Her ne kadar Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, neredeyse hemen her şeyin ekonomi yönetiminin kontrolü altında olduğunu söylese de, 19 Mart’ta başlayan Türkiye Cumhuriyet’nin, askeri darbeler hariç sayılı siyasî ve ekonomik çalkantılardan birini yaşıyoruz. Ekonominin ne kadar kırılgan olduğunu bir gün içinde gördük. Eğer ki TCMB’nin döviz rezervleri görece toparlanmamış olsaydı, çok ciddi bir kur şokuyla yüzleşecektik. TCMB rezervlerini eritmeyi göze alarak döviz sattığı için bugün dolar 38 TL seviyelerinde tutuluyor. Hemen ekleyeyim, TCMB kurlara müdahalesini sürdürüyor. Büyük olasılıkla cuma gününe kadar bu müdahalenin maliyeti yaklaşık 30 milyar doları bulacak gibi görünüyor. Zira krizin ilk dört gününde TCMB’nin döviz rezervleri 28 milyar dolar erimişti bile.
Bedeli, rezervlerde 30 milyar dolarlık erime
Bu kriz sürecinde, Türkiye’nin en savunmasız yanı kurlar… TÜİK rakamlarına göre bile beklentilerin gerisinde kalan bir dezenflasyon var. Gerçek rakamlarla resmî beklentiler arasındaki makas ise çok daha açık. Dövizde yaşanacak şok yükselişlerin enflasyonu tekrar alevlendireceği zaten herkesin malûmu. Bir bu kadar önemli sorun da özel sektörün kısa vadeli döviz borçları, eğer ki kurlarda sert yukarı yönlü hareketler yaşanırsa, bu borçluluk oranlarıyla pek çok firma çok ciddi zorluklar yaşayabilir. Bir tek ihracatçı firmalar için kurun yükselmesi belli bir avantaj sağlayabilir, ama o da kısa vadeli olur. Zira ara malları ve hammaddelerde dışarıya bağımlılık sebebiyle, girdi maliyetleri de artacaktır. Yine de Yılmaz’ın açıklamaları arasında yer alan birkaç doğrudan biri, şimdilik kaydıyla TCMB rezervlerinin kuru kontrol etmek için yapılacak müdahalelerde yeterli olduğu.
Konjonktürel olsa bile etkileri uzun sürecek
Yılmaz’ın konuşmasındaki pembe tablolar kısmını buraya aktarmaya pek gerek yok, ancak şu bölüm önemli: “Konjonktürel etkiler olumlu ya da olumsuz her zaman olabilir. Tabii ki etkilendik. Borsa düştü. Kur da TCMB ve diğer kurumların çabalarıyla oldukça istikrarlı seyre gelmiş durumda. Faiz oranlarında, risk algılarında bir miktar etkilenme oldu. Bunun üzerinde bütçe etkisinden bahsedebilirsiniz. Bunu abartmayalım. Bu olaylar uzun süre devam eder, ülkede kargaşa oluşur o zaman daha köklü bir etkiden bahsedebilirsiniz”. Neredeyse ne var ne yok her şeyin etkileneceğini söyledikten sonra, Yılmaz bir tahminde bulunuyor ve beklentilerde 1-2 puanlık değişiklikler olabileceğini belirtiyor! Nasıl bir iyimserlikse!..
Beklentilerin sapacağı kesin
Bu tahmin uluslararası yatırım bankalarının revizyonlarına göre fazla olumlu kalıyor onu söylemek lazım. Yani enflasyon, kur, büyümede daha ciddi etkiler olması yüksek ihtimal. Kaldı ki, siyasî iktidar krizi dizginleyeceği yerde, çarşamba günü yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla yangına körükle gidecek gibi görünüyor.
Aslına bakarsanız, genel olarak piyasa aktörleri iktidarın siyasi çıkarları sebebiyle, ekonomiyi kurban edeceğini kanaat getirdi sanki. Yerliler bunu dile getirmeye cesaret edemiyor hepsi o. Hele ki TÜSİAD’ın başına gelenlerden sonra!.. Ancak yabancıların böyle bir sorunu yok, yorumlarını korkmadan yapıyorlar.
