Yıllardır Beyoğlu’nun dönüşümünü konuşuyoruz.
Sağ muhafazakar iktidarların ‘kültürel hegemonya’ savaşında bir arzu nesnesi olan; neoliberal iktisat ve idare mantığının, kentsel mekanı ve hafızasını tahrip ederek somut görünümler edindiği bir yer Beyoğlu.
1977’nin 1 Mayıs’ını, 1995’te Cumartesi Anneleri’nin ilk oturma eylemini, 2003’teki ilk 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşünü, 2013’teki Gezi Direnişini hatırlayalım.
Toplumsal muhalefetin örgütlendiği ve sesini duyurduğu, farklı grupların kamusal alandaki karşılaşmalarıyla evrilen hak mücadelelerinin yeniden üretildiği bir merkez olan Beyoğlu, son 15 yılda şiddetli bir dönüşüme maruz kaldı.
*
Emek Sineması, Atatürk Kültür Merkezi, Narmanlı Han gibi anıt değeri taşıyan binalar yıkılarak veya feci şekilde restore edilerek alışveriş-tüketim-rekreasyon yerleri halinde geri getirildi.
Tarlabaşı’nda semtin yerleşik insanlarını zorla yerinden eden inşaat tamamlandı. Mutenalaştırma ve kira spekülasyonu nedeniyle pek çok mahalle Beyoğlu’nun geleneksel sakinleri için ikamet edilemez oldu.
Tarihi sinemalar, kitabevleri, kült eğlence mekanları kapandı. Taksim Meydanı’na adeta skopik bir kütleyi andıran bir cami inşa edilerek meydan toplanma ve yürüyüşlere kapatıldı.
‘Kent suçları’ olarak da değerlendirilen planlı müdahaleler sonucunda artık bambaşka bir Beyoğlu’nu adımlıyoruz.
Kadınların özgürce yürüyebildiği, üniversiteli gençlerin eğlenebildiği, kültürel birikimin paylaşılabildiği, sanat etkinliklerinin kolektif ifade alanları açabildiği ve sınıfsal konumu ya da kültürel kimliği her olursa olsun herkesin barınabildiği Beyoğlu gitgide bir hatıraya dönüşüyor.
*
Genel görünümü itibariyle, kimliksizleştirme ve hafızasızlaştırma taarruzuna uğramış bir muharebe alanı izlenimi verse de bu alanda hâlâ farklılıkların bir aradalığından teşekkül eden kamusallığın savunma hatları; geçmişle bağını sürdüren mekanlarla ve gündelik pratiklerle varlığını koruyor.
Kıraathane Kitap Şenliği’nin altı yıllık mazisiyle bu hatlara eklendiği söylenebilir.
Asmalımescit’teki Kıraathane-İstanbul Edebiyat Evi binasında düzenlenen etkinlik, bağımsız yayınevlerini okurla buluşturarak, birkaç boyutuyla önemli bir katkıda bulunuyor.
Öncelikle, tekelleşen yayıncılık ortamında; dolara endeksli kağıt fiyatları, fahiş kiralar, yüksek dağıtım maliyetleri gibi nedenlerle okura erişim güçlüğü çeken bağımsız yayınevlerine kitaplarının sergilenmesi ve satışı için fiziki bir mekan sağlıyor.
Sadece basılan kitap adetinin sınırlılığı veya yaygın dağıtım ağının dışında olmalarıyla değil, yayıncılık alanları bakımından da ‘butik’ olarak sınıflandırılan yayınevlerinden çıkan kitapları inceleme, minör metinlerle tanışma olanağı veriyor. (Mesela ben Lemis Yayın’dan Önce ve Sonra: Felaketin Mimarisini Belgelemek adlı 62 sayfalık böyle bir kitap aldım.)
Katılan yayınevleri her yıl az çok değişse de 2019’dan bu yana bazı odak alanlarını ayırt etmek mümkün: Psikanaliz, sosyal antropoloji, mimarlık ve kent çalışmaları, fotoğraf kuramı, çizgi roman ve kuir edebiyat bu alanlar içinde sayılabilir. Aras, İstos, İstanbul Kürt Enstitüsü gibi yayınevlerinin tarihsel araştırma ve tanıklık kitapları şenliğe çok dilliliğe, çoğul aktüelliğe dayalı kritik bir içerik kazandırıyor.
*
Kıraathane Kitap Şenliği, bulunduğu binanın konumuyla ve etkinliğin -muhakkak ki bilinçli bir düzenleme sonucu- binanın dışına taşan, sokakla bütünleşen yönüyle Beyoğlu’nda birbirinden ayrı duran kültür-sanat hub’larına bağlandığı, böylelikle kültür hayatının merkezden dışlanmasına karşı durduğu için de önemli.
Tepebaşı’ndaki sahaf festivalinin veya Aras ve İstos yayınevlerinin 2015’ten bu yana aralıklarla, değişen sokaklarda düzenlediği kitap panayırının ziyaretçilerinin uzun ve yorucu bir destinasyon olan TÜYAP’a mahkum olmak istemediğini tahmin edebiliriz.
Şenlik, İKSV, Pera Müzesi gibi sermaye grupları bünyesindeki kültür kurumlarının yerleştiği, soylulaştırma projelerinden payını alan Şişhane’de yapılarak kitap okurunu dar(almış) alanda kısa paslaşmalara davet eden bir etkileşim alanı kuruyor.
Beyoğlu’nun kimliğinde ısrar eden, kolektif hafızasından anılarını ve zamanın akışında sıradan kalan pratiklerini çağıran bir buluşma ortamı hazırlıyor.
*
Beyoğlu özelinde bir taarruz momenti olarak ele aldığım son 15 yıl, yalnızca mevcut olanı tahrip etmeyi amaçlayan, reaksiyoner bir programı devreye sokmadı.
Kültür Bakanlığı’nın düzenlediği, bu yıl dördüncüsü gerçekleşen Beyoğlu Kültür Yolu Festivali gibi ‘vakalar,’ Beyoğlu’nu kimliksizleştirme ufkunda bilinen bazı güncel sanat üreticilerini de ideolojik-söylemsel bir manevrayla egemen siyasetin saflarına dahil edebildi.
2019’daki yerel seçimlerde İstanbul’un, 2024’teki yerel seçimlerde Beyoğlu’nun idaresini kazanan, sosyal demokrat belediyecilik iddiasındaki Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanlarının, Sevgi Soysal Kütüphanesi veya Botter Apartmanı gibi örneklerle bu iddianın arkasında durduklarına inandırmak istedikleri düşünülebilir.
Öte yandan, kent hakkına sahip çıkan, kentsel müştereklerde ısrar eden, tüm bu kaosun içinde düpedüz evlerinde barınmaya, kendi mekanlarında var olmaya çalışan Beyoğlu sakinleri -araştırmacılar, akademisyenler, yazarlar, müzisyenler, tiyatrocular vs.- hem yitirilenlerin hem de umut ve talep edilenlerin bilgisini üretmeye devam ediyor.
Kıraathane Kitap Şenliği’nin YouTube’da yayınlanarak zamansızlaşan ve kendi içinde bir külliyat oluşturduğu görülebilen söyleşileri de bu eleştirel bilgi üretiminde kayda değer bir yere sahip.