Bireysel ve toplumsal ahlakın sınav alanı: Sürgünde Bir Kovboy
Başak Canda 27 Eylül 2025

Bireysel ve toplumsal ahlakın sınav alanı: Sürgünde Bir Kovboy

Daha çok sinema dünyasından alışık olduğumuz kovboy figürü, genellikle toplum normları yerine, kendi doğrularıyla yolunu çizen ve bunun sorumluluğunu taşıyandır. Ya da bir kasaba vardır, orada iyi insanlar ve bir düzen ve o düzeni bozmak isteyen haydutlar… Beyaz adamın kibrini ve yerli halkın kötülüğünü unutmamak gerek. Gördüğümüz kovboy filmleri neredeyse böyledir. Varoluşçulukla ilişkilendirilebilir elbette. Bu yasal adalet ile ahlaki adalet arasındaki farkı tartışmak için bir araçtır aynı zamanda. Yönetmen ya da senaristin yapmak istediği böyle bir durumdan doğabilir. Aynı durum edebiyatta da geçerlidir. Edebiyattaki anti-kahraman tipinin doğuşu da çoğunlukla bu bağlamdan kaynaklıdır.

Jane Yvane’nin Sürgünde Bir Kovboy romanındaki kahramanı, toplumun ahlaki sınav alanı olarak doğmuştur. Hikâye, kişisel kayıplar, ölüm, adaletsizlik, gelenek, yoksulluk, yoksunluk ve bilinmezlikler gibi temalar etrafında dönse de asıl verilmek istenen dostluğun sınırsızlığıdır. Yola çıktığının kim olduğu değil, gerçek dostluğun ne olduğunun kitabıdır. Kitabın adındaki kovboy da artık bir karakter değil, kültürel bir sembol, ahlaki sınav alanı, içsel bir görme biçimidir. Kovboydan ziyade ona eşlik eden at ile kurduğu vicdani bağımlılıktır.

Sürgünde Bir Kovboy, geleneksel bir kovboy hikâyesi olmadığı gibi bunun çok ötesine geçerek toplumun gelenek- göreneklerine, inanışına, şiddete, en önemlisi sabır ve affa dair güçlü bir alegori sunuyor. Roman kahramanı Sammy ve Lola; iki yoldaş, iki sohbet ortağı; “birine sevgi ve anlayışla yaklaşırsak, onun da kendileri gibi iyi olabileceği”ne inanan iki can. Sammy’in kısrağı Lola eşliğindeki serüveni, sadece coğrafi bir yolculuk değil, ruhani bir keşif hikâyesine dönüşüyor.

Jean Yvane, hem nahif hem de etkileyici bir anlatı sunarak kısa formata büyük anlamlar sığdırmayı başarıyor. Roman, intikam ve merhamet temalarını harmanlayan bir anlatıma sahip. Sammy toplumun dayattığı alışılagelen anlayışlara ters düşmeyi göze alacak kadar gözü kara, hatta bu göze aldığıyla da canından olacak kadar cesur ve güvenilirdir. Tutunduğu ne ailesi, ne toplum, ne papaz, ne de şeriftir. Çünkü onların korktuğu yerden başlar mücadele. Onların kışkırttığı yerden uzak ve haydutu besleyen çürümüş düzene itirazdır durduğu yer. Onun tek tutunduğu Lola’dır ve dostluğudur. İçindeki merhamet ve sevgiyle bakmaktadır topluma.

“—Zordan nefret ederim ben, dedi Sam. Herkesi severim. En çok da kısrağımı severim. Lola’nın ve benim kime olursa olsun hıncımız yok.”

Lola, Sammy’in en yakın arkadaşı yani hem gerçek hem metaforik bir yoldaştır. Ona duyduğu sevgiyi, intikam isteğini aşkın bir anlayışla çerçeveler. Pasif direniş gibi görülse de yaşadıkları, kendi bedenleriyle bedelini ödemenin kolay olmadığı gerçeğini bize gösterirler. Onunki öç alma değil, almama inceliğiyle bürünmüşlüktür. Bunun sınırlarını bireysel doğrularıyla çizer. Çünkü Sammy insanları sevdiği, şiddetten nefret ettiği için öç alma yerine konuşarak bu duygunun çözüleceğine inanır. Konuşmak barışa uzanan en ince detaydır. Zalimle konuşarak anlaşılabilir inancındadır.

Sammy’e kardeşlerini öldüren Boone’den intikam alması dayatılır ve bunun için toplum el birliğiyle eksikliklerini karşılar. Başta şerif ve rahip olmak üzere toplumdan çok sayıda kişi ikna konuşmaları yapar. Onu bekleyen olasılıklar bile kışkıştırıcı bir dille anlatılır. Tüm ailesi Boone tarafından yok edilen Sammy, sıranın ona geldiği yönünde ikna edilmeye çalışılır. Şerif de yanına çağırarak daha önce sayısız cinayetler işleyen ve hücrede tutulan Rissling’in bir çift kolt marka silahını verir. Nasıl silah kullanacağı da öğretilir. Sammy çevresinin baskı ve dırdırından kurtulmak için Boone’un peşine düşmeye razı olur, ama onunla konuşmak ve ikna etmek içindir bu yolculuk.

