Dünyanın en önemli erken dönem insan yerleşimlerinden biri olan Çayönü Tepesi’nde yapılan kazılarda, Erken Tunç Çağı’na (yaklaşık 5 bin yıl önce) ve Neolitik döneme (11 bin yıl önce) tarihlenen altı mezar gün yüzüne çıkarıldı. Yeni bulgular, insanlığın yerleşik hayata geçişi ve ölü gömme gelenekleri hakkında önemli ipuçları sunuyor.
Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde, Dicle Nehri kıyısında yer alan Çayönü, dünya çapında tarımın ve kalıcı köy yaşamının başladığı merkezlerden biri kabul ediliyor. 1964 yılından bu yana süren kazılar, erken insanlık tarihine dair bilgileri zenginleştirmeyi sürdürüyor.
Arkeologlara göre Çayönü sakinleri, MÖ 10.000 civarında göçebe avcı-toplayıcılıktan yerleşik çiftçiliğe geçen ilk topluluklardan biriydi. Taş döşeli evler, ızgara planlı yapılar, ritüel alanlar ve gelişmiş el sanatları bu dönüşümün izlerini taşıyor.
Mezarlarda neler bulundu?
Araştırmacılar, yeni keşfedilen altı mezarda farklı gömü tipleri tespit etti:
Basit toprak çukurları: Mezarsız ve hediyesiz gömüler.
Küp mezar: Büyük bir seramik kabın içine yerleştirilmiş, yüzeye yakınlığı nedeniyle zarar görmüş bir gömü.
Taş sandukalar: Taş levhalarla örülmüş, kapak taşlarıyla örtülmüş, seramik kaplar ve ritüel sunular içeren üç mezar.
Bu farklılıklar, Çayönü toplumunun inanç sistemleri ve toplumsal yapısına dair önemli ipuçları sunuyor.
Bölgesel bağlantılar
Ön incelemeler, Çayönü topluluklarının Mezopotamya, İran, Irak ve Kafkasya ile güçlü bağlar kurduğunu gösteriyor. DNA bulguları da, bu insanların tarımın yayılmasında kilit rol oynayan heterojen bir topluluk olduklarını ortaya koyuyor.
Bugüne dek Çayönü’nde 600’den fazla iskelet bulundu. Yeni mezarlar ise Neolitik ile Erken Tunç Çağı arasında kesintisiz bir yerleşim sürekliliğine işaret ediyor. Bu durum yalnızca hayatta kalmanın değil; ritüeller, ticaret ağları ve teknolojik yeniliklerle desteklenen kültürel adaptasyonun da göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Bir arkeolojik alanın ötesinde
Çayönü, insanlık tarihinin canlı bir arşivi niteliğinde. Burada, yiyecek toplama döneminden tarıma; geçici barınaklardan kalıcı köylere; basit gömülerden ritüel mezarlara uzanan binlerce yıllık dönüşüm izlenebiliyor.
Kazılar sürdükçe bilim insanları şu sorulara yanıt arıyor: Bu toplumlar nasıl yönetiliyordu? Dinin rolü neydi? Çevresel zorluklara nasıl uyum sağladılar?
Şimdilik yeni bulunan altı mezar, atalarımızın yaşamı ve ölümle kurduğu ilişkiye dair dokunaklı bir hatırlatıcı olarak tarihe yeni bir pencere açıyor.