Financial Times’dan bir örnek vereyim: “Gelişmeler, 2023 yılında enflasyonu keskin bir şekilde düşürmeye yardımcı olan piyasa dostu Mehmet Şimşek’i maliye bakanı olarak geri getirmesinden bu yana elde edilen ekonomik kazanımları tehdit ediyor. 19 Mart günü Türk Lirasının dolar karşısındaki düşüşü, yatırımcıların cumhurbaşkanının yapısal reformlara olan bağlılığına güvenilemeyeceğinden korktuğunun bir işareti. Pek çok kişi cumhurbaşkanının ekonomiden ziyade kendi siyasi geleceğiyle ilgilendiğinden endişe ediyor”. Yazının devamında bu gelişmeler sonrasında, özellikle AB ile ciddi sorunlar yaşanabileceğini de değinilmiş.
Hikaye zaten yoktu, şimdi elde sadece kötü bir masal kaldı
Kabaca şunu demek mümkün; Türkiye’nin yabancı sermayeyi çekebilmek için bir hikâyeye ihtiyacı vardı 19 Mart’a kadar. Bunu Mehmet Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetiminin programıyla yazabileceğini düşünenler de vardı açıkçası. Ancak, ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ ile öyle bir enkaz miras kalmıştı ki, bu neredeyse imkânsızdı. Ve Şimşek’in kendi programını uygulamasına da yeterince alan tanınmadığını herkes biliyor. Bir hafta öncesine kadar hikâyesizken, şimdi çok daha kötü bir noktadayız. Sıcak para ve doğrudan yabancı yatırım çekebilmek artık çok daha zor, çünkü elde kala kala kötü bir korku masalı kalmış durumda!
Borsa İstanbul’a gelelim… 19 Mart öncesindeki toparlanma ve yükselişin ardından, ‘Kara Çarşamba’yı yaşadı, ardından cuma benzer bir kayıp geldi. Sonrasında, kamu bankalarının ve bazı kurumsal yatırımcıların itmesiyle biraz toparlanır gibi oldu. Belli başlı şirketlerin hisse geri alımlarıyla kayıplarını belli ölçüde telafi etti. Bu süreçte yabancı çıkışına şahit olduk. BIST 100 26 Mart kapanışı itibarıyla 9,649.5 puanda… Büyük olasılıkla dokuz günlük bayram tatili öncesinde, cuma günü satışlı bir piyasa yaşanabilir. Tabii bu iki gün boyunca ‘turbun büyüğü’ her neyse, yeni bir siyasî kriz patlak vermezse!
Nedir bu ‘uzatılmış’ tatilin sebebi?
Beni asıl endişelendiren, bu dokuz günlük bayram tatili! Eğer ki piyasalardaki gerilimi azaltmak amacıyla bu karar alındıysa iyi… Peki ya bu tatil sürecinde daha büyük siyasî operasyonların yapılması için böyle bir karar tercih edildiyse?.. Ki yapılan açıklamalar böyle bir planın ihtimaller dahilinde olduğunu gösteriyor. O zaman neler olur peki? Çok net söylemek gerekir ki, Türkiye’de piyasalar tatilde diye, TL’nin değerini koruyacak hali yok! Tersine yeni bir siyasî operasyonun hemen ardından, o gece yarısından sonra önce Asya piyasalarında TL’nin düşüşe geçtiğini görürüz. İkincil piyasalarda Türk tahvillerinde ciddi bir dalgalanma yaşanır. Beş yıllık kredi risk priminin (CDS) tekrar 300 baz puanın üzerine çıkığını izleriz. Ardı ardına yabancı yatırım bankalarının revizyonları gelmeye başlar. Bir süre sonra da derecelendirme kuruluşlarından not indirimleri… Bu kötü senaryonun sonu yok, çünkü sadece ekonomi çökmekle kalmaz, siyaset ve sosyal hayat da toz duman olur.
Yani iyi senaryomuz, tatille biraz piyasaların gerilimini almak, sonra hasar tespitini doğru yapmak… Eğer ki doğru bir hasar tespiti yapılırsa TCMB’nin yapması gereken politika faizinde artırıma gitmek olmalı. En az 150 baz puan, ama etkili olacak olan 250 baz puan… Böyelikle kur baskısını da biraz hafifletme imkânı belki doğar.
Kötü senaryoda ise hiç olumlu bir son yok! Siyaset ekonomiyi bir kez daha çökertir, tedavi edilene kadar hayat dar ve orta gelirliler için şimdikinden bile çok daha kötü olur.