Barış ve demokrasi
Hicri İzgören 7 Aralık 2025

Barış ve demokrasi

Barış ve demokrasi birbirini besleyen değerlerdir. Barış, sadece çatışmanın yokluğu demek değildir; aynı zamanda bir toplumun kendi içindeki ahengi, adaleti, eşitliği ve ortak yaşam kültürünü inşa etme çabasıdır. Bu çaba, en sağlam zeminini demokratik bir toplum yapısında bulur. Demokrasi, özünde, farklılıkların bir arada var olabilme sanatıdır ve bu sanatın en büyük eseri, toplumsal barıştır.

Demokratik bir toplumda, bireylerin hakları anayasal güvence altındadır ve en önemlisi, farklı görüşler meşruiyet kazanır. Çatışma, insan doğasının ve toplumsal yaşamın kaçınılmaz bir parçasıdır. Demokrasi, bu çatışmayı bastırmak yerine, onu kurallar çerçevesinde ve şiddetten uzak bir şekilde çözme mekanizmalarını sunar. Tartışma, müzakere ve uzlaşma, bir toplumun tansiyonunu düşüren vanalardır. Sandık, sivil itaatsizlik hakkı ve bağımsız yargı, barışın silahlarıdır.

Vatandaşın karar alma süreçlerine katılımı, aidiyet duygusunu güçlendirir ve dışlanmışlık hissini azaltır.

Herkesin yasa önünde eşit olması, adalete olan güveni pekiştirir ve keyfiliğin önüne geçer. Farklı etnik, dinsel, kültürel grupların sesinin duyulması ve temsil edilmesi, toplumsal dokuyu zenginleştirir.

***

Elbette barışın inşası türlü engellerle doludur. Barışın sürdürülebilirliği, demokrasinin kalitesine bağlıdır. Demokrasinin zayıfladığı, ifade özgürlüğünün kısıtlandığı veya kurumların siyasallaştığı yerde, barış hızla kırılganlaşır. Kutuplaşma, barışın en büyük düşmanıdır. Siyasi aktörlerin, toplumu “biz ve onlar” diye keskin hatlarla ayırması, ortak zemini yok eder ve diyalog köprülerini yıkar. Bu durumda, karşılıklı empati kaybolur ve farklılıklar bir zenginlik değil, bir tehdit olarak algılanmaya başlanır.

Sürdürülebilir bir barış, sadece siyasetçilerin değil, her bir vatandaşın sorumluluğundadır.

Belki de en başta eğitim sürecinden başlamak gerekecektir. Okullarda eleştirel düşünceyi, çeşitliliğe saygıyı ve şiddetsiz iletişimi temel alan bir müfredat zorunludur.

Medyayı es geçemeyiz. Medyanın, nefret söyleminden kaçınması, farklı seslere eşit yer vermesi ve doğru bilgiyi yayması gerekir. Yoksa medya, özellikle sosyal medya, yanlış bilgilendirme, dezenformasyon ve nefret söylemi ile kutuplaşmayı derinleştirebilir. Taraflı yayınlar, önyargıları pekiştirerek toplumsal gerilimi tırmandırabilir.

Sivil toplum kuruluşları, farklı kesimleri bir araya getiren diyalog platformları olmalıdır. Unutmamalıyız ki barış, sürekli ilgi ve bakım gerektiren bir bahçedir. Demokratik bir toplumda bu bahçeyi ortak akıl, adalet ve hoşgörü ile sulamak, gelecek nesillere bırakacağımız en kıymetli mirastır. Barış içinde bir toplum için demokrasiye, kurumlarına ve birbirimize olan güvenimizi sürekli yenilemek zorundayız.

***

Barışın kalıcı olabilmesi için, toplumun bütünüyle bu sürece dahil olması ve barışa hazır hale getirilmesi önem taşır. Toplumu barışa hazırlamak, sadece mevcut çatışmaları sona erdirmekle sınırlı değildir; aynı zamanda gelecekteki olası anlaşmazlıkları önleyecek, farklılıkları kabul etme ve birlikte yaşama kültürünü inşa etme sürecidir. Bu süreç, bireylerden kurumlara, medyaya kadar birçok alanı kapsayan çok boyutlu bir yaklaşım gerektirir.

Sonuç olarak, topluma barışı inşa etmek uzun soluklu, çok yönlü ve kararlılık gerektiren bir süreçtir. Bu, sadece devletlerin veya kurumların değil, her bir bireyin ve toplumsal kesimin ortak sorumluluğudur. Empati, adalet, diyalog ve katılım prensipleriyle hareket ederek, daha huzurlu ve uyumlu bir gelecek inşa etmek mümkündür. Unutmayalım ki barış bir varış noktası değil, sürekli çaba gerektiren bir yolculuktur.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.