Shakespeare’nin Hamlet adlı oyununun bir sahnesinde Hamlet, mezar kazıcıyı göstererek sorar
– Yaptığı işin farkında değil mi bu adam? Şarkı söylüyor mezar kazarken.
Horatio cevaplar: – Alışmış, umursamıyor artık.
***
Davranış bilimcilere göre insan olumlu ya da olumsuz her şeye alışabilir hatta bu alışkanlık bağımlılık yapabilir. Ancak çatışmaya savaşa alışmak insanı insan yapan değerler adına ağır bir bedeldir
İnsanlık, katettiği bunca yoldan ve aşamadan sonra hala savaş illetine bir çare bulamaması,biriktirdiği onca değerleriyle çelişen bir durum. Oysa günümüze gelinceye kadar insani duyarlığın savaş olgusuna karşı geliştirdiği bilinç küçümsenemez.
Modern’diye adlandırılan bir dünyanın sahnelerinde insana dair en vahşi oyunlar oynanıyor.Bugün insan,savaşların ve onu yaratan,sosyal,ekonomik ve siyasal nedenlerin tümüyle ortadan kalktığı,savaşsız,topsuz- tüfeksiz bir dünyayı bir barış dünyasını herşeyden fazla özlüyor.
Barış, insanlar arasındaki uyum, anlayış ve işbirliğinin olduğu bir durumu ifade eder. Savaşın, çatışmanın ve şiddetin olmadığı bir dünyayı temsil eder. Barış sadece bir kavram değil, aynı zamanda insanlığın en temel ihtiyaçlarından biridir.Ve elbet barış imgesi çatışmasızlıktan çok daha fazlasıdır. Eşitlik,özgürlük ve adaletle taçlandırılmamış bir durum barış kavramının anlamını vermeye yetmez.
Barışın olduğu bir ortamda insanlar güvende hisseder, geleceklerine umutla bakabilirler. Barış, toplumların gelişmesi, kalkınması ve refahı için elzemdir. Savaşlar ve çatışmalar ise yıkım, acı ve gözyaşı getirir. İnsan hayatını karartır, şehirleri harabeye çevirir. Bu nedenle barışı korumak ve tesis etmek hepimizin sorumluluğundadır.
***
Barışa ulaşmak için farklı yollar vardır elbet. Bunlardan en önemlisi, diyalog ve müzakereler yoluyla sorunları çözmektir. Farklı görüşlere sahip insanlar bir araya gelerek birbirlerini anlamaya çalışmalı, ortak bir zeminde buluşmalıdır. Hoşgörü, saygı ve empati barışın temel taşlarıdır.
Barışı sağlamanın yolunun savaş ve çatışma politikalarından, şiddetin tırmandırılmasından değil, barış ortamını sağlanmasıyla mümkün olacağını tarih bize her seferinde göstermiştir.
Stefan Zweig: Savaşın bir sebebinin de liderlerin kendi liderliklerini ispat etmek ve pekiştirmek, halkın yaşadığı sıkıntılardan kaynaklanan gerilimlerini boşaltmaktan kaynaklandığını söyler.
Nasıl yorumlanırsa yorumlansın sonuçta savaş ölüm ve yıkımdır,
Savaş felsefesini yanıtlamaya çalışanlar öncelikle savaşın kendiliğinden bir olgu mu yoksa insanın kendi başına açtığı bir bela mı olduğu üzerinde kafa yormuş ve insanın yaradılışından beri bir dürtü olarak varolan şiddete rağmen savaşın bir içgüdü, bir zorunluluk olmadığını,bizzat insan tarafından oluşturulan bir tercih olduğu görüşüne varılmıştır. İnsan ve onun oluşturduğu siyaset bugün artık konuşma,ikna etme,anlaşma yerine eline silahı almış,diline narayı dolamıştır.
Şiddet, sözün bittiği yerde başlarmış. Oysa siyaset açısından söz sonsuz bir rezerv barındırır.
“Emirle gelen kahramanlıktan, bilinçsiz şiddetten, aptalca milliyetçilikten nefret ediyorum. Savaşı tiksinti verici ve aşağılayıcı buluyorum. Benim anlayışıma göre, savaşta adam öldürmek, sıradan bir cinayetten farklı değildir.”diyor
***
Savaş bir atasözüne göre: “Yok ettiğinden daha fazla kötü insan ortaya çıkardığı için berbattır.” Barış, insanlığın geleceğini tehlikeye düşürecek tüm girişimlere karşı olmanın bir tek sözcükte ifade bulmasıdır.
İnsan denen varlık düşünebilme yetisine sahipken bu meziyetini savaşa dair kullanma yerine barışçıl bir ortam içinde yaşamak özlemini gerçekleştirmek yolunda kullanmalıdır.
‘Başlangıçta söz vardı’ diyor bütün kitaplar. Ve savaş sözün bittiği yerde başlarmış, söz yok oldu sanki.Söz yok olunca da silahlar konuşuyor ne yazık ki.
Matisse ve Picasso’nun 1952’lerde kaleme aldığı’Barış Bildirgesi’ndeki şu cümleler tazeliğini ve gerçekliğini bugün de acil bir ihtiyaç olarak korumaktadır:”.Bu tek değerli hazineyi,yani barışı korumak için uygun düşecek davranış biçimi, tehditler savurmak değil, konuşmak ve anlaşmak olacaktır.”