barışı savunan kadınların, yani Barış Anneleri’nin düşünceleri bu süreçte önemli bir yer tutuyor.

Barış Anneleri, sadece kayıplarını anan ya da acılarını dile getirenler değil; aynı zamanda her fırsatta barış talebiyle sesini yükselten, toplumsal barışın sağlanması için mücadele edenler olmuştur. Kürt sorununun çözümünün yeniden konuşulduğu, barışa dair yeni umutların yeşerdiği bugünlerde Barış Anneleri’nin sesinin duyulması büyük önem taşıyor.

Bu nedenle süreci nasıl değerlendirdiklerini, bu sürecin onlara umut verip vermediğini, önceki süreçlerden ne tür dersler çıkarılması gerektiğini ve yeni süreçte barışın sağlanması için Barış Anneleri’nin nasıl bir rol üstlendiğini kendilerine sorduk.

“Bugün yeniden barış tartışılıyorsa biz Barış Anneleri olarak elimizden geleni yapmaya hazırız. Ancak geçmişteki gibi bir süreç istemiyoruz. Çünkü o süreç çözüm getirmedi. Artık su ve ekmekten daha çok ihtiyacımız var barışa!”

Barış Anneleri’nin 1999 yılında başladığı mücadeleyi anlatan Güler Buğday, “Barış Anneleri, Kürt halkının barış mücadelesinde hep en önde yer aldı. Bu hareket, adı konmamış bir savaşın 45-50 yıllık acı tarihine tanıklık etti. Savaş, ölüm hep vardı. Barış Anneleri İnisiyatifi olarak ilk günden beri çalmadığımız kapı kalmadı. Bütün Türkiye’ye barış sesimizi yükselttik” diye konuştu.

Geçmişte yaşananları hatırlatan Güler Buğday, yeni süreçte şeffaflığın önemini vurguladı:

“Bugün çözüm yeniden gündemdedir. İktidar da bunu gündeme koydu. Çözüm sürecinde belki iki-üç yıl hava biraz yumuşadı. Ölümler olmadı, çatışmalar olmadı. Ancak sonrasında, çözüm sürecini bozmak ve savaşı başlatmak için bir sürü çabalar oldu. İktidar da bu süreçte samimi ve şeffaf davranmadı. Patlamalar, katliamlar yaşandı. Barış için yüzlerce insan canını verdi. Bugün yeniden barış tartışılıyorsa biz Barış Anneleri olarak elimizden geleni yapmaya hazırız. Ancak geçmişteki gibi bir süreç istemiyoruz. Çünkü o süreç çözüm getirmedi. Artık herkes dürüst olmalı.”

‘Acı bütün annelerindir’

Türk anneleriyle dayanışma girişimlerinden de bahseden Güler Buğday, karşılaştıkları engellere rağmen tüm anneleri anlama çabalarını sürdüreceklerini söyledi:

“Barış yalnızca Kürt halkı için değil Türk halkı için de önemli. Türk anneleri de bir sürü bedel verdi; evlatlarını kaybettiler. Biz Barış Anneleri olarak başından beri Türk annelerini de anlamaya çalışıyoruz. Bir keresinde, bir asker annesini televizyonda izledik, ‘Benim çocuğumun Cudi Dağı’nda ne işi var?’ diyordu. Gidip onu kucaklayalım, acısını paylaşalım istedik. İlk önce telefonda aradık, ‘Geleceğiz’ dedik, ‘Tamam’ dediler. Eskişehir’e doğru yola çıktık. Gittiğimizde ev ablukaya alınmıştı bizi aileyle görüştürmediler. Olacakları biliyorduk. Arkamızdan ‘Kürt anneleri kapıdan çevrildi, asker anneleri onları almadı’ diyeceklerdi. Bunları bilmemize rağmen Türk annelerinin de duygularını anlamaya devam ettik. O acı bütün annelerindir. Kimse öyle ‘vatan sağ olsun’ diye vermiyor çocuğunu.”

‘Bölen bölmüş zaten biz toparlıyoruz’

Kürt halkının geçmişteki tecrübelerinden ders aldığını belirten Güler Buğday, “Kürtler kendi kimliğini, dilini istiyor ve yine de birlikte yaşamak istiyor. Bugüne kadar bölen bölmüş zaten, biz toparlıyoruz. Biz Barış analarıyız, Türk, Kürt, Laz, Çerkes olsun hiç kimsenin tırnağına zarar gelsin istemiyoruz” diyerek şunları ekledi:

“2000’li yılların başında Filistin’den bir heyet gelmişti. Dediler ki, ‘Siz nasıl bir insansınız. Bu kadar acı çekerken hala daha barış mı istiyorsunuz.’ Barış Anneleri, çocuklarının bedenleri daha toprağa verilmeden, ‘Allah’ım, benimki son olsun’ diyen annelerdir. Halen sabırlıyız. Yeter ki artık hiçbir annenin yüreği yanmasın.”

Barışın önemini anlatmaya devam eden Güler Buğday, şu cümleleri kaydetti:

“Türkiye’ye bakıyorsun herkes ağlıyor. Yoksulluktan ağlıyor, pahalılıktan ağlıyor. Bir yerde günde 3-4 kadın katlediliyorsa, iki aylık bebekler trilyonlara satılıyorsa dönüp baksınlar toplum ne haldedir. Artık su ve ekmekten daha çok ihtiyacımız var barışa!”

Çağrı: Çocuklarımız kurban değil

Güler Buğday, tüm kesimlere seslendi:

“Meclise gittik, tüm kurumlara seslendik, ama hala ölümde ısrar edenler var. Tüm yetkililere, siyasi partilere ve sivil toplum örgütlerine çağrımızdır: Çocuklarımız kurbanlık değil Artık yeter! Gözyaşlarının rengi yoktur. Yürekler aynı ama yöntemler farklıdır. Bu acıları durduralım.”


“Savaşta ya ölüyorsun ya da öldürüyorsun ve her şey çok hızlı gelişiyor; ama barış öyle değil, ağır ilerliyor. Ağır gitmesinin nedeni sistemdir. Sistem, barışın önünü kapatıyor. Hem PKK’den hem de askerlerden birçok ölüm oldu. İki tarafta da çok fazla kayıp yaşandı. Barış, yalnızca Kürtler için değil, bu yurtta yaşayan tüm halklar için önemlidir.”

Barış Anneleri’nin barışa olan inancını hiçbir zaman kaybetmediğini belirten Sabiha Bozan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis’teki Abdullah Öcalan çağrısının ardından İmralı’da gerçekleşen görüşmeyi hatırlatarak şunları söyledi:

“Süreç bizi umutlandırdı ama çok geç kalınmış bir süreç var önümüzde, bu durum bazı tereddütler de yarattı. Yine kandırılacak mıyız diye düşündük ama bizim barışa her zaman inancımız var. Biz istemediğimiz bir savaşın içine girdik.

Annelerin beyaz tülbentleri

Barış Anneleri’nin yalnızca bir inisiyatif değil, kültürel bir gelenek olduğunu belirten Sabiha Bozan, bu geleneği şöyle anlattı:

“Ezelden beri Barış Anneleri vardı. Eskiden bir kavga çıktığında anne tülbentini atar, kavga sonlanırdı. Annenin hayrına dururdu o kavga. Biz Barış Anneleri olarak aynı geleneği sürdürüyoruz. Barış’tan korkulmamasını istiyoruz.”

‘Savaş dili ve barış dili’

Sabiha Bozan, savaş dilinin barış sürecine zarar verdiğini şu cümleleriyle anlattı:

“Savaş dili başkadır, barış dili başkadır. Barışı konuşurken güzel olmayan bir siyaset dili kullanılırsa bu süreç zedelenir. Barış ağır bir dil değil, güzellikle konuşulmalı. Barışın ismi tatlıdır, güzeldir aslında.”

DEM Parti heyetinden Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk’ün diğer partilerle görüşmeye gideceğini belirten Sabiha Bozan, bu kişilerin barış dilini bildiklerini ancak bu dilin tüm siyasi partiler tarafından bilinmesi gerektiğini söyledi:

“Tüm siyasi partilerin aynı dilde birleşmesi gerekir. Bu süreçte muhalefetin yükü daha ağır ama bugün görüyoruz ki, CHP gereken bu yükü sırtına almak istemiyor. Bu bir fırsattır ve elimizden gitmemesi gerekiyor. Eğer bu fırsat doğru şekilde kullanılmazsa, Meclis 100 yıl geriye düşer. Ve barış 100 yıl geriye düşerse, bu sadece Kürtlere değil, tüm halklara büyük zarar verir.”

Savaşın ekonomik yükü

Savaşın sadece can kaybı değil, ekonomik yıkım getirdiğini ifade eden Sabiha Bozan, ülkenin kaynaklarının savaşa harcandığını vurguladı:

“50 yıldır Kürtler ve Türkler arasındaki bu savaş fakirlik getirdi. Ülkenin tüm ekonomisi savaşa gidiyor. Bir kurşunun maliyeti ne kadar? Ekonomik anlamda çok pahalı olan bir kurşunun karşılığı, bir annenin çocuğunun ölümü oluyor. Savaşa giden para, hem bu yurdun çocuklarının ölümüne hem de yurdun fakirleşmesine neden oluyor.

