DEM Parti Meclis’teki süreç komisyonuna sunacağı raporunun ana hatlarını paylaştı
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun Abdullah Öcalan ile yaptığı görüşme ve yasal düzenlemeler için hazırlanacak olan rapora dair yaptığı toplantı toplantıda söz alan DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, komisyonun hazırlayacağı rapor ile ilgili ortaklaşma arayışı içinde olduklarını ifade etti.
Komisyonun hazırlayacağı rapora katkı sunmak üzere yaklaşık 125 sayfalık bir rapor hazırladıklarını paylaşan Çiçek, raporun yasal mevzuata şıkıştırılmaması gerektiğini hukuki ve politik bir rapor olması gerektiğinin altını çizdi.
Çiçek, “Sorunun adını doğru koymadan yapılacak her öneri amaca hizmet etmeyecektir. Yıllardır denenen de odur. O yüzden bu raporun bir hukuk politik raporu olması gerekiyor” dedi.
‘Kürt meselesi bir güvenlik sorunu değil’
Raporlarını anlatan Çiçek, “Kürt meselesi bir güvenlik sorunu değil. Varlığın inkarı eşitsizlik ve hukuk sorunu olarak işlenmektedir. Hepimizin de malumu olduğu üzere cumhuriyet kurulurken Kürtlerin hukuk kapsamının dışında tutuldu. Kürt halkının hukuk kapsamının içeri girmesi ve demokratik cumhuriyet bağlamını ele almayı zorunlu görüyoruz. Demokratik Cumhuriyet perspektifi ve Kürtlerin Kürt halkının hukuk hakkının içeri girmesi olmazsa olmaz iki kopmaz bağ olarak değerlendiriliyor” diye konuştu.
Öcalan’ın rolüne vurgu
Raporda barış stratejisi kapsamında da bir bölümün olduğunu belirten Çiçek, “Sayın Öcalan’ın rolüne dikkat çekiyoruz. Her konuda aynı düşünmüyoruz ama eğer yeni bir kapı açılacaksa, yeni bir sayfa açılacaksa ortak kavramlarda buluşma zorunluluğu bizim için kaçınılmaz. Demokratik hukuk devleti dedik yıllarca ama özellikle yeni dönemin ortak kavramları nedir diye soracak olursanız işlediğimiz demokratik cumhuriyet, demokratik ulus ve ortak vatan kavramları üzerinde daha somut formüllere, daha somut ortaklıklara gitmek 2. yüzyıl yürüyüşümüz açısından kaçınılmaz görülmekte” ifadelerini kullandı.
‘Barış yasası tüm kesimleri kapsamalı’
Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Birincisi süreç için hani hep bir özel yasa tartışması yürütüldü. Biz bu sürecin yani büyük barışın omurgasını demokratik entegrasyon ve barış yasasından geçtiğini düşünmekteyiz. Şimdi bu demokratik entegrasyon ve barış yasası bizim için nedir? Bu yasa özü itibariyle bir barış yasasıdır ve sürecin omurgasını oluşturur. Kendini feshederek silah bırakan örgüt mensuplarının bu örgüt ya da örgütler nedeniyle yargılanan, cezaevine girmiş, sürgünde yaşanan kişilerin bu hukuki, idari, mali ve cezai durumlarını düzenleyen özel bir çerçeve kanunu olmalıdır. Bu yasayla uzun yıllar süren çatışmanın yarattığı siyasi, hukuki tahribatı sonlandırmak, kalıcı barışı tesis etmek, toplumsal uzlaşıyı güçlendirmek, demokratik entegrasyonu güvenceye almak temel amacıdır. Yasa siyasal nedenlerle yurt dışında olan, hapishanelerde uzun yıllar geçirmiş kişilerin toplumsal ve siyasal yaşama katılımlarını güvence altına almalıdır.
