• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Devlet Bahçeli’nin sözleriyle tartışılan Lübnan ve Irak modelleri nedir?

Devlet Bahçeli’nin sözleriyle tartışılan Lübnan ve Irak modelleri nedir?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanı yardımcılarının biri Kürt, biri Alevi olsun” önerisinin ardından Lübnan ve Irak’taki modeller tartışılmaya başlandı. Peki bu modeller nedir?

Devlet Bahçeli’nin sözleriyle tartışılan Lübnan ve Irak modelleri nedir?
Devlet Bahçeli’nin sözleriyle tartışılan Lübnan ve Irak modelleri nedir?
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 22 Temmuz 2025 14:44
  • Güncellenme: 22 Temmuz 2025 14:45

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Cumhurbaşkanı yardımcılarının biri Kürt, biri Alevi olsun” sözleri Türkiye’de “Lübnan modeli” tartışmalarına yol açtı. Farklı mezhepler arasında uzlaşı arayışını amaçlayan bu model günümüzde Lübnan’ın kronik sorunlarının temel nedenlerinden biri olarak gösteriliyor.

DW Türkçe‘nin haberinde yer alan bilgilere göre Lübnan’ın bugünkü siyasi yapısı ise büyük oranda pek çok Ortadoğu ülkesi gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasıyla şekillenmişti. Osmanlı yönetiminde yarı özerk bir bölge sayılabilen Lübnan topraklarında çok sayıda dini ve etnik gruplar (Maruniler, Dürziler, Sünniler, Şiiler gibi) kendi cemaat yapıları içinde yaşadı.

Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesiyle Lübnan Fransız mandası altına girdi. Pek çok tarihçiye göre Fransızlar Maruni Hristiyanları kayırarak siyasi yapıyı şekillendirdi ve 1926’da Lübnan Cumhuriyeti anayasasını oluşturdu. Bu dönemde mezhepsel temsiliyetin temelleri atıldı.

Lübnan, 1943’te ise Fransa’dan bağımsızlığını kazandı. Ulusal Pakt ile mezhepsel güç paylaşımı resmileşti.

Bir dönem “Doğu’nun Paris’i” olarak anılan ülke çok etnikli ve mezhepli yapısının getirdiği gerilimleri uzun süre taşıyamadı ve 1975-1990 yılları arasında iç savaşa sürüklendi. Mezhepsel dengesizliklerin yanı sıra 1967 Arap-İsrail Savaşı sonrası Lübnan’a göç eden Filistinli mültecilerin sayısının artması da demografik ve güvenlik dengelerini bozdu.

Kanlı ve uzun iç savaşın ardından 1989 yılında Suudi Arabistan’ın Taif şehrinde imzalanan Taif Anlaşması ile mezhepler arasında daha adil bir güç paylaşımı sağlanması hedeflendi. 1943’teki paylaşımda değişiklikler yapıldı.

Anlaşma temelde ileriki yıllar için mezhepçiliğe dayalı siyasi sistemden aşamalı olarak laik bir yapıya geçiş hedefi belirlerken bu hedef günümüze kadar tam olarak gerçekleştirilemedi ve mezhepçilik Lübnan siyasetinin temel unsuru olmaya devam etti.

Lübnan modeli: Konfesyonalizm

Peki büyük tepkiyle karşılanan ve Türkiye için tehlikeli bulunan Lübnan modeli nedir?   Lübnan modeli, diğer adıyla “konfesyonalizm” Lübnan’ın çok dinli ve çok mezhepli toplum yapısına uygun olarak geliştirilen bir siyasi sistem olarak biliniyor.

“Parlamenter Demokratik Cumhuriyet” rejimiyle yönetilen Lübnan’da demokrasi siyasi parti veya ideoloji temelinde değil, din ve etnik grup temelinde yürütülüyor. Bu sistem siyasi makamların dini ve mezhepsel gruplar arasında nüfus oranlarına göre paylaştırılmasını öngörüyor.

1943’teki Ulusal Pakt’a dayanıyor

Bugün “Lübnan modeli” olarak da anılan bu yapının temeli 1943’te bağımsızlık sırasında oluşturulan Ulusal Pakt’a dayanıyor.  Bu pakt, Lübnan’ın dini ve etnik çeşitliliğini yönetmek için güç paylaşımını düzenlemeyi amaçlıyor ve görevler şu şekilde dağıtılıyor:

“Cumhurbaşkanı: Maruni Hristiyan, Başbakan: Sünni Müslüman, Meclis Başkanı: Şii Müslüman, Parlamento: Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında 6/5 oranında temsil.”

İç savaş sonrasındaki Taif anlaşması ile bu dengede bazı değişiklikler yapıldı. Maruni Hristiyan olan Cumhurbaşkanı’nın yetkileri kısıtlanarak yürütme gücünün Sünni Müslüman olan Başbakan ve Bakanlar Kurulu arasında daha fazla paylaştırılması öngörüldü.

Ayrıca Meclis’teki sandalye dağılımı eşitlenerek daha önce Hristiyanların lehine olan (6/5) milletvekili dağılımı; Müslümanlar ve Hristiyanlar arasında eşit (50/50) olarak paylaştırıldı. Ancak her iki tarafın kendi içindeki mezhepsel dağılımı korundu. Meclis Başkanlığı ise Şii Müslümanlara verildi ve yetkileri artırıldı.

18 farklı dini inanç ve mezhep bulunuyor

Bu sistem, farklı dini grupların bir arada yaşamasını sağlamak ve iç çatışmaları önlemek amacıyla tasarlanmış olsa da Lübnan’daki etnik ve mezhepsel dengelerin hassasiyeti nedeniyle sıklıkla siyasi tıkanıklıklara ve çatışmalara yol açıyor.

