• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Diyanet’ten nafaka fetvası: 3 aydan fazlası ‘caiz değildir’

Diyanet’ten nafaka fetvası: 3 aydan fazlası ‘caiz değildir’

Türk Medeni Kanunu’na göre evlenip boşanmış bir kadının sürekli nafaka alması, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından dinen caiz görülmüyor.

Diyanet’ten nafaka fetvası: 3 aydan fazlası ‘caiz değildir’
Diyanet’ten nafaka fetvası: 3 aydan fazlası ‘caiz değildir’
Şirin Bayık
  • Yayınlanma: 2 Ekim 2024 15:59

Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından 2021 yılında faaliyete geçirilen ‘Alo 190 Fetva Hattı’nın nafakaya ilişkin sorulara verdiği yanıt, kadınların nafaka hakkına kısıtlama getiriyor. Fetvaya göre, boşanan kadın en fazla 3 ay nafaka alabiliyor, devamı ise caiz görülmüyor.

Boşanan kadına ‘iddet’ kısıtlaması

Fetva hattını arayan yurttaşlar, Dini Soruları Cevaplandırma Komisyonu’ndan, boşanmış kadının sürekli nafaka almasının caiz olmadığı yanıtını alıyor. Alo 190 Fetva Hattı’na göre, kadın iddet müddeti boyunca nafaka alabilirken, sonrasında devam ettirilen nafakanın caiz olmadığı bilgisi veriliyor. Bir fıkıh kavramı olan iddet, boşanmış veya eşi ölmüş kadının yeni bir evlilik yapabilmek için beklemek zorunda olduğu süreyi ifade ediyor. Bu da boşanma durumunda 3 aylık bir süreyi kapsıyor.

Alo 190 Fetva Hattı: Sadece 3 ay boyunca nafaka alabilir

Konuya ilişkin aradığımız Fetva Hattı, kadınların boşanmaları durumunda ne kadar süre nafaka alabilecekleri sorusuna, “Eğer kadın evlilikte mehir aldıysa, boşanma durumunda erkekle bir bağı kalmadığı için sadece iddet dönemi boyunca yani 3 ay boyunca nafaka alabilir. Gerisi caiz değildir. Eğer mehir almamışsa, bunu da talep edebilir” yanıtını veriyor.

Fidan: Resmi kanallar üzerinden yapılan gayri resmi bir teşvik

Türk Medeni Kanunu ile kadının nafaka hakkının garanti altına alınmasına rağmen, resmi kurumlar aracılığıyla bu hakkın kısıtlanmasına dair teşvik edilmesini, Müslüman feminist aktivist Kadriye Aysel Fidan İlke TV’ye değerlendirdi. Fidan, fetvayı resmi kanallar üzerinden yapılan gayri resmi bir teşvik olarak değerlendirdi ve şöyle dedi: “Sosyal, laik bir hukuk devletinde yaşıyoruz. Diyanet İşleri de bu mekanizma içinde yer alıyor. Ancak şöyle bir durum var; bir yandan anayasal bir yönetim varken, diğer yandan Diyanet’in fetvaları var. Bu noktada ilk sıkıntı burada başlıyor. Tanımlanan haklara rağmen, öngörülen problemler ve bunlara ilişkin düzenlemeler, mücadele geçmişi ve elde edilen kazanımlarla, Diyanet içindeki tartışmalar paralel ya da destekleyici değil. Aksine, yeni dezavantajlarla yeni krizlerin oluştuğu bir zemine doğru evriliyor. Yani nafaka bir hak olarak tanımlanıyor, ancak Diyanet bunu laik hukuk devletinde sınırlandırmaya dair vatandaşı teşvik eden bir pozisyonda duruyor. Bu resmi bir teşvik değil ama resmi bir kanal üzerinden yapılan bir teşvik.”

Müslüman feminist aktivist Kadriye Aysel Fidan

‘Hukukun üstünlüğü bir kenara atılıp, inanç araçsallaştırılıyor’

Fidan, Müslüman inanç grubu üzerinde hukukun üstünlüğünün göz ardı edilip, inancın araçsallaştırıldığını belirterek, siyasi iktidarın ideolojisine paralel bir şekilde dezavantajlı grupların kaybettirilmesine yönelik bir adım olarak gördüğünü ifade etti. Ayrımcılığı yeniden üreten bir sistemin sürdürüldüğünü vurgulayan Fidan, “Dini bir saikle, dini araç haline getirerek, kişinin elindeki hakkı çalan ya da gasp eden bir pozisyon yaratılıyor” dedi.

Anayasa ile kadınlara tanınan nafaka hakkının, bir devlet kurumu eliyle kısıtlanmasını manevi şiddet olarak değerlendiren Fidan, fetva ile dezavantajlı durumdaki kadınların sosyal ölüme itildiğini de belirtti. “Diyanet bir fetva verdiğinde ya da bir öneride bulunduğunda, aslında kişiye ‘Senin hakların var ama artık Allah’la arandadır’ diyor. Bu, olaya manevi bir boyut katarak manevi şiddete dönüştürüyor. Kadını, dini referans göstererek vicdanı ile baş başa bırakan bir duruma sokuyor. Yani inanç, hakkın erişimine engel olarak sunuluyor. Bu, pek çok kadının boşanma sonrasında yoksulluğa itilmesine, yaşamlarını idame ettirmekte zorlanmasına ve sosyal ölüme terk edilmesine kadar varan bir durum” dedi.

‘3 aylık süre, kadını boşanmaktan caydıran bir unsur’

Bu fetva ile boşanmak isteyen ancak ekonomik bağımlılığı olan kadınlar için caydırıcı bir unsur oluşturulduğunu söyleyen Fidan, “Ekonomik şiddet, patriyarkayı bu ekonomik kriz ve yoksulluk döneminde yoğun bir şekilde etkiliyor. ‘Param olursa boşanabilirim, kendimi geçindirebilirim’ diyen bir kadına üç ay gibi kısa bir süre olanak tanımıyor. Bu süre, yeni bir düzen kurmak için yeterli değil” dedi.

‘Diyanet’le olan mevcut ilişkisi neticesinde, siyasi iktidarın ideolojik yansıması’

Kadınların, bu fetva ile manevi ve ekonomik şiddet arasında bırakıldığını belirten Fidan, iki seçeneğin de zorlayıcı olduğunu ifade etti. Ayrıca fetvanın, Diyanet İşleri Başkanlığı ile siyasi iktidarın politikalarından kaynaklandığını vurguladı. “Biz şeriatla değil hukukla yönetilen bir ülkeyiz. Dolayısıyla Diyanet’in verdiği fetvaların takip edilmesi zorunlu değil” diyerek Diyanet’in ülkedeki pozisyonunu değerlendirdi. “Şu an siyasi iktidarla olan yakın ilişkisi nedeniyle politikalar hızla şekilleniyor. Daha farklı bir yapı olsaydı, fetvalar insan hakları temelinde olabilirdi” şeklinde konuştu. Fetva hattını arayan kadınlara öneride bulunan Fidan, “Bu süreçte vicdan ile din arasında kaldığınızda bunun bir yıldırma sürecinin parçası olduğunu hatırlamanızı öneririm” dedi.