TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu, AK Parti Samsun Milletvekili Mehmet Muş başkanlığında toplandı. Komisyonda bugün, 2026 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2024 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin geneli görüşüldü. Geçen hafta komisyonda sunum yapan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, milletvekillerinin sorularını yanıtladı.
Yılmaz, geçtiğimiz sene yayımlanan Tasarruf Tedbirleri kapsamında yapılan harcamalara ilişkin 257 kamu idaresinin tasarruf uygulamalarını yakından takip ettiklerini belirtti. 1958 harcama biriminde bu konuda denetim gerçekleştirildiğini aktaran Yılmaz, “Taşınmaz mal edinimi, kiralama, resmî taşıt, haberleşme, personel görevlendirme, basın-yayın, kırtasiye, demirbaş, enerji, su, temsil, tanıtım ve personel servisi. Bu konularla ilgili ilk defa bir izleme, denetleme ve raporlama modeli kurmuş olduk. Sadece tasarruf genelgesi yayınlamadık, bir izleme raporu da kurmuş olduk. Genelge kapsamındaki harcamaların, faiz ve deprem hariç bütçe içerisindeki payı, önceki on yılın ortalaması olan yüzde 4,6’dan yüzde 3,1’e düşmüştür. Tasarruf genelgesi kapsamındaki kalemlerin toplam tutarı bütçe içindeki pay olarak baktığımızda düşmüş görünüyor. Bu, bir etki oluştuğunu bize gösteriyor ama bunu bırakmamamız lazım” dedi.
‘Kamu idarelerinin mülkiyetinde toplam 125 bin 311 adet araç bulunuyor’
Komisyonda gündeme gelen “makam araçları” hakkında bilgi veren Yılmaz, “Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin mülkiyetinde toplam 125 bin 311 adet araç bulunuyor. Bunların yüzde 65’i savunma ve güvenlik hizmetleri. 80 bin 951 adet savunma ve güvenlik hizmetleri; 10 bin 652 adedi yani yüzde 9’u sağlık hizmetlerinde; 7 bin 556 adedi yüzde 6’sı tarım ve hayvancılık, ormancılık hizmetlerinde; 6 bin 584 adedi yüzde 5’i eğitim hizmetlerinde; 5 bin 253 adedi yüzde 4’ü adalet hizmetlerinde; 14 bin 315 adedi yüzde 11’i ise diğer idarelerimizce yürütülen hizmetlerde kullanılıyor” dedi.
Makam aracı olarak kullanılan toplam taşıt sayısının yüzde 1,6’sını oluşturduğunu dile getiren Yılmaz, “Bu araçlar vali, kaymakam, genel müdür ve dengi üstü yöneticilere tahsis edilmiş durumda. Kiralamalarda da son dönemde olabildiğince belki o taşıtın yeterince azalmamasının sebebi o. ‘Kira bedelleri arttı’ diyor arkadaşlar. Dolayısıyla kiralama yerine normal satın almayla gitmenin daha avantajlı olabileceğine dair hesaplar da var” diye ekledi.
Yılmaz’dan Babacan sorusuna yanıt: Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirinde olan hususlardır
Kamuoyunda son günlerde gündeme gelen DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın kabinede görev alıp almayacağına ilişkin soruya yanıt veren Yılmaz, “Sayın Cumhurbaşkanı Başkanımızın takdirinde olan konular. Cumhurbaşkanımız seçilmiş, Cumhurbaşkanı hükümeti oluşturur. Anayasamız ve yasalarımız gereği kabinesini istediği gibi, istediği zaman oluşturma imkanı var. Yeni sistemde de güven oyu şartı yok biliyorsunuz. Artık vatandaş da oradan güven oyu veriyor. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanımızın takdirinde olan hususlardır” dedi.
Yılmaz’dan KKM yorumu: Maliyeti de oldu, faydası da oldu
Kur Korumalı Mevduat’ın (KKM) bütçede neden yer almadığına ilişkin soruyu cevaplayan Yılmaz, Merkez Bankası bilançosunda KKM hesaplarının yüzde 1 civarına geldiğini belirterek, “Dolayısıyla KKM’nin bittiğini söyleyebiliriz” dedi. Yılmaz, şöyle devam etti:
“İlk kanunu da geçici bir düzenleme olarak yapmıştık. Yaparken de zaten kalıcı bir sistem olarak yapmamıştık. Maliyeti de oldu, faydası da oldu. Geçici bir ihtiyaçtı, o ihtiyacı gördü. Şimdi artık ona ihtiyaç kalmadı. Dolayısıyla faydasıyla maliyetiyle bir dönemde bir işlev görmüş oldu. Türk lirasına istikrar sağlamaya dönük bir enstrüman olarak kullanıldı. Piyasaları da sarsmadan, herhangi bir sorun oluşturmadan, kademeli bir şekilde KKM’den çıktık.
‘Biz kamu özel işbirliğinin son derece faydalı olduğuna inanıyoruz’
Kamu Özel Ortaklığı’na ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Yılmaz, “Kamu özel işbirliğinde zaten bütçe imkanınız olsa bütçe imkanınızla yaparsınız. Niye yapmayasınız? Ama kaynaklar kısıtlı. Bu yöntemi kullanıp birtakım projeleri daha hızlı yapalım mı yapmayalım mı meselesidir. Bu konuda noktasal bazı eksikler olabilir, bir şey demiyorum ona. Ama bir bütün olarak baktığımızda iyi ki yapmışız keşke daha fazla yapsaymışız” ifadesini kullandı. Yılmaz sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bugün özellikle geldiğimiz noktada, artan yatırım maliyetlerini gördüğümüz zaman dünyada, kusura bakmayın bu kadar süre hem yapamazdık birçok projeyi hayata geçiremezdik. O pandemi döneminde devletin elinde bu hastaneler olmasa, bu ülke nasıl bir sosyal maliyet öderdi bir hesabını çıkarmak lazım. Kamu özel işbirliği ile ilgili Türkiye’de bu konuları keşke daha fazla yapsak, daha fazla yolumuz olsaydı, daha fazla hastanemiz olsaydı, daha fazla altyapımız olsaydı. Bir atmosfer oluşturuldu ve sanki kamu özel işbirliği bir günahmış gibi, bir olmayacak bir şeymiş gibi bir hava oluşturuldu. Bu bence kalkınma süreçlerimize de bir zarardır.
Uygun eksikliğini söyleyebilirsiniz. ‘Burada modelin şöyle bir eksiği var, bunu tamamlayın, daha iyi bir model kurun’ diyebilirsiniz. ‘Bir takım dersler çıkarın, bak şuralarda bu modelin iyileştirin’ diyin bunu anlarım. Geçmişten dersler de çıkarmak lazım. Ama ‘kamu özel işbirliği modeli kötü bir modeldir, kullanmayın’ demek hiç doğru bir yaklaşım değil. Bu ülkenin hızlı kalkınma ideali varsa bu yöntemleri kullanmak durumunda.
10 sene sonra olsun, 20 sene sonra olsun diyorsanız o da sizin siyasi tercihiniz. Ama biz kamu özel işbirliğinin son derece faydalı olduğuna inanıyoruz. Bu ülkenin hızlı kalkınmasında ciddi bir katkısı olduğuna inanıyoruz. Sadece ödediğiniz garanti üzerinden mali analiz yaparsanız yanılırsınız. Bunu ekonomik ve sosyal analizle bütünleştirmeniz lazım. Ekonomik analiz dediğiniz bazen bütçeye yük gelir ama ekonomiye bir fayda üretirsiniz.”
‘Enflasyonu düşürmezseniz hangi artışı yaparsanız yapın güneşin altındaki kar gibi eriyip gidecek’
Bütçelerin, hesap verebilirlik ve demokrasi açısından önemli dokümanlar olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “İstikrar ve refah bütçesi dememize bazı arkadaşlarımız eleştiriler yönelttiler. Saygıyla karşılıyoruz ama şunu söylüyoruz: Bir siyasi istikrar, bir de makro finansal istikrar. 24’üncü bütçemizi yapıyoruz. Aziz milletimize de şükranlarımızı sunuyoruz. Başka hiçbir hükümete vermediği bu fırsatı verdi ve bunu da rastgele yapmadı” diye konuştu. Yılmaz, şöyle devam etti:
“Muhalefetin alternatif ortaya koyduğu politikalarının ne kadar geçerli olduğuna baktı ve bu yetkiyi bize verdi. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin 8’inci bütçesi ve Türkiye yüzyılının da 3’üncü bütçesi. Bu başlı başına bir istikrar göstergesidir. Enflasyonun da düştüğü bir ortamda önümüzdeki dönemin ekonomik istikrar ve makro finansal istikrar açısından da yeni bir dönem olacağını düşünüyoruz. Refah bütçesi dememizin sebebi de şu: Biz enflasyonu düşürürken büyümeyi, istihdamı, yatırımı da sürdürüyoruz. Bir denge içinde bu iki temel hedefi sürdürüyoruz. Bir taraftan da depremin yaralarını sarıyoruz ve kalıcı refah üretmek istiyoruz. Enflasyonu düşürmezseniz hangi artışı yaparsanız yapın güneşin altındaki kar gibi bir süre sonra eriyip gidecek.”
‘Muhalefet maalesef gerçekçi olmayan politikalar öneriyor’
Konuşmasında yurttaşlara da seslenen Yılmaz, “Gerçekçi olmayan, ayakları yere basmayan, büyümeye, verimliliğe, bir modele dayanmayan, popülizmden bir ülkeye hiçbir fayda gelmez. Bugüne kadar gelmedi, bundan sonra da gelmez” diye konuştu. Yılmaz, şu ifadeleri kullandı:
“Bir politika darken ben şunu anlıyorum. Ne yapacağınızı ortaya koymak değil sadece. Onu nasıl yapacağınızı da ortaya koyuyor. Politika dediğimiz bu, diğeri temenni olur. Ben şunu da yapacağım, bunu da yapacağım. Herkes onu söyler. Nasıl yapacaksınız? Nereden kaynak üreteceksiniz? Hangi gelir dağılımı modeliyle, verimlilik modeliyle, teknoloji modeliyle, kurumsal gelişim modeliyle bunu başaracaksınız? Bu bence güzel bir şey olur. Keşke muhalefet, iktidar bu konuda yarışsa. Muhalefet maalesef gerçekçi olmayan politikalar öneriyor. Bunun en güzel ispatı da bence mahalli idareler. Şimdi, ‘merkezi idareye gelirsek şunu yaparız, bunu yaparız, onu da hallederiz, bunu da çözeriz’ diyenlerin mahalli idaredeki performansları ortada.”
‘Merkezi idare şunu yaptı, bunu yaptı, o yüzden yapamadım’ bu mazeretlere sığınmayalım’
“2002’de Türkiye içinde mahalli idarelerin verdiğimiz kaynak yüzde 4, bugün yüzde 8,8’dir. Mahalli idarelere kaynak vermiyor dediğiniz dediğiniz tablo bu. Ben ‘SGK borcumu ödemeyeyim, gidip öncelikli olmayan bir takım işler yapayım’… Böyle bir şey olmaz. AK Partili olsun, CHP’li olsun. Bütün belediyeler ödeyecek.
Sayın Cumhurbaşkanımız 90’lı yıllarda belediye başkanı seçildi İstanbul’da. O tarihlerde de merkezi idare başka bir siyasi görüşte idi. Ama ‘ben merkezi idare başka o yüzden başarısız oldum’ demedi. Oturdu, kendi planlamasını yaptı. Önceliklerini ortaya koydu. Çöp dağları vardı, kaldırdı. Su problemi vardı, çözdü. Ulaşım problemini çözdü. Aslında o başarı Cumhurbaşkanımızı iktidara taşıdı. Dolayısıyla orada başarısızlığın bir bahanesi yok. ‘Merkezi idare şunu yaptı, bunu yaptı, o yüzden yapamadım’ bu mazeretlere sığınmayalım.”
‘Savunma sanayisinde hiçbir şekilde fedakârlık olmayacaktır’
Savunmaya önem vereceklerine de dikkat çeken Yılmaz, NATO’nun yüzde 5 hedefini de hatırlatarak, şöyle konuştu:
“Avrupa Birliğinin SAFE Programı ilan ettiği, bütün ‘demokrasinin beşiği’ dediğimiz ülkelerin savunma harcamalarını arttırdığı bir dünyada, jeopolitik risklerin yükseldiği bir dünyada Türkiye caydırıcı bir güç olmak zorundadır ve savunma sanayisini daha da geliştirmek durumundadır. Dolayısıyla, savunma sanayisinde hiçbir şekilde fedakârlık olmayacaktır. Savaşla, saldırganlıkla bunu izah etmek abesle iştigaldir. Böyle bir şey söz konusu değil. Türkiye her zaman diplomasiyi, barışı birinci sıraya koymuş bir ülkedir. Bunu da somut Gazze’den Karabağ’a, işte, Ukrayna meselesinden Somali, Etiyopya meselesine kadar birçok konuda diplomasi ile barışı ön plana koyan, diplomasiyi ön plana koyan bir ülkedir ama şunu da öğrenmiş durumdayız: Ne kadar haklı olursanız olun, güçlü değilseniz bu dünyada başkalarının merhametine güvenerek yaşayamazsınız; Gazze’de bunu gördük. Dolayısıyla hem güçlü olacağız hem haklı olacağız. İkisini bir arada yapmak durumundayız ve Türkiye Cumhuriyeti olarak da bunu yapacağız diyorum.” (ANKA)

 
                				             
                            


