Barış süreci ve Türkçüler

Meclisin açılış günü çekilen fotoğraflar oldukça ilgi gördü. Tabii bu ilginin ardında iki düşünce vardı. Biri “Ya bu Erdoğan amma kurnaz, ne yaptı etti DEM Partiyi de kanatlarının altına aldı!” diye düşünenler ve bir de “Gördünüz mü Kürtler bizi sattılar!” diye düşünenler. Bunların her ne kadar aralarında Erdoğan’ın gitmesini isteyenler olsa da çoğu bir türlü Türkiye Kürtlerin de ülkesidir diyemeyen Türkler!

Ne yapacaksınız bu ülke böyle. Daha doğrusu Osmanlı’nın İslami değerler üzerinden oluşturduğu topluma itiraz edip de daha Batılı bir yaşam tarzını arzu eden seküler Osmanlıların yüzyılın başında buldukları yoldan ortaya çıkan bu Türk kimliği böyle.

Böyle, çünkü bu kimlik, Kurtuluş Savaşı sonrası bu savaşı organize etmiş Osmanlı elitlerinin, toplumda yaslanacakları tek bir “ulus” bulamayınca, kendilerine göre bir devrim yaparak yazdıkları ve kökenleri çok eskilere dayanan “Türk” ve “Sünni İslam” kimlikleri üzerinden oluşmuş bir insanlık hikayesinin ürünüdür. Bu kimlik açısından içinden çıktıkları (bence hala çıkamadıkları) Osmanlı ve İslam dini mesafe alınması gereken bir geçmişten ibarettir.

Oysa bu ittihatçı dizayn gerçekleştirilirken, özellikle Kürtler ve İslami tarikatların etkisi altındaki Osmanlı vatandaşları bir kenara itildiler. Sosyolojik olarak var oldukları halde toplumda yoklarmış gibi muamele gördüler. Bu da onları kendi içlerinde sorgulamaya ve kurulan devlete karşı yabancılaşmaya itti. Dolayısıyla Cumhuriyet boyunca da her ne kadar onlar da “vatandaş” kavramı içinde telakki edildilerse de asıl “vatandaşlar” kendilerini “Ne mutlu Türküm!” diyerek “laik ve “Batı’lı” değerlerle bütünleşen insanlar oldular.

Bugün Türkiye’de ne yaşıyoruz diye soranlar varsa benim cevabım, Cumhuriyet elitlerinin kuruluştan bu yana bir kenara ittikleri İslami kesimlerin iktidara gelerek Cumhuriyet anlayışını paranteze almak isteme gayretleriyle, Kürtlerin kendi kimliklerini savunarak bu ülkenin aynı zamanda kendi ülkeleri olduğunu dosta düşmana anlatma çabaları nedeniyle çalkalanan bir toplumu yaşıyoruz. Bir başka deyişle İslami kimliğin, Seküler kimliğin yerini almak gayretleri ile Kürt kimliğinin tanınma mücadelesinin yarattığı gerilimleri yaşıyoruz.

Kapsama alanları daha geniş olduğundan Siyasi İslamı temsil eden AKP ile Seküler kesimi temsil eden CHP arasındaki bu kavgada, tutumu ve iradesinin gücü nedeniyle etkili olan Kürtler kavgasız bir Türkiye’nin mümkün olabileceğini onlara göstermeye çalışıyorlar. Öcalan’ın yıllardır söylediği ama bir türlü ne AKP’de ve ne de CHP’de karşılık bulamayan barışçı bir yol şimdi gündemde. Öcalan’ın “Üçüncü Yol” dediği siyaset de bundan ibaretti.

Bütün bunları hatırlatmak istememin nedeni bu işin o kadar da kolay olamayacağını hatırlatmak. Çünkü her ne kadar siyasi İslam çizgisi içinde “Türkçüler” varsa Seküler kesim çizgisi içinde de “Türkçüler” var. Dolayısıyla bu iki siyasi çizginin ana gövdelerinde barış için bir uzlaşı üretilse bile her iki grubun “Türkçüleri”nin ne yapacakları belli değil.

İşte bu gibi fotoğraflar her iki grubun “Türkçülerini” sevindiren fotoğraflar. “Kürtler bizi sattılar!” diyerek sevinenlerle, “Tayyip Kürtleri de kafaya aldı!” diyerek sevinenler aslında her iki cenahtaki, Kürtlerin barış elini sıkmak istemeyen “Türkçüler”! Onun için bu süreç zor bir süreç ve çok uyanık olmak gerek. Çünkü varlıkları bu kavganın ima ettiği ekonomik kaynakları elde etmeye dayandığından her türlü provokasyonun da devreye girebileceği bir süreç.

Bizim baktığımız pencereden gördüklerimiz bunlar!

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.