PKK’nin yetkililerinden Cemil Bayık, 26 Ekim’deki geri çekilme açıklamasının “Barış ve Demokratik Toplum” hedefindeki kararlılığı gösterdiğini söyledi. Bayık, “PKK’nin feshi ve silah bırakma iradesi ortada; sıra siyasi adımlarda” diyerek demokratik entegrasyon yasaları ve Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü dahil hukuki-siyasi adımların atılmasını istedi.
‘27 Şubat çağrısı tarihsel bir birikimin sonucudur’
Bayık, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki çağrısını, hareketin ideolojik-siyasal mücadelesinin doğal sonucu olarak değerlendirdi; 1993’ten bu yana ateşkes ve diyalog girişimlerini hatırlattı. “Silahlı stratejiden demokratik siyasete geçiş çağrısıdır” dedi.
Öcalan’ın çağrısının Kürt, Türk ve Türkiye halklarının yararına olduğunu söyleyen Bayık, “Amaç, çatışmayı aşıp hukukun ve demokratik siyasetin işlediği bir zemin yaratmak” ifadesini kullandı.
‘Tarihsel Türk-Kürt ittifakı’
Türk-Kürt ittifakının tarihselliğine değinen Bayık şunları söyledi:
“1071’de Kürtler, Alpaslan ordusu yanında yer almasalardı, Bizans kesinlikle yenilgiye uğratılamazdı. Ümmet anlayışı Kürtlerle Türklerin Bizans’a karşı ortak durmasını sağlamıştır.”
Bayık ardından, “Ancak 1923’ten sonra Kürtlere sırt çevrilmiştir. Ulus-devlet anlayışıyla Kürdistan’ı, Türk uluslaşmasının yayılma alanı haline getirme politikaları izlenmiştir” dedi.
Ulus-devlet zihniyetinin farklı kimlikleri yok etmeyi hedeflediğini ve Osmanlı’da olmayan Kürt soykırım politikasının Cumhuriyet döneminde uygulandığını savundu. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin Türk-Kürt anlayışını “Batı’nın ulus-devlet anlayışıyla zehirlenmiş” olarak yorumladı.
1923 sonrası Türkiye ile Kürtlerin birbirinden uzaklaştığını, Kürtlerin kimlik, dil ve kültürlerinin inkâr edilmesiyle devlete yabancılaştığını dile getiren Bayık, bu durumun ancak “demokratik entegrasyon” yasalarıyla giderilebileceğini belirtti.
Bayık, demokratik entegrasyonun, Kürtlerin hukuki olarak haklarının tanınması temelinde sistem içine alınmasıyla mümkün olacağını ifade etti.
‘Demokratik entegrasyon asimilasyon değildir’
“Entegrasyon, Kürtlerin kimliği, dili, kültürü ve öz yönetimiyle sistem içine alınmasıdır; asimilasyon değil” diyen Bayık, bunun için anayasal-yasal güvencelerin gerekliliğine değindi.
Meclis’teki komisyonun geniş bir demokratikleşme gündemiyle çalışması gerektiğini belirten Bayık, “CHP dahil muhalefet süreci destekliyor; iktidar somut adım atmalı” dedi.
Bayık, PKK’nin feshi kararının doğal bir hüzün yarattığını, ancak 50 yıllık birikim ve değerlerin “yeni paradigma” ile demokratik siyaset içinde süreceğini vurguladı.
Silah bırakma iradesi ve güvence ihtiyacı
“Silahlı mücadele araçtı; demokratik siyaset mümkünse silahın anlamı kalmaz” diyen Bayık, bunun pratikleşmesi için başta Öcalan’ın özgürlüğü olmak üzere hukuki-siyasi güvencelerin şart olduğunu söyledi.
Devlet Bahçeli’nin “umut hakkı” çıkışını anımsatan Bayık, “Öcalan üzerine düşeni yaptı; umut hakkı ve özgür çalışma koşulları sağlanırsa süreç yeni aşamaya geçer” ifadelerini kullandı.
