• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Diyarbakır’da 328 STK’den ‘amasız ve fakatsız barış’ çağrısı

Diyarbakır’da 328 STK’den ‘amasız ve fakatsız barış’ çağrısı

Bölgede faaliyet gösteren 328 sivil toplum kuruluşu, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde yayınladıkları ortak bildiri ile savaşların sona erdirilmesi ve Kürt meselesinin barışçıl yollarla çözülmesi için tüm aktörlere sorumluluklarını yerine getirme çağrısında bulundu.

Diyarbakır’da 328 STK’den ‘amasız ve fakatsız barış’ çağrısı
Diyarbakır’da 328 STK’den ‘amasız ve fakatsız barış’ çağrısı
Ömer Çelik
  • Yayınlanma: 1 Eylül 2024 12:28
  • Güncellenme: 1 Eylül 2024 12:32

Bölgedeki 328 sivil toplum kuruluşu (STK), Diyarbakır Şeyh Said Meydanı’nda 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle ortak bir açıklama yaparak, “barış için amasız ve fakatsız artık yeter diyoruz” sözleriyle savaşların ve şiddetin son bulması, Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik yollarla çözülmesi için tüm ilgili taraflara çağrı yaptı.

Açıklamada, insanların en temel amacının güven içinde ve onurlu bir yaşam sürmek olduğu vurgulanırken, barış hakkının evrensel bir insan hakkı olduğu ifade edildi. STK’ler, uluslararası toplumun gözleri önünde devam eden savaşlar ve şiddet olaylarının milyonlarca insanın yaşamını tehdit ettiğini ve özellikle kadınlar ile çocukların bu durumdan en çok etkilenen kesimler olduğunu belirtti. Barışın Türkiye’nin en önemli ve öncelikli gündemi olması gerektiğine dikkat çekilen bildiride, Kürt meselesinin çözümüne yönelik yeni bir irade oluşturulması çağrısı yapıldı.

328 STK adına Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren tarafından okunan bildiride şu ifadelere yer verildi: 

İnsanların en temel amacı; korkudan uzak, güven içinde ve onurlu bir şekilde yaşamaktır. Savaşların olmadığı bir dünyada, barış içinde yaşamak temel bir insan hakkıdır.

Birleşmiş Milletler Örgütü’nün kuruluş antlaşması ve temel belgelerine göre uluslararası toplumun temel görevi dünyada ve toplumlar arasında barış ve güvenliği sağlamaktır. Ancak uluslararası toplumun gözleri önünde dünyanın birçok yerinde savaşlar, çatışmalar ve şiddet olayları bütün acımasızlığı ve yıkıcılığıyla devam etmektedir. Sadece son 10 ayda Filistin’de gerçekleşen saldırılarda 40 binin üzerinde insan yaşamını yitirmiştir. Saldırılardan her zaman olduğu gibi en çok etkilen kadın ve çocuklar olmuştur.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen yaşanılabilir bir dünya için savaşlara karşı barış hakkımızı ısrarlı şekilde savunmaya devam etmeliyiz.

Savaş, çatışma ve şiddetin yarattığı yıkımı ve acıyı fazlasıyla yaşamış bir toplum olarak, barışın önemini çok iyi bilmekteyiz. Geçmiş yıllarda Kürt Meselesi’nin demokratik çözümüne yönelik başlatılan ve toplumun önem atfederek desteklediği süreçler, maalesef toplumsal beklentiler doğrultusunda neticelenemedi. Yeniden başlayan çatışmalar, operasyonlar ve şiddet olaylarına rağmen, toplumun tüm kesimlerinde; barışı önceleyen, diyalog ve müzakereyi esas alan bir çözüm sürecine dair beklenti ve umut hala güçlü şekilde varlığını korumaktadır.

Nitekim şubat ayında Diyarbakır’da bir araya gelen bölgemizdeki sivil toplum, meslek ve iş örgütlerinin  temsilcileri; Kürt Meselesi’nde yeniden çözümü tartışmış ve bu konuda toplumsal beklentilerle paralel önemli tespitler ve sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Ülkedeki demokratik gelişim konusundaki sıkışmışlığın ve yaşanan ekonomik krizlerin, Kürt Meselesi’nin çözümsüzlüğündeki ısrarla ve devam eden güvenlikçi politikalarla doğrudan ilintili olduğu tespiti yapılarak; yeni bir çözüm iradesinin oluşması gerektiği,silahların susması, aktörlerin rollerinin önündeki engellerin kaldırılması ve özellikler TBMM’nin bu can yakıcı meselenin çözümü konusunda sorumluluk üstlenmesi çağrısı yapılmıştır.

On yıllardır süre gelen şiddetin, silahın, operasyonların ve güvenlikçi yaklaşımların Kürt Meselesi’ni çözmekten ziyade derinleştirdiği, güvenlikçi politikalarda ısrarın da toplumsal barışa ve birlikte yaşam iradesine zarar verdiği fazlasıyla deneyimlenmiştir.

Son günlerde birçok kentte düğünlerin basılması, Kürtçe parçalar eşliğinde halay çekenlerin örgüt propagandası iddiası ile gözaltına alınması, tutuklanması ve cezalandırılması; Kürt Meselesi bağlamında çözümü, kollektif sosyal ve siyasal haklar içinde tanımlamaktan kaçınan ve salt “bireysel hak ve özgürlüklerin” tanınması olarak geçmişten bugüne yorumlayan ve gören anlayışın ne kadar yanıldığını bir kez daha göstermiştir.

İmzacı kurumlar olarak barış için amasız ve fakatsız artık yeter diyoruz. Barışın Türkiye’nin en önemli ve öncelikli gündemi olması  gerektiğini, bu nedenle barışın yeniden konuşulduğu bir sürecin inşa edilmesi için tüm sorumlular ile temasa geçmeyi topluma ve ülkeye karşı bir görev ve sorumluluk olarak görmekteyiz.

Bu çerçevede haklı ve güçlü bir şekilde Kürt Meselesi’nin barışçıl ve demokratik çözümüne  yönelik çatışmasızlık ortamının sağlanması için tüm aktörleri, toplumsal ve siyasi dