Siyasal propaganda, siyasi bir yapının, bir partinin kendi kitlesini oluşturmada görüşlerini tanıtma, benimsetme ve yayma amacıyla çeşitli araçlarla gerçekleştirdiği çalışmalardır.
Adına beyaz propaganda da denen bu propaganda: açık biçimde yapılan bir propagandadır. Kaynağı bellidir ve kendini tanıtmak ister. Beyaz propagandada doğruluğa önem verilir.
Siyasetin olmazsa olmazı bu propaganda renk değiştirip karaya dönüştüğünde yapılan işin de rengi değişir.
Kara propaganda, kaynağı ve çıkış noktası belli olmayan propaganda türüdür, güvenilir bir kaynaktan geliyormuş gibi görünür ama gerçek dışıdır, yalan-dolandır.
Kara propagandanın yaşamın her alanına sirayet ettiği bir süreçten geçiyoruz. İnsana dair tüm duygular da dahil olmak üzere çok şey propagandanın esiri olmuş durumda.
Bu yöntemde sürekli ‘tekrar etme’; doğru olsun ya da olmasın inandırmanın, ikna etmenin en etkili yollarından biridir. Bir şey tekrar edildikçe kişiye doğru gelmeye başlar.
***
Zihnin manipüle edilip istendiği yöne yönlendirilmesinde sayısız araç kullanılsa da bunların en etkilisi medyadır. Görsel, yazılı ya da sosyal medyada verilecek yalan bir haber, telkin ve bunun tekrarıyla zihinlerde yer edecek ve gerçekmiş gibi algılanacaktır.
Propagandanın toplumun en önemli sorunu olarak tanımlandığı böyle bir ortamda ondan korunmanın yolu da olay ve olgulara eleştirel bakabilmektir. Bize sunulan ve dikte edilen her şeyi gerçekmiş gibi algıladığımızda bu tuzaktan kurtulmak mümkün değildir.
Eleştirel düşünme, alışılmışın dışında şablon fikirlerden, önyargılardan sıyrılabilmek, farklı açılardan bakabilmektir.
Konunun uzmanları bu anlamıyla özellikle televizyonu tam bir hipnoz kutusuna dönüşmüş psiko-sosyal bir silah olarak tanımlar. TV karşısında, bilgisayar başında her an bu hipnozla karşı karşıyayız.
***
Sistem, ‘makbul vatandaş’ını oluşturmak ve toplumu tektipleştirmek için her türlü yola başvurur. Siyasette kullanılan manipülasyon çeşitlerinden biri de hassas alanımız olan egomuzun okşanmasıyla yapılandır. Egonun okşanıp şişirilmesi çoğu kez kişiyi avuç içine alıp bağımlı hale getirerek kukla gibi kullanmak için yeterli olabiliyor.
Tıpkı dolandırıcılar gibi siyasetçiler de gerçekleri çarpıtarak yalanlarla örülmüş ortamlar oluşturup sonuç almaya çalışırlar.
Toplumu çarpıtılmış gerçeklerle güdümlemeye çalışan anlayışı benimseyip bize sunulanı mutlak bilgi ve doğruymuş gibi algıladığımız sürece zihinsel geviş yapmanın ötesine geçemeyiz.
Oysa duyduğumuz her şeyi kabullenmeden onu mantık terazisinde tartmak gerekecektir. Araştırıp öğrenmeden mantığa uygun açıklamalar olmadan kabul edişler bizi doğal olarak yanlışa yönlendirecektir.
Bazen herhangi bir manipülasyona gerek kalmaksızın da eksik ve yanlış düşünce sistemimiz, kendi kalıplaşmış bakış açımız, bizi yanılgılara götürür.
Tıpkı şu kıssada olduğu gibi: “Kadının biri pencerenin perdesini aralayarak karşı komşu kadının balkona astığı çamaşırları kocasına göstererek: ‘Ne dersin, bu kadın pek de çamaşır yıkamasını bilmiyor. Çünkü sürekli çamaşırların kirli olduğunu görüyorum. Bilmem bunu kendisine hatırlatalım mı?’
Aradan zaman geçer ve kadın bir ritüel gibi her sabah pencere perdesini aralayarak kocasına bu sözleri tekrar eder. Günler sonra; kadın tekrar perdeyi aralarken büyük bir şaşkınlıkla kocasına seslenir: ‘Bey, bey, biri karşı komşuya çamaşır yıkatmasını öğretmiş galiba. Baksana çamaşırlar pırıl pırıl….’
Kocası gülümseyerek: ‘Hayır karıcığım, ben bu sabah erkenden kalktım ve yalnızca bizim pencerenin camını sildim.’ der.”
***
Önyargılarımıza takılıp kalarak kendi penceremizin kirini görmeden başkalarının çamaşırlarında kusur bulmak yaygın bir gerçek. Kendi eksik ve yanlışlarımıza içten bir özeleştiri getirmeden ‘bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak’tan kurtulamayacağız.
Evet. Olay ve olgulara bize sunulandan yetinmeden daha eleştirel bakabilmek için pencere ve gözlük camlarımızı sık sık silmekte yarar var. Bu, zihin haritamızın yanlışlardan temizlenmesini de birlikte getirecektir.