• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Barış süreci ve Kürt sorununun çözümü için atılması gereken somut adımlar
Barış süreci ve Kürt sorununun çözümü için atılması gereken somut adımlar
Ahmet Özer 22 Ekim 2025

Barış süreci ve Kürt sorununun çözümü için atılması gereken somut adımlar

Daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi niyet, empati, barış dili ve bölünme paranoyasından arınma çözümün psikolojik alt yapısını oluşturan adımlardır. Bunlarla birlikte somut adımlar atılmalıdır ki çözümde kalıcı bir sonuç elde edilebilsin. TBMM’de Toplumsal Mutabakat Komisyonun kurulması son derece önemli. Bu doğrultuda mecliste kurulan komisyon dinlemelerinin sonuna gelindi. Bu memnuniyet verici bir gelişme ama tek başına yeterli değil.

Sürecin başarılı olması için şimdi atılması gereken somut adımlar var. Her şeyden önce iktidar süreci “Terörsüz Türkiye” dar çerçevesinden kurtarması ve asıl meselenin Kürt Sorununun çözümü olduğunu kabul etmesi gerekir. Zira PKK bir sebep değil Kürt Sorununun bir sonucudur. Silah bırakmak tarihi bir adım olmakla birlikte otomatik olarak Kürt sorununun çözümüne yol açmaz.

Kürt sorununun çözüme kavuşturulmak isteniyorsa pratikte dört somut adımın atılması gerekiyor.

Temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesi

Bu noktada söz konusu olan anadil eğitiminin önündeki engellerin kaldırılması ve bunun yasal güvenceye kavuşturulmasıyla birlikte dile dayalı her türlü etkinliğin serbestçe yapılabilmesidir. Seçim yasası bağlamında temsilde adaleti sağlayacak olan %7 barajının düşürülmesi, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, siyasi partiler ve seçim yasasının değiştirilmesi, köy isimlerinin iadesi, ad koyma yasaklarının hukuken olduğu gibi fiilen kaldırılması gibi  -ki bazıları yasal değişiklik bile gerektirmeyen kimi adımların atılması önemlidir. Bunlarla birlikte toplumda güven oluşturmak için kayyımlara son verilmesi, seçilmişlerin tutuksuz yargılamanın sağlanması gibi güven artırıcı adımlar  vakit geçirilmeden atılmalıdır. Unutulmamalıdır ki, özgürlükler bağlılığın teminatı iken yasaklar karmaşanın ve kopuşun davetiyesidir. Bu çerçevede barış sürecinin gereği olarak ana muhalefete yapılan operasyonlara derhal son verilmelidir. Bir taraftan barış öbür taraftan bir partiye operasyonlarla savaş açmak, her ikisi bir arada yürümez.

Toplumsal barışın sağlanması

Bütün bunlar yapılsa da çatışma ve bölünme riskinin zihinlerde devam etmesi sorunun çözümünü engeller. Silahların bir daha konuşmamak üzere temelli susması için TCK ve Terörle Mücadele yasalarında acilen bir genel düzenleme yapılmalıdır. Her büyük toplum bizdeki gibi çatışmalar ve acılar yaşamıştır. Ama barışın gereği bunları çözerek yoluna devam etmektir. Türkiye de geldiği noktada toplam enerjisini birbirini tüketerek değil kalkınma ve refahı için kullanmalıdır. Zaten siyasetin temel işlevi, üretimi artırmak; eşit paylaşımı sağlamak ve bunları huzur ve güven içinde (barış içinde) yapmak değil mi? Bu üçlüyü gerçekleştirecek olan bir siyaset başarılıdır. Halk da başarıyı daima ödüllendirir.

Bölgesel dengesizliklerin giderilmesi:

Uygulanan yanlış ekonomik politikalar ve uygulamalar ülkenin bazı yerlerinde “kalkınmada ayrıcalıklı bölgeler” yaratmışken diğer bazı yerlerinde “kalkınmadan ayrı bırakılmış bölgeler” meydana getirmiştir. Kimi zaman bu çerçevede “ikili hukuk” da uygulanmaktadır. Daha sonra İstanbul’a sıçrayan kayyım uygulaması da bunlardan biridir. (Dikkat edilirse burada da kayyım gene Kürtlük üzerinden devreye sokulmaktadır.) Bu eşitsiz gelişme ve uygulamalar birçok soruna kaynaklık ediyor. Bu durumun giderilmesinde merkezi idare ile yerel yönetimlerin yeniden reorganize edilmesi büyük önem taşır.

Merkezi yönetim, son yıllarda uyguladığı neoliberal ekonomik politikalar sonucu ekonomiden el çekme yoluna gitmiş, bunun sonucu olarak Doğu ve Güneydoğuda üretim ve istihdama dönük yatırım yapmama yanlışını sürdürmüştür.  Zaten geri kalmış ve güvenlik sorunu nedeniyle bölgeye özel sektör yatırım yapmakta istekli değil. Devlet de ekonomiden el çekince bölge büsbütün geri kalmış; bu da kısır döngüyü artmış, yeni sorunlara davetiye çıkarmıştır. Ayrıca keyfi uygulamalar, baskılar, kayyım atamaları sorunun çözümüne değil büyümesine neden olmuştur. Bu yanlış idari ve ekonomik politikalardan vazgeçilmelidir.

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi

Öte yandan yeni çıkarılan bütün şehir yasasına rağmen hâlâ bazı noktalarda idari, mali ve yasal acıdan bazı tıkanıklıklarla karşı karşıya olan yerel yönetimler de ademi merkeziyetçi bir anlayışla yeninden yapılandırılmalıdır. Hâlâ bütün sorunlar Ankara’da tespit edilmekte, bütün çözümler Ankara’da üretilmekte ve bütün kaynaklar Ankara’da toplanıp dağıtılmaktadır. Ülkeye artık dar gelen bu elbise her tarafından dökülmektedir. (Ör. Atanmış içişleri bakanı, seçilmiş belediye başkanlarını mahkeme kararı olmadan, görevden alıp yerine kayyım atayabilmektedir.)

İki hukuklu imajı yaratan, çağdaş olmayan bu katı bürokratik, vesayetçi ve merkeziyetçi yapı terk edilmelidir. Bu nedenle yerel yönetimlerin demokratik bir anlayışla yetki ve kaynaklarla birlikte güçlü bir biçimde yeniden yapılandırılması sadece beledi sorunları çözmekle kalmayacak aynı zamanda başta Kürt sorunu olmak üzere ülkenin diğer birtakım birikmiş sorunların çözümüne de büyük katkı sunmuş olacaktır.

Anayasa değişikliği

Evvel emirde yasalardaki ırkçı ve antidemokratik söylem, tanım ve belirlemelerin ayıklanması ve fiili uygulamaların buna uyması gerekir. Hiç kuşkusuz bütün değişikliklerin ilk adımı ve temeli anayasa değişikliğidir. En başta da Anayasa’nın etnik kör olması ve herkesi eşit derecede kapsaması gerekir. Bu da Türkiye Cumhuriyeti Anayasal eşit vatandaşlığıdır. İnsanın şerefi olan kimliğini reddetmeyen, çokluk içinde birlik bu sayede ve bu temelde sağlanabilir.

Bu meyanda yeni bir Anayasa yapılıncaya kadar iktidar mevcut Anayasa kararlarının gereğini yerine getirmeli, AİHM’nin verdiği kararlara uymalıdır.

Muhalefetin yapması gerekenler

Başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere muhalefetin belediyelerde kazandığı başarı mevcut iktidarın büyüsünü bozmuş, gelecekteki iktidarın yolunu açmıştır. Bundan sonraki seçimde sonuç elde etmek iki şeye bağlıdır: Bir, yerel yönetim seçimlerinde sağlanan güç birliğinin devam etmesi; iki, başta yeni kazanılan büyükşehirler olmak üzere belediyelerde başarının bütün güçlüklere ve engellemelere rağmen artarak devam etmesidir. İktidar belediye başkanlarının iktidara giden yolu açtığını gördüğü için onlara her türlü (mali-hukuki) operasyonu yapmaktadır.

Bu noktada başarıya giden yol, heyecan yaratacak hedefler; halkta karşılığı olan projeler ve bu projeleri hayata geçirecek nitelikli kadrolarla daha da fazla çalışmaktır. Bu üçlü bileşenin oluşturacağı sinerji ile yola kararlılıkla devam edilmelidir.

CHP, barış sürecini desteklemeye devam ederken, “Kürt sorunu da bizim iktidarımızda tamamen çözüme kavuşturulacaktır” demesi son derece kıymetlidir. Zira bugüne bakıldığında şu soru akla geliyor: Bu sorunun varlığı kabul edilmeden çözümü nasıl yapılacak?

Sonuç

Sonuç itibariyle, gelinen noktada Türkiye bir yol ayrımında. Ya başta Kürt sorunu olmak üzere diğer birtakım sorunlarını çözerek yoluna güçlü bir biçimde devam edecek, ya da içine kapanarak modern dünyadan kopacak ve esamesi okunmayan bir ülke olacaktır.

Bugün barışı ve kardeşliği daha güçlü tesis edebilecek, çözümü sağlayabilecek durumdayız. O halde barışın anahtarı şimdi daha güçlü olarak elimizde ve bu ellerimizden kayıp gitmeden onu gerçekleştirelim.

Nasıl ki güvenlik anlayışıyla bu sorun çözülmediyse aynı şekilde oy kaygısı güdülerek de çözülemez. Unutulmamalıdır ki Kürt sorununun çözümü siyaseten birilerinin seçim kazanıp ya da kaybetmesinden daha önemlidir. Hatırlayalım; Fransa Cezayir’le 30 yıl sorun yaşadı, bu sorunu kimse çözemedi, Charles de Gaulle gelip çözdü ve ilk seçimi kaybetti. Ancak onun karşısında seçimi kazanan başbakanı hiç kimse hatırlamıyor, fakat bütün dünya de Gaulle’ü tanıyor. Aynı şekilde ikinci dünya savaşını sona erdiren Winston Churchill büyük bir devlet adamı olarak tarihte yerine alırken onun karşısında seçimi kazananları kimse bugün hatırlamıyor bile.

Bununla şunu demek istiyoruz; Kürt sorunu çözecek olan bir siyasi irade Türkiye’deki bütün halkların yüreğinde ve tarihin altın sayfaları arasında yerini alacaktır. Bu da her türlü siyasi mülahazanın üstünde ve ötesinde olacaktır.  Vakit kaybetmeden bugünden sonuç alıcı ciddi ve cesur adımlar atılmalı, yoksa yarın geç olabilir. İnanıyorum ki, Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye, önümüzdeki 5-10 yıl içinde herkesin içinde mutlu ve müreffeh yaşadığı bir ülke olarak bölgenin en güçlü en saygın demokrasilerinden biri olacaktır.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.