• Ana Sayfa
  • Ekoloji
  • Dersim’de kayyım kaygısı: Ormanlarımızı ve nehirlerimizi koruyoruz

Dersim’de kayyım kaygısı: Ormanlarımızı ve nehirlerimizi koruyoruz

Munzur Çevre Derneği Üyesi Özkan Arslan yaşam alanlarına sahip çıktıklarını belirterek İlke TV’ye açıklamalarda bulundu.

Dersim’de kayyım kaygısı: Ormanlarımızı ve nehirlerimizi koruyoruz
Dersim’de kayyım kaygısı: Ormanlarımızı ve nehirlerimizi koruyoruz
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 30 Kasım 2024 14:01

Dört bir yanı HES’lerle çevrilip 170 maden projesinin devreye konulmak istendiği Dersim’e kayyım atanması, kentin doğasına dair kaygıları büyüttü. İlke TV’ye açıklamalarda bulunan Munzur Çevre Derneği Üyesi Özkan Arslan, kayyım atamalarının tesadüf olmadığını söyledi ve “ormanlarımızı ve nehirlerimizi koruyoruz” dedi.

Ormanları, meraları, vadileri ve akarsuları ile eşsiz bir doğal zenginliğe sahip olan Dersim coğrafyası, son yıllarda rant ve kar hırsıyla gözlerini buraya diken şirketlerin hedefinde.  Kentin doğası barajlar, hidroelektrik ve rüzgar enerji santrallerinin yanı sıra madencilik faaliyetleri ile adeta kıskaca alınmış durumda.

Doğaları tahrip edilip büyük bir ekolojik tahribatla yüz yüze kalan kent sakinlerinin kimi inançsal ve kültürel mekanları da bu saldırılardan zarar gördü.

Bunun son örneği ise, Munzur Gözeleri. 2003 yılında “1’inci derece doğal sit alanı” olarak tescillenen bölgenin statüsünün, yakın zamanda “2’nci derece sit alanına” dönüştürülmesiyle yapılaşmanın da önü açılmış oldu. Bu karara dönük yargısal itirazlar devam ederken Dersim Belediyesi’ne kayyım atanması, kentin doğasını hedef alan diğer projelere dair kaygıları büyüttü.

Munzur Çevre Derneği Üyesi Özkan Arslan, kaygı duymalarının nedenini İlke TV’ye anlattı.

‘Tesadüf değil’

Arslan, AK Parti iktidarının çevre politikaları kapsamında, Dersim’e kayyım atanmasının nedenini ise şöyle açıkladı:  “Dersim’in dört bir yanı HES’lerle çevrilmiş durumda. 170 tane maden projesi var, hepsi yapım aşamasında. 1’inci sit alanı olan Munzur Vadisi, 2’nci sit alanına dönüştürülüp yapılaşmaya, yani çeşitli mesela, direkt yapılaşmaya açmayacaklarını söylüyorlar ama su kapasitesinin artırılması, işte ahşap yapıların çoğaltılmasıyla vs… doğaya dokunmanın önünü açtılar aslında. Tam bunun üzerine kayyımın atanması da yani bence çok tesadüf olmadı. Kayyım esasen doğaya, dağlara, nehirlere, buradaki yaşam alanlarımıza atandı diye düşünüyoruz.”

Arslan, yürütülen doğa talanına karşı kentte çok ciddi bir bilinç ve duyarlılık oluştuğuna da dikkat çekti.  Bu konuda “Eskiden avcılık yapılıyordu ama şu an avcılık yapılmıyor. Geçmişte insanlar çok ormana zarar verirdi ama bugün biz ormanlarımızı, nehirlerimizi koruyoruz” ifadelerini kullandı.

‘Enerji üretilmesine değil, talana karşıyız’

Arslan, enerji üretilmesine değil, doğanın talan edilmesine karşı olduklarını da vurguladı ve şunları belirtti: Biz bir baraj yapılmasın ya da bir yerde enerji üretilmesin demiyoruz. Bir akarsu üzerine onlarca baraj yapamazsınız. Oranın can suyunu kesemezsiniz ya da biz bütün her şeye karşı değiliz. Yani çevrecilik böyle bir şey değil. Ama siz doğayı tamamen ortadan kaldırıyorsunuz ve biz başta da belirttiğim gibi bu insanı, doğasıyla birlikte yok etme projesidir.

‘Herkes yaşam alanına sahip çıkmalı’

Ekoloji mücadelesinde ortaklaşmanın önemi üzerinde duran Arslan,  “Çevre mücadelesi de aslında bütünsel olarak baktığımızda diğer mücadelelerin bir parçası. Yani Karadeniz’den tutun da Ege’ye kadar, İç Anadolu’dan tutun Diyarbakır’a kadar yani her yerde doğaya da insana da hayvana da kadına da saldırı var. Bu saldırıları boşa çıkarmamızın yolu birleşmek mücadele etmektir. Bu yüzden herkesin kendi yaşam alanına, coğrafyasına sahip çıkması gerekiyor. Bu sisteme karşı da mücadele etmesi gerekiyor” dedi.