‘Nedenler ele alınmalı’
Bayık, “Sadece ‘örgüt şunu yapsın’ demagojisiyle süreç yürütülemez; 52 yıllık çatışmanın kök nedenleri ve Öcalan’ın statüsü ele alınmalı” dedi.
AB ülkelerinden gelen mesajları not eden Bayık, “Destek, Öcalan’ın özgürlüğü ve demokratik adımlar için somut tutumla anlamlı olur” değerlendirmesini yaptı.
Yeni paradigma ve toplumsal örgütlenme
Bayık, kadın özgürlüğü ve ekolojik demokratik toplum temelinde “komünler ve demokratik komünler birliği” vurgusu yaptı; mücadelenin araçlarının buna göre değişeceğini belirtti.
‘26 Ekim açıklaması kararlılığımızı gösteriyor’
Sabri Ok’un 26 Ekim’de Türkiye sınırları dışına çekilen güçlerle yaptığı duyuruyu anımsatan Bayık, “Çatışma riskini azaltmak ve sürece ivme kazandırmak için atılmış bir adımdır” dedi.
“Yalnızca silah bırakmayı öngören düzenlemeler yetmez; özgür siyaset ve örgütlenme için kapsamlı hukuki-siyasi çerçeve gerekir” çağrısını yineledi.
‘Silahlı mücadele anlamsız hale geldi, sıra siyasi adımlarda’
Silahlı mücadelenin kendileri açısında “bir araç” olduğunu belirten Bayık, “Kürt halkının 50 yıllık mücadelesiyle yarattığı birikim sayesinde demokratik siyaset yapma imkânı doğmuşsa, silahlı mücadele anlamsız hale gelir” dedi.
Öcalan’ın Bahçeli’nin çağrısı karşısında ortaya koyduğu inisiyatifin “Türk-Kürt kardeşliğine dayalı kazan-kazan süreci” olarak ele alınması gerektiğini belirtti.
Bayık, “Artık devletin önemli adımlar atması gerekiyor. PKK feshedildi, silahlı mücadele bırakıldı. Bu atılan adımların gerçek olarak anlamlı hale gelmesi için devletin yapması gerekenler var. Silahlarını bırakanlar Türkiye’ye döndüğünde özgürce siyaset yapma ve demokratik örgütlenme imkanı bulacaklar mı? Bu Öcalan’ı ve ilgili herkesi kapsamalı. PKK yönetimi de dahil. Bunun yasası ve siyasi adımları atılmadan başka adımların hiçbir anlamı olmaz. Demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü açısından atılması gereken ilk adım budur” dedi.
SDG vurgusu
Cemil Bayık, Öcalan’ın çağrılarının sadece PKK için yapıldığını, Kuzey ve Doğu Suriye’deki Suriye Demokratik Güçleri’ni (DSG) kapsamadığını söyledi.
Türkiye’nin Öcalan’dan “YPG-DSG de silah bıraktırmasını” talep etmesini, ancak bu talep karşısında Öcalan’a özgür yaşam ve çalışma koşulları yaratılmamasını “yaman bir çelişki” olarak nitelendirdi.
Bayık, Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürt, Arap, Süryani ve diğer halkların Öcalan’ı dinlediğini ancak Kuzey ve Doğu Suriye’de özerk sisteminin kendi yönetimleri olduğunu ve “halkların iradesi dışında hareket edemeyeceğini” belirtti.
Bayık, “20 bin şehit vermiş bir halka ‘silah bırakın’ demek büyük bir saygısızlıktır” dedi.
Cemil Bayık, devletin DSG’nin silah bırakmasını istemesini, Heyet Tahrir eş-Şam’ın (HTŞ) Alevilere ve Dürzilere yaptıkları ortadayken “Kuzey-Doğu Suriye halklarına düşmanlık” olarak değerlendirdi. (Rûdaw)
AK Parti’den PKK’nin çekilme kararına ilk değerlendirme: Süreç ilerliyor




