Bir birey ya da topluluğun, devlet, hükümet veya herhangi bir otoritenin haksız ya da adaletsiz bulduğu yasa, politika veya uygulamalarını, kamuya açık, barışçıl ve şiddetsiz bir şekilde protesto etmesi olarak tanımlanabilecek ‘sivil itaatsizlik’ otoriter yönetimlerin hukuku hiçe sayan adımları karşısında son yıllarda sık sık gündeme geliyor.
Şiddetsizlik ilkesine dayanan bu protesto biçimi, kamu vicdanına hitap ederek toplumsal veya politik değişim hedeflerken, belirli bir ya da birden fazla adaletsizliğin düzelmesini amaçlar. Sivil itaatsizlik, bu yönüyle meşru olarak kabul edilir.
Yalnızca bir protesto biçimi değil, aynı zamanda bireyin ve toplumun ahlaki sorumluluğunun bir yansıması olarak da değerlendirilen sivil itaatsizlik, toplumun ortak adalet anlayışına seslenerek değişim talep eder.
Peki, hukuk ve adaletin tartışma konusu olduğu süreçlerde kamuoyu gündemine gelen sivil itaatsizlik nedir? Tam olarak nasıl ortaya çıktı? Dünyadaki ve Türkiye’deki önemli örnekleri neler?
Bir şiddetsizlik ilkesi: Pasif direniş
Sivil itaatsizliği “Devlet gücünün üçüncü kişilerce de açıkça görülebilir ve anlaşılabilir derecede, haksız olarak duyumsanan bir pratiğine karşı, kaba güç kullanmadan ve kamuya açık olarak gerçekleştirilen bir protesto eylemi” olarak tanımlayan Nicolaus Fleisch, “şiddetsizlik” vurgusu yapıyor.
Şiddetsizlik, bir çeşit tepki, pasif bir direniş olan sivil itaatsizliğin temel ilkelerinden biri. Dünyadaki örneklerinden de görüleceği üzere, pasif bir protesto yöntemi olan sivil itaatsizliğin pratiklerinde öne çıkan temel unsur, protestoculardan kaynaklı bir kaba güç ya da şiddet yoluna başvurulmaması ve barışçıl olması.
Bu anlamda pasif direniş yöntemine başvuran protestocu, kendisine karşı şiddeti haklı kılacak ve çoğaltacak bir şiddet kullanımına girmekten kaçınarak, belki de şiddete maruz kalmayı tercih edebilir.
‘Yasa dışı’ ama meşru
Devletler ya da hükümetler tarafından toplumsal sözleşmenin çiğnenmesinden duyulan kaygıyı dile getirmek için başvurulan bir tepki olan sivil itaatsizlik eylemi, doğalında “yasa dışı” bir protesto biçimidir. Ancak adaletsiz ve haksız bir uygulamaya karşı bütün yasal yollar denendikten sonra girişilen sivil itaatsizlik eylemi, ilke olarak yasa dışı örgütlenmeyi ya da eylemi savunmak ve yaygınlaştırmak anlamına gelmez.
Bu yanıyla sivil itaatsizlik yaşa dışı ancak “meşru” bir protesto biçimi olarak değerlendirilir.
20.yy’da siyaset felsefesi üzerine önemli çalışmalar yapan John Rawls’a göre sivil itaatsizlik “Yasaların ya da hükûmet politikasının değiştirilmesini hedefleyen, kamuoyu önünde icra edilen, şiddete dayanmayan, vicdani ancak yasal olmayan politik eylemdir.
Kamuya açık olma ilkesi
Sivil itaatsizlik protestolarının temel ilkelerinden biri de kamuya açık olması. Kamuya açık olmasının nedeni, sivil itaatsizlik protestosuyla toplumun vicdanında yatan adalet duygusuna çare olma beklentisi olarak açıklanıyor.