Türk ve Kürt annelerinin birlikte hareket etmesi gerektiğini vurgulayan Sabiha Bozan, “Biz askerlerin de anneleriyiz. Biz, bu yurdun bütün çocuklarına bir şey olmasın diye siper olduk. Eğer biz anneler, gerçekçi bir şekilde birbirimizin elini tutarsak, barışı sağlarız. Yıllardır barış elini uzatıyoruz ama o el daha tutulmadı.” diyerek siyasi partilere seslendi:

“Biz Barış Anneleri olarak siyasi partilerle, akademisyenlerle, TBMM’deki kişilerle diyalog kurduk. Bir kez de buradan sesleniyoruz, artık bu dili bırakın, barış dilini kuşanın. Çünkü bu ülkede barış, ekmek ve su gibidir.”


Barış Anneleri’nden Bedia Gökgöz ise savaşın etkilerinin yalnızca Türkiye ile sınırlı kalmadığını, Kuzey ve Doğu Suriye’ye kadar yayıldığını hatırlatarak, “Suriye ile Türkiye arasında ne fark var ki? Bu savaş, her iki taraf için de bir kayıptır. Hiçbir taraf bu savaştan kazanç sağlamıyor” dedi.

Barış sürecinde Abdullah Öcalan’ın muhatap alınması gerektiğini belirten Bedia Gökgöz, şunları söyledi:

“Sayın Öcalan, eskiden olduğu gibi hala aynı noktada duruyor. Ancak Türk devleti, barış için herhangi bir adım atmadı. Süreç yerinde sayıyor. Savaşa muhatap kimse, onunla konuşulmalı. Siyasetçilerse siyasetçiler, Öcalan ise Öcalan.”

‘Yeter ki onurlu bir barış olsun’

Bedia Gökgöz, barış sürecine ilişkin kararlılıklarını ifade ederek şunları ekledi:

“Biz barış anneleri olarak, 25 yıldır barış diyoruz. Omuzlarımıza düşen her türlü sorumluluğu üstlenmeye hazırız. Mesela, ‘Bizim çocuklarımız öldürüldü, özür dilensin’ gibi şeyler talep etmiyoruz. Geçmişte yaşananları unutmaya ve barış için her ne gerekiyorsa yapmaya hazırız. Daha önce yaptıklarımızı, şimdi de yapmaya devam ederiz. Yeter ki bu süreç, birbirini kandırmaya yönelik bir oyun olmasın; onurlu bir barış olsun.”

‘Kızıma söz verdim…’

Kendi barış mücadelesini anlatan Bedia Gökgöz, kızının kaybının ardından bu sürece dahil olduğunu belirtti:

“2012’de kızım şehit oldu. O zaman gözaltına alındım, ifadeye götürüldüm. Kızıma söz verdim; onurlu bir barış gelene kadar bu mücadelenin içinde olacağıma yemin etmişim. Gördüğüm kadarıyla halk barış istiyor; hem Türkler hem de Kürtler barışı savunuyor. Sorun siyasette. Erdoğan ve Bahçeli ne derse süreç o yönde ilerliyor. Yine de umudumu kaybetmiyorum; barışın geleceğine inanıyorum.”


Ne olmuştu? 

Süreç, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de yaptığı çağrı ile başlamıştı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli daha sonra çağrısını “DEM Parti, İmralı ile yüz yüze görüşsün” diye güncellemişti.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, DEM Partililerin görüşme talebine olumlu yanıt verdiklerini açıklamıştı. Bakan Tunç, İmralı’ya gidecek heyette DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile Van Milletvekili Pervin Buldan’ın yer alacağını da belirtmişti. Önder, “Hava şartlarına bağlı olarak ziyaretin zamanı belli olacak. Haber bekliyoruz. Henüz bize tarihle ilgili bir bilgi gelmedi. Yüksek ihtimalle Mudanya’dan gideriz” demişti.

Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, 28 Aralık 2024 tarihinde İmralı’da Abdullah Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmede Öcalan’ın sağlığının yerinde olduğu ve moralinin yüksek olduğu belirtilirken, Kürt sorununa kalıcı çözüm bulmaya yönelik yaptığı değerlendirmelerin hayati önemde olduğu ifade edildi.

Bu gelişmelerin ardından 1 Ocak’tan itibaren DEM Partili Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Ahmet Türk’ten oluşan heyet, Meclis’teki siyasi partilerle görüşmelerine başladı.

Öte yandan Pervin Buldan basına verdiği demeçte, kısa süre içinde tekrar İmralı’ya gideceklerini açıkladı.