• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Bir anne yedi gün yerde kaldı, biz dokuz yıldır susuyoruz
Bir anne yedi gün yerde kaldı, biz dokuz yıldır susuyoruz
Esra Çiftçi 19 Aralık 2025

Bir anne yedi gün yerde kaldı, biz dokuz yıldır susuyoruz

Bazı ölümler vardır; yalnızca bir insanı değil, toplumun içindeki adalet hissini de öldürür.
Bazı ölümler vardır; toprağa verilmez, hafızanın en ağır yerine bırakılır.
Taybet İnan’ın ölümü tam olarak böyledir.
57 yaşındaydı. On bir çocuk annesiydi. Bir evin yükünü, bir ailenin belleğini sırtında taşıyordu. 19 Aralık 2015’te Şırnak’ın Silopi ilçesinde ilan edilen sokağa çıkma yasağı sürerken evinden çıktı. Ancak sokağa adımını attığı anda güvenlik güçlerine ait olduğu belirtilen bir keskin nişancının hedefi oldu. Vücuduna isabet eden çok sayıda kurşunla ağır yaralandı ve olay yerinde yaşamını yitirdi.

İsabet eden her kurşun yalnızca bir bedeni değil; bir aileyi, bir mahalleyi ve bir kadının kurduğu hayatı parçaladı.
O günlerde sokağa çıkma yasağının gölgesi yalnızca sokaklara değil, insanlara da çökmüştü. Çatışmalar sürüyordu, silah sesleri susmuyordu. Taybet İnan’ın bedeni evinin önünde, sokakta kaldı. Çocukları pencereden annelerine bakıyordu. Ellerinde beyaz bezler vardı; yardım çağrısıydı bu ama ne bezler görüldü ne de çağrılar karşılık buldu. Bir cenazeye yaklaşmak “risk” sayıldı. Kimse yanına gidemedi. Kimse dokunamadı. Bir anneye ulaşmak, yasaklıydı.
Yedi gün boyunca.
Zaman aktı, günler değişti ama insanlık yerinden kıpırdamadı. Komşular, yakınlar, mahalleli… Herkes engellendi. Keskin nişancıların gölgesinde bir annenin cansız bedeni bir evin önünde bekletildi. Yardım talepleri, çocukların çığlıkları, yapılan çağrılar yanıtsız kaldı.

Sokağa çıkma yasağı ve süren silahlı çatışmalar gerekçe gösterilerek cenazeye günlerce ulaşılamadı.
Bu yedi gün yalnızca bir bedenin yerde kalması değildi. Güven duygusu aşındı, umutlar eridi, ortak vicdan ağır bir sessizliğe gömüldü.
Taybet İnan bir “olay” değildi. Bir sayı, bir dosya, bir istatistik hiç değildi. Bir kadındı, bir anneydi, bir evin direğiydi ama bu coğrafyada kadınların bedenleri çoğu zaman kamusal alanlarda sınanır; evde, sokakta, cezaevinde, mezarlıkta ve bazen ölü halleriyle bile. Onun bedeni de böyle bir sınamanın ortasında bırakıldı.

Bu ölüm, bireysel bir trajedi olarak anlatılamaz. Devlet şiddeti, cezasızlık ve derin bir sessizlikle çevrelenmiş bir toplumsal düzenin sonucudur. Kadınlar öldürüldüğünde adalet geciktikçe sessizlik büyür. Her geçen gün yeni bir travma birikir. On kurşunun açtığı boşluk yalnızca bir ailede değil, tüm toplumun vicdanında hissedilir.
Taybet İnan’ın çocukları annelerine koşamadı. Onu uzaktan korumaya çalıştılar. Her an kendilerinin de hedef olabileceği korkusuyla yaşadılar. Bu korku, çocukluklarının bir parçası oldu. Adalet beklentisi ise daha o yaşlarda, sessizce ellerinden alındı.
Yedi gün boyunca yerde kalan bir anne vardı.

Aradan dokuz yıl geçti.
Ama o yük hâlâ yerden kaldırılmadı.
Bugün Taybet İnan’ın adı hafızalarda yaşamaya devam ediyor. Hikâyesi sokaklarda dolaşıyor; adaletsizliğin ve savaşın gölgesinde büyüyor. Çünkü bazı ölümler toprağa verilmez. Onlarla yüzleşilmedikçe yerde kalır.
Ve eğer biz bunu yazmaktan vazgeçersek,
bir gün başka bir anne,
başka bir sokakta,
aynı sessizlikte
yine yerde kalabilir.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.