“— Bill’in ve diğerlerinin kanını yerde bırakmamalısın Sammy. Bu iş artık sana düşüyor. Ben görmemiş olurum. Çünkü seni ödlek bellemelerini istemem.

— Töbe, dedi Sam. Öç almak ne demek. Ben sevmem öyle şeyleri.

— Peki, ya Boone sana da bulaşırsa?”

Sammy’e öldürülen aile bireylerine karşılık dayatılan intikam, toplumun korunması açısından da bir gerekliliğe büründürülür. Sammy hayır dememesi için her alandan kuşatılır böylece. Tam da burada karakterin intikam mı yoksa affetmeyi mi seçeceği, ahlaki bir sınav olarak sunulur.

“—Dinle evlât, diye sürdürdü Connery baba. Belki zamanında Boone ile seninkiler arasında birtakım hikâyeler geçmiş olabilir. Bu bizi ilgilendirmez. Ama Boone, günün birinde başkalarına da bulaşabilir. İşte bu bizi ilgilendirir. Anlıyor musun?”

Tüm bu dayatmalara karşın Sammy, Boone’yi öldüreceği sözünü vermez. Ama onu bulup konuşarak sorunu çözeceğine onları ikna eder. Çünkü kızmak, öfkelenmek, nefret etmek gibi duyguları barındırmayan Sammy, onun kötü de olsa birine karşı iyi duygular besleyip anlamaya çalışmanın onu da iyi biri yapacağı inancıyla hareket eder. İyiler ve kötüler kimdir aslında? Görevini yapmayan kanundan sorumlu olanlar mı? Yoksa intikama sürüklenen sıradan bir birey mi? Katil olan ise neden masumları seçerek kötülüğün ortağı olmaktadır? Tüm çözümler bu sorulardadır.

Onu bulmak için kısrağı Lola ile birlikte Kaplumbağalar Çölü olarak bilinen zorlu bölgeye doğru yola çıkar, ama bu sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhani, ahlaki bir sınav, arınma yolculuğuna dönüşür. Çünkü yaşadıkları ölümden beter cinstendir. Ama her yaşadıklarından olumlu bir yan bulup birbirlerine sığınır bu iki dost. Bu yönüyle trajik kahraman arketipiyle örtüşür anlatım. Çöl metaforu da iki karakterin iç dünyasını yansıtırken, dışa karşı mücadele ölüm kalım alanı olur ve varoluşsal sorgulamaları derinleştirir.

Jean Yvane’nin aynı zamanda bir oyun yazarı ve senarist olduğunu unutmayalım. Bu nedenle, mekânın neredeyse teatral bir rol oynadığı görsel, diyalog odaklı bir anlatım okuruz. Uzun betimlemeler yerine içselleştirilmiş duyguyu, jestlerin veya sessizliklerin gözlemlenmesini ve yine kelimelerin seçiminde masalımsı bir anlatımın içinde buluruz kendimizi. Diyaloglar en güçlü anlatım şeklidir. Belki de iki dost arasındaki sohbetin derinliğine dâhil olmamızı ister.

Bu yolculuk ikisinin yalnızlığını, sabrı, arınmayı ve içsel yolculuğu simgeler. Kaplumbağalar Çölü’nü geçmek ise, zihinsel ve duygusal bir dönüşümdür. Ulaşacakları dağlık arazi de bir sınırdır aslında, çöl ile medeniyet arasındaki geçiş alanıdır. Oraya varış, öncesinde anlatılan hikâyelerdeki zorluklar, onların belki de dayanma azmi olur.

“Bir insanın bizden iyi olması için, onu sevmek yeterlidir.” ️

Roman boyunca bu düsturla yola çıkan, âdeta peygambervâri merhamet özelliğiyle bir amaca yürüyen Sammy ve yoldaşı Lola’nın hikâyesi, karşıt iki duygunun çatışmasında doğrudan mesaj verme yerine derinliği hissettirerek öğretici yanlarıyla zihinlerimize yerleşiyor. Yürüten değil, yolu gösteren oluyor.

“— Yaşamak için en iyi yer kuzeymiş diyorlar.

— Doğru, dedi Lola. Orada insanlarla atlar arasında ayrı gayrı yoktur.”

Sınıfsal bir dokunuştur cümle. Özgürlük ve demokratik bir özlemin, farklılıkların zenginlik olduğuna dair bir saptamadan ötedir. Hakların yerleştiği toplumsal bir bakış açısını gösterir. Atı Lola ile Boone’un olduğu yere gitmeyi ve onu ikna etmek isteyen Sammy amacına ulaşıyor mu? Ya da aradığı şey gerçekten Boone mu? Yoksa ölüm hüzünlü bir türkünün ıslıkla çalınan ezgisi kılığında onları mı bekliyor? Bu ve benzeri sorular, okuyanın bulabileceği bir cevap olarak duruyor.  Sevgi ve sarılma bir güvenden öte, bir aşkın yol arkadaşlığıdır aynı zamanda. Sürgünde olanların uzun çöl yolculuğunda bile sarılacağı şeyin ne olduğu bellidir. Sammy ve Lola’nın bitimsiz bağlılıkları ve sevgileri.

Sürgünde Bir Kovboy, Jane Yvane, Çeviren: Mehmet Keskinoğlu, Telos Yayıncılık, 1996

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.