Ortadoğu’nun en karmaşık demografik yapılarından birine sahip olan ülkede resmi olarak tanınan 18 farklı dini inanç ve mezhep bulunuyor.

Siyasi mevkiler için getirilen mezhepsel kotalar zaman zaman hükümet kurma süreçlerini uzatıyor ve siyasi krize yol açıyor. Mezhepsel temsiliyetin kurumsallaşması ulusal kimliği zayıflatırken, dış müdahalelere de zemin hazırlıyor ve Lübnan’ı bölgedeki diğer ülkelerin rekabetine de açık hale getiriyor.

Mezhepsel sistem ayrıca yolsuzluk ve kaynakların kötü yönetimine de yol açıyor ve bu nedenle ülkede 2019’dan itibaren ekonomik çöküşü derinleştirdiği belirtiliyor.

Irak’ta nasıl bir sistem var?

Bahçeli’nin de açıklamasında yer verdiği Irak’taki siyasi sistem ise Lübnan modeline benzer şekilde mezhepsel ve etnik temelli bir güç paylaşımı esasına dayanıyor ve “muhassasa” (kota) sistemi olarak adlandırılıyor.

2003 ABD işgali sonrası kurulan bu sistemle Irak’ın çok kimlikli yapısı (Şii Araplar, Sünni Araplar, Kürtler ve diğer azınlıklar) dikkate alınarak siyasi pozisyonlar demografik oranlara göre dağıtılıyor. Bu doğrultuda Irak’ta 2005 yılından beri Cumhurbaşkanı Kürt, Başbakan Şii Arap, Meclis Başkanı ise Sünni Arap oluyor.

Ancak bu sistem de yolsuzluk, mezhepsel rekabet ve dış müdahaleler nedeniyle yoğun şekilde eleştiriliyor.

Lübnan ve Irak modellerinin birbiri ile pek çok benzerliği ve farklılığı bulunurken özellikle mezhepsel rekabet nedeniyle hükümet kurma süreçlerinde uzun süren anlaşmazlıkların yaşanması öne çıkan bir ortak özellik. Lübnan’da 2014-2016 cumhurbaşkanlığı krizi, Irak’ta ise 2022’de hükümetin bir yıl boyunca kurulamaması buna örnek olarak gösteriliyor.

Bu iki sisteme yapılan eleştirilerin bir odağı da yolsuzluk konusunda. Her iki sistemde de mezhepsel elitlerin devlet kaynaklarını kendi grupları lehine kullanarak yolsuzluk ve kayırmacılığı körüklediği belirtiliyor.

Devlet Bahçeli ne demişti?

Gazeteci İsmail Saymaz, Halk TV’de Bahçeli’nin birkaç ay önce MHP milletvekilleriyle yaptığı kapalı bir toplantıda “Cumhurbaşkanı’nın iki yardımcısı olsun, biri Kürt, diğeri Alevi olsun” dediğini duyurmuştu.

İç siyasette büyük etki yaratan bu haber, çeşitli isimler ve kesimler tarafından Lübnan modeli ile karşılaştırılmıştı.

Devlet Bahçeli ise üç günlük suskunluğunun ardından dün akşam yazılı açıklama yaparak haberdeki ifadeleri doğrulamış ve “Türkiye’mizi yoran, yıpratan, enerjisini çalan, fahiş mahiyetli sosyal ve ekonomik maliyetlere neden olan etnik ve mezhep temelli dayatmalara karşı Terörsüz Türkiye’nin adım adım ilerlediği bir dönemde, iki Cumhurbaşkanı Yardımcısından birisinin Alevi, diğerinin de Kürt olabileceği değerlendirilmiştir” demişti.

Bu fikri Irak ve Lübnan’daki uygulamalara benzeterek eleştirenlere de sert tepki gösteren Bahçeli, “Bu fikri ve siyasi teklifi Lübnan’la ilişkilendirmek bir defa çarpıtma ve samimi bir düşünceyi kasten saptırmadır. Türkiye’yi, Lübnan veya benzeri bir başka ülkenin karmaşık ve kaotik istikrarsız yapısına çevirmeye gücü yetecek, buna cesaret ve teşebbüs edecek hiç kimse olamaz, olamayacaktır” dedi.

Bahçeli’nin sözlerine olumlu ve olumsuz tepkiler 

Bahçeli’nin önerisi, Türkiye’nin üniter yapısına zarar verebileceği, mezhepsel ve etnik ayrışmayı körükleyeceği ve Lübnan’ın istikrarsız siyasi modelini Türkiye’ye taşıyacağı endişeleriyle siyasetçiler ve farklı kesimlerce eleştirildi.

İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu, Bahçeli’nin önerisine sert tepki göstererek “Bu, Türkiye’yi Lübnanlaştırmak ve Cumhuriyetin üniter yapısını mezhep ve etnisiteye göre parçalamaktır” dedi.

DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan ise “Neden cumhurbaşkanı da Kürt olmasın?” diye sorarak “Biz yönetime adayız, önümüzdeki dönem siyasi denklem neye müsait olur onu bilmem ama ülkemizde bulunan bütün renklerin yönetimde yer alması kıymetlidir, değerlidir” dedi.

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu “Bunu bir sistem olarak teklif ediyorsa çok tehlikeli. Asla doğru görmem. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının eşitliği kavramını bozar. Ve tersinden okursanız da şu anlama gelir: Bir Kürt ve Alevi cumhurbaşkanı olamaz” diye konuştu. (DW Türkçe)