Barışın dili ve karşılaşmalar
Kuban Kural 24 Haziran 2025

Barışın dili ve karşılaşmalar

Meclisteki tokalaşmalar, Bahçeli’nin meclis konuşmaları, Öcalan’a yapılan ziyaretler ve en nihayetinde PKK’nin kongresini toplayıp kendini fes etmesiyle “malum süreç” bir nebzede olsa ete kemiğe bürünmeye başlamış durumda. Kürt siyasi hareketi üzerine düşen sorumlulukları büyük ölçüde – hızla – yerine getirirken hükümet kanadının  – özellikle AKP’nin ve Saray’ın – ayak sürüdüğü, yargı paketi ile daha da görünür olmuş durumda.

Bahçeli’nin kendi üslubuyla “süreç için hızlanmak lazım, meclis mesai yapmalı” mesajlarına rağmen elle tutulur bir ilerleme şimdiye kadar sağlanmış değil. Belli ki meclis tatile girecek ve ondan sonra adımlar atılacak. Umalım yine ve yeniden geç kalınmış olmaz…

Yaşadığımız ülkenin anti demokratik atmosferi düşünüldüğünde, bölgesel dinamiklerinin zorlamasıyla girilen bu süreçte şimdiye kadar ciddi bir yol kazasının olmaması bile sevindirici.

İç düşmansız yapamayan iktidar kanadının yeni gözdesi tarihsel düşmanı CHP. Bir yandan kör topal da olsa yürüyen bir süreçten bahsederken İstanbul Belediyesi’ne yönelik kaçıncı dalga operasyona uyanacağımızı bilmiyoruz.

Sosyal medya paylaşımlarından dolayı muhaliflerin gözaltına alındığı, hatta tutuklandığı bir atmosferde çözümden ve barıştan bahsetmek de haliyle cesaret istiyor. Sürece dair herhangi bir hukuksal güvencenin olmadığı, bugün kurulan cümleler sebebiyle yıllar sonra yargılanılma ihtimalinin hala görüldüğü bir ortamda, az sayıdaki sivil toplum örgütü zor bir işi gerçekleştirerek çeşitli etkinliklerle süreci toplumsallaştırmak için çabalıyorlar.

Sürecin yürütücüleri, daha doğrusu belirleyenleri, tarafların liderleri ve perde gerisindeki – bizim gibi fanilerin bilemediği, tanıyamadığı devlet yetkilileri. Sürecin kamusallaştığı andan itibaren gerek Bahçeli’nin ve Erdoğan’ın gerekse de Öcalan’ın kullandığı dil “Türk – Kürt İttifakı”, “iç cepheyi güçlendirmek” “terörsüz Türkiye”  gibi daha çok militarist tınılar barındıran kavramlar. Tarafların silahlı yapılar oldukları ve pozisyonları itibariyle anlaşılabilir bir literatür olsa da doğru olmayan bir barış dili bu. Nerde görülmüş toplumsal barışın militarist göndermeler ile inşa edildiği.

Bu konuda en büyük sorumluluk yine toplumsal aktörlere düşüyor. Barışa gönül vermiş, ülkenin her bireyinin ve toplumsal kesiminin selameti için, demokratik bir ülke arzusuyla çözümden yana olan gazeteci, yazar, akademisyen ve sivil toplum organizasyonlarının kurulacak dil konusunda da ön açıcı olması gerekiyor. “ittifak” “iç cephe” ya da “terörsüz Türkiye” gibi kavramların yerine “dayanışmak” “birlikte yaşamak” “ demokratik Türkiye” gibi kavramların öne çıkarılıp toplumsallaşması tarafların “Barışın Dili” ne yaklaşmasına da sebep olmalı.

Karşılaşmalar

Süreç içerisinde toplumsal bir barışın inşası en az silahların bırakılması ve tarafların atacakları siyasi ve hukuki adımlar kadar önemli. Sonuçta bu coğrafyada yıllara yayılan kutuplaşmayı kıracak olan toplumsal kesimlerin karşılaşmaları ve birbirlerini tanımaları, anlayabilmeleri.

Bu anlamda geçtiğimiz hafta İnsan Hakları Derneği’nin Diyarbakır’da, Barış için Toplumsal Girişim’in İstanbul’da gerçekleştirdikleri etkinlikler çok önemli. Bir şehit annesi ile hayatını çatışmalarda kaybetmiş bir PKK militanının annesinin aynı salonda olması ve barışa dair cümlelerini sarf etmeleri kadar barışa hizmet eden az şey bulunabilir herhalde. Ya da sadece Kürt ve Türk olarak daraltılmayan toplumsal kesimlerin aynı salonda, barışa dair, farklılıklarını da görünür kılarak cümle kurmalarının değerini hangi devletlûnun cümlesi ile karşılaştırabiliriz ki.

Sürecin toplumsallaşması konusunda özellikle AKP – MHP (yani devlet) kanadının çok bir inisiyatif aldığını söyleyemeyiz. Eğer öyle olsaydı su an hükümetin elinde olan merkez medya ve devlet kanalları barışa dair programlarla, gerçek barış aktivistleriyle dolu olurdu. Ancak maalesef o mecralarda süreci hala eski askerler, yine militarist bir dil ile yorumluyorlar.

Sivil toplum olarak talep edilecek, taraflara baskı uygulanacak bir diğer konuda sürecin şeffaflığı. Bu konuda adres olarak sadece meclisi göstermenin ötesinde çeşitli toplumsal kesimlerin yaşananlardan haberdar olması ve fikirlerinin dikkate alınır olması oldukça önemli. “Güçlü Devlet – Zayıf Sivil Toplum” gerçekliğinin gün gibi ortada olduğu böylesi bir ülkede şeffaflığın, hukuksal güvencelerin ve demokratik atmosferin önemi daha da görünür oluyor.

Tarafların kurduğu militarist kavramlar ile mesele tartışılırken ne konunun bam teline dokunulabiliyor ne de sessiz çoğunluk konuşmaya cesaret edebiliyor. Barışın dili, çözümün detayları ve konunun esas muhataplarının (toplumsal kesimler) arzu ve beklentilerinin görünür olması için yeni ve içerikli toplantıların, etkinliklerin gerçekleştirilmesi dışında elimizde başka bir araç da maalesef yok gibi.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.