Barış yasası iki temel ilke üzerinden inşa edilmelidir. Birincisi belirli amaca özgülenmiş olma ilkesidir. Bu ilkeye göre yasa çatışmanın sona erdirilmesi ve barışın tesis edilmesi amacına sıkı sıkıya bağlı olmalıdır. Boşluk bırakmayan öngörülü ve kapsayıcı ülkülerle barış iradesini güçlendirmelidir. İkincisi ilke bütüncül olma ilkesidir. Bütüncüllük ilkesi gereği çatışma sürecinin tarafı haline gelmiş tüm kesimleri kapsamalıdır. Suç işleyen, işlemeyen gibi ayrıştırıcı kategorilerle yeni dışlanma alanları yaratılmalıdır. Silahların bırakıldığı bir aşamada silah bırakanların yasal, siyasal ve toplumsal zenginliğini kurmak devletin sorumluluğu kaldırılır. Aynı zamanda yasaların da sorumluluğu alanındadır.”
Barışın yasal omurgası
“Yasa sadece silahlı mücadele stratejisine son vermiş örgüt yöneticileri ve üyelerini değil sürece katkı sunan, emek veren, medya, sivil toplum siyasal alanları nedeniyle de cezalandırma tehdidinden korumalı. Barış ve demokratik toplum sürecine katılımı suç gerekçesi olmaktan çıkarmalıdır. Böylesi bir barış yasası sonraki tüm mevzuat değişikliklerine referans olacak, normatif bir temel yaratacak büyük barışın yasal omurgasını oluşturacaktır. Yani bu yasa kendinden önceki bir yasa değil. Türkiye’de yasal temelli mevzuat bağlamında da demokratikleştirme perspektifini zorunlu kılacak temel faktör yasalarından biri olarak değerlendirmelidir.”
Anayasal yükümlülük
“İkinci başlığımız bu bölümde umut ilkesi, özgürlük hakkı ve Öcalan’ın rolü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Öcalan ve Gurban grubu, Türkiye kararlarıyla ağırlaştırılmış müebbet hapsin ölüm ceza kadar infazın işkence ve kötü muamele yasağı bağlamında ihlal saydığını biliyoruz. Bu kararların içinde Sayın Öcalan ile ilgili 2014 tarihli ihlal kararı bulunmaktadır. Anayasanın 90. maddesine uyarınca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanması zaten anayasal bir hükümlülüktür.”
Demokratik hukuk rejimine geçiş
“Umut ilkesi dediğimiz şey sadece bu Türkiye’de teknik kriterleri olarak görülmemeli. İnsan onurunun ve kutsal eşitliğin zorunlu sonucudur. Bu anlamda da hukukun kriteri üzerine bu kategoriye giren gerçekten bunlar da zayıf olan yani binlerce mahpusun olduğunu biz biliyoruz. Barış ve Demokratik Toplum Süreci yalnız silahların bırakılması değil, aynı zamanda güvenlikçi hukuk rejiminden demokratik hukuk rejimine geçiş demektir. Bunun için bazı temel yasaların köklü biçimde biçiminde gözden geçirilmesi gerekmektedir. Buna göre terör ile mücadele kanununun kaldırılması.”
‘Ayrımcı hükümler kaldırılmalı’
“Şimdi bu kanunda belirsiz terör kanunu öngörülen ve suç Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler İnsan Haklarının kanun niteliğini taşımıyor diye hükümler her ulusa hem de uluslararası hukukta çelişmektedir. Bu sebeplerle TMK’nın tamamen yürürlüğe kaldırılmasını Barış ve Demokrasi Toplum Sürecine ulaşım önemli bir eşik olarak gördüğümüzü belirtmek isteriz. 5275 sayılı İnfaz Kanunu’na dayalı bir ödevimiz var. Koşullu salı verme, Denetimli serbestlik, disiplin ve kapatma rejimleri özellikle politik mahkumlar için ayrıcı bir sistemdir. Yeni bir infaz kanunu bizler açısından kaçınılmazdır. Ayrımcı istisna hükümleri kaldırılmalıdır. Ağırlaştırılmış müebbetler ve koşulsuz hapis cezalarının önü açılmalıdır.”
‘Y ve S tipleri kaldırılmalı’
“Yüksek güvenlik Tipli, S ve Y tipi hapishane modelleri ciddi bir şekilde gözden geçirilmeli hatta bizim önerimiz arkadaşlar bu tecrit rejimini içeren bütün bu modellerin hepsi bu modeldeki hapishanelerin kendisi kapatılmalıdır. Hasta, yaşlı ve engelli mahkûmlar için infazların ertelenmesini kolaylaştıran düzenlemeler yapılmalıdır. Adli Tıp Kurumu tek karar merci olmaktan çıkarılmalıdır. İdare ve gözlem kurullarının koşulu salıverme üzerindeki kesin yetkileri kaldırılmalıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu adil yargılama hakkının kalbidir. Ancak yıllar içinde özellikle terörle mücadele kanunu kapsamındaki suçlar üzerinden çoklu muhakeme rejiminde olmuştur. Öncelikle yasal delil toplama yükümlülüğünü zayıflatan gizli tanıklık kurumu, buna paralel olarak tanık koruma kanunu kaldırılmalıdır. Gözaltı ve tutukluluk hallerindeki uzayan süreler katalog suç gerekçesi ile otomatik tutuklamalar, savunma hakkını kısıtlayan düzenlemeler. Kürtler ve muhalifler aleyhine fiili bir özel yargılama rejimi bu kanunla birlikte yaratılmıştır. Gözaltı ve tutuklama tedbirleri istisnai hale getirerek yeniden düzenlenmeli. Teknik takip, dinleme, arama, el koyma suçları kötüye kullanımı imkansız kılacak açıklıkta tanımlanmalıdır.”
‘Özel mahkemeler kaldırılmalı’
“Bir diğer başlık da özel görevli ağır ceza mahkemelerinin kapatılmasına dönük tarihsel ve içerisinde hepimizin malumu İstiklal Mahkemelerinden Devlet Güvenlik Mahkemelerine ve son olarak HSK kararıyla kurulan TMK’ya özgülenmiş ağır ceza mahkemelerine kadar uzanan bir özel statü yargılama rejimi söz konusudur. Bu da sistemin hukuksal olarak karakterini belirleyen temel bir unsur, temel bir faktör haline tarihsel süreç içerisinde geldi. Bu mahkemeler düşman ceza hukuku anlayışını hukuksuzlaştırmakta özellikle Kürt meselesi bağlamında siyasal muhalefeti ve hak ve özgürlük taleplerini kriminalize etmektedir. O nedenle kaldırılmasını öneri olarak sunduk.”
‘OHAL KHK’ları gözden geçirilmeli’
“Bir diğer başlığımız 15 Temmuz darbe girişim sonrası ilan edilen o hal sürecinde çıkarılan 32 kanun hükmünde kararname mecliste kanunlaştırılarak kalıcı hale getirilmiş. Anayasa Mahkemesi’nin denetiminden kaçırılan kararlarıyla anayasal yargı fiilen devre dışı bırakılmış. Bu süreçte yüz binlerce kişi kamu görevinden çıkarılmış. Çok sayıda kurum kapatılmış, Kürt dili ve kültürü alanında çalışan dernek ve kurumlar insan hakları uluslararası, sendikalar, barış için akademisyenler ağır hak kayıtlara uğramıştır. İrtibat, iltisak gibi tanımsız muğlak kavramlar sivil ölümlere varan sonuçlar üretmiştir. Normalleşmek için OHAK KHK’larımım tüm sonuçlarıyla birlikte gözden geçirilmesi gerekiyor. Temel hakları aykırı hükümleri yürürlükten kaldırılmalıdır.
Darbe ile ilgisi olmayan kamu görevleri iade edilmelidir. 7145 sayılı kanunla sürüklenen olağanüstü rejim sona erdirilmelidir. Etkili yeniden yargılama ve iade mekanizmaları işletilmesi en azından bu öneriniz bağlamında zorunlu görülmektedir. Bir diğer önerimiz belki de yani komisyonun da varlığını teyit şeylerinden biri olarak tanımladığınız dil ve kültür alanında yasal ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır yönünde. Kürt sorunu özünde bir eşit yurttaşlık ve ana dili kültürü kültür hakkı meselesidir. Kürt halkının ana dili eğitim ve öğrenim hakkının, kültürel devamlığını kolektif olarak sağlayacak güvencelerin hukuk ve anayasa zemininde tanınmamış olması çatışma zeminini sürekli yeniden üretmiştir. Bu nedenle ana dili hakkı anayasal güvence altına alınmalıdır. Ana dilinde eğitim hakkı okul öncesinden üniversiteye kadar tanınmalıdır.”
Kürtçe ve yok sayılan diller vurgusu
“Seçmeli Türkçe derslerinin engellerden arındırılarak yaygınlaştırılması sürecin en kritik psikolojik ve sosyolojik eşiklerinden biri olacak. Kürtçe ve yok sayılan tüm diller bu ülkenin ortak kültürel mirasının vazgeçilmez parçası olarak görülmeli. Medya ve yayıncılık alanındaki erişim engelleri ve baskılar sona erdirilmelidir.”
‘Kayyım rejimi lağvedilmeli’
“Bir diğer önerimiz kayyım rejimi lağvedilmelidir. Kürt meselesinin ve daha genel anlamda demokratikleşme krizinin temel sebeplerinden biri 2016’dan bu yana yürütülen kayyum politikası Kürt halkının seçme seçilme hakkını fiilen ortadan kaldırmış, demokratik yerel yönetim iradesine ağır bir darbe vurmuştur. Anayasanın 127. maddesi yalnızca görevleri nedeniyle suç isnadı bulunan belediye başkanlarının geçici olarak görevden alınabileceğini düzenlemesine rağmen 674 sayılı kanun hükmünde kararname ile getirilen geniş kayyum yetkileri Açıkça anayasaya aykırıdır. Bu anayasaya aykırılık durumunda ortadan kaldırılması gerektiğini savunmaktayız.”
‘Eşit yurttaşlık yasası çıkarılmalı’
“Bir diğer önerimiz eşit yurttaşlık ve ayrımcılıkla mücadele yasası ihdas edilebilir. Barış ve demokratik toplum sürecinin en önemli kazananlarından birisi herkesin kendisini eşit yurttaş olarak görebileceği hukuki ve siyasi zeminin inşası olmalıdır. Bu kapsamda etnik köken, dil, inanç, cinsiyet ve benzeri temelli ayrımcılık en net İfadelerle yasaklanmalıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ek 12 No’lu protokol ve diğer uluslararası belgelerle uyumlu kapsamlı bir eşit yurttaşlık ve ayrımcılıkla mücadele yasası çıkarılmalıdır.”
‘Kadınlar barışın kurucu öznesidir’
“Bir diğer önerimiz toplumsal cinsiyet eşitliği ve cinsiyet özgürlükçü perspektif bu süreçte geliştirilmelidir. Barış ve demokratik toplum süreci ancak cinsiyet özgürlükçü bir perspektifte kalıcı hale gelebilir. Kadınlar sadece çatışmanın mağduru değil barışın kurucu öznesidir. Bu nedenle barış sürecinin müzakere, anlaşma, uygulama ve izleme aşamalarına kadınlar eşit ve etkin katılmalıdır. Merkezi ve yerel düzeyde tüm kurul ve yapılarda en az yüzde 50 kadın temsiliyeti ve eş başkanlık yasal güvenceye kavuşturulmalıdır. İstanbul Sözleşmesine yeniden taraf olunmalı. 6284 sayılı kanun etkin uygulanmalı. Aile, ceza, çalışma ve sosyal güvenlik mevzuatı kadınların ekonomik bağımsızlığını ve şiddetten uzak yaşam hakkını güçlendirecek şekilde reforme edilmelidir. Bir diğer önerimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmalıdır.”
‘AİHM kararları uygulanmalı’
“Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Kobane davası tutukluları, Kavala davası, Şerafettin Can Atalay ve Gezi dosyaları, Öcalan ve Gurban grubu kararları başta olmak üzere birçok kritik kararda bu bağlayıcılığın fiilen yok sayıldığı görülmektedir. Barışın toplumsallaşması ve adalet duygusunun onarılması için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarının istisnasız uygulanması, bireysel ve genel önlemlerin hızla ele alınması elzemdir. Bu yalnızca hukukun gereği değil, mevcut sürecin toplumsal meşruiyetin de şartıdır. Bir diğer önemli önerimiz pratik tedbirler bağlamında güvenlikçi dil ve idari pratiklerle derhal vedalaşılmalıdır. Barış ve demokratik toplum sürecinin başarıya ulaşması için sadece yasalar değil dil ve idare pratiği ile değişmelidir.”
‘Faili meçhul cinayetler aydınlatılmalıdır’
“Terör, af, mahkum, gibi damgalayıcı, dışlayıcı kavramlar yerine dünya örneklerinde olduğu gibi geçiş dönemi adaleti, toplumsal yeniden entegrasyon, barış ve uyum düzenlemeleri gibi kapsayıcı kavramlar kullanılmalıdır. Bir başka önerimiz hakikat, adalet, barış kültürü ve sosyal adalet sağlanmalıdır. Çatışmalı yıllar boyunca adalet duygusu ağır yara alır. Bunun giderilmesi için göz altında kayıpların akıbeti açıklanmalı. Faili meçhul cinayetler aydınlatılmalıdır. Boşaltılan köylere güvenli geri dönüşler sağlanmalı ve güncel değerler üzerinden tazminatları ödenmelidir.”
‘Koruculuk kaldırılmalı’
“Köy koruculuğu sisteminin kaldırılması ve korucuların sivil alanlarda istihdamı hakikat ve adalet çalışmalarının temel başlıkları olmalıdır. Öteki yandan savaş politikalarına harcanan devasa kaynakların çatışmasızlık döneminde kırsal kalkınmaya, mayınlı arazilerin temizlenmesine, ekolojik ve adil kalkınma programlarına aktarılması sosyal adalet için zorunludur.”
‘Kürt olgusunun’ tanınması
“Çerçeve raporumuz bağlamında son sözümüz hukuk kapısından içeri giren barıştır. Sunduğumuz çerçeveyi sadece kendi politik programımızın bir gereği olarak değil, Türkiye’nin demokratik geleceği için zorunlu bir hukuki ve siyasi mimari olarak görüyoruz. Kürt olgusunun ve Kürt halkının hukuk düzeni içinde açık ve eşit tanınması, silahlı çatışma döneminin barış ve demokratikleşme yasalarıyla kapanması, demokratik entegrasyonun hayata geçirilmesi, sadece Kürt halkı için değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti niteliği içinde Bir kazanım olacak. Komisyonumuz Cumhuriyetin yüzyılında Kürtleri Cumhuriyeti hukuk kapısından dahil eden barışın ve demokratik toplumun kurucu adımını atma imkanına sahiptir. Kalıcı barış için adım atmak tekçiliğin değil çoğulculuğun, otoriterliğin değil demokrasinin, ayrışmanın değil bir arada yaşamın çatısı olan demokratik Cumhuriyeti hep birlikte inşa etmek Türkiye’nin yüzyılını barışın özgürlük, demokrasinin ve halkların kardeşliğinin temelleri üzerinde kurmak bugün hepimizin sorumluluğundadır.”