Sivil itaatsizlik eyleminin kamusallık ilkesi, protestonun kişisel çıkar arayışlarının ötesinde, benzer haksızlıktan mağdur olan herkes için adalete yönelik bir çözüm arayışı olmasından kaynaklanıyor.
Jürgen Habermas’ın tanımına göre sivil itaatsizlik, yalnızca kişiye özgü inançların ve çıkarların temel alınamayacağı ahlaki bir protestodur. Kural olarak önceden bildirilmiş ve polisçe akışının hesaplanabilir olduğu kamuya açık bir eylemdir; hukuk düzeninin bütününe olan itaati etkilemeksizin, tekil normların kasıtlı olarak çiğnenmesini içerir; normun çiğnenmesinin hukuki sonuçlarından sorumlu olmaya hazır bulunmak tutumunu gerektirir
İlk kez nasıl ve nerede başladı?
Bir protesto biçimi olarak sivil itaatsizliğin ilk kez nasıl ve nerede başladığına dair farklı bilgiler söz konusu.
Sivil itaatsizlik kavramı, teorik olarak ilk kez ABD’li yazar ve düşünür Henry David Thoreau’nun 1849 yılında kaleme aldığı Resistance to Civil Government makalesiyle modern anlamda tanımlanıyor.

Henry David Thoreau
Thoreau, ABD’nin Meksika Savaşı’nı finanse etmek için vergiler yoluyla köleliği desteklemesini protesto etmek amacıyla alınan vergiyi ödemeyi reddetmiş ve bu nedenle hapse girmişti.
Thoreau, hapisten çıktıktan sonra da bu metni bir manifestoya dönüştürdü ve halka verdiği konferanslarda anlattı.
Bireyin vicdanı ile devlet otoritesi arasındaki çatışmayı ortaya seren Thoreau’nun bu eylemi, sivil itaatsizliğin modern dünyadaki ilk örneklerinden biri kabul edildi.
Ancak, kavramın felsefi kökenlerinin daha eskiye, Sokrates’e kadar uzandığı da iddia edilir.
Sitenin tanıdığı tanrıları tanımadığı gerekçesiyle Atina mahkemelerinde yargılanırken, devletin ona dayattığı yasalara uymayı reddetmesi ve vicdanına uygun davranarak ölümü göze alması, sivil itaatsizliğin erken bir örneği olarak kabul edilir.
Mahatma Gandhi ve Cumartesi Anneleri
Hindistan’ı İngiliz egemenliğinden kurtarmak için çabalayan ve sömürgecilikten kaynaklanan sosyal haksızlıklar karşısında halkın dikkatini çekmeyi başaran Mahatma Gandhi ve 90’lı yıllar boyunca gözaltında kaybedilen yakınları için 30 yıldır Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri, sivil itaatsizliğin dünyadaki ve Türkiye’deki en bilinen örnekleri.
Gandhi İngilizlerin tuz üretimini tekelleştirmek için koyduğu yasağa karşı, 12 Mart-6 Nisan 1930 tarihleri arasında Tuz Yürüyüşü’nü gerçekleştirdi.
Deniz suyundan tuz üreterek yasayı sembolik olarak ihlal eden Gandhi, binlerce kişiyi harekete geçirmiş ve İngiliz yönetimini bu yasayı kaldırmaya zorladı.
Bu eylem, Hindistan’ın 1947’de bağımsızlığına kavuşmasında önemli bir rol oynadı.
Arjantin’de Plaza Del Mayo Meydanı’nda toplanan annelerden esinlenerek, 27 Mayıs 1995 tarihinden itibaren her Cumartesi günü faili meçhul siyasi cinayetlere kurban giden ve kaybolan yakınlarının fotoğraflarıyla kamuoyu oluşturma amacıyla Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri ise dünyanın en uzun soluklu sivil itaatsizlik protestosunu gerçekleştirdi.
Cumartesi Anneleri’nin eylemi, halen her hafta aynı meydanda gerçekleşiyor ve güncelliğini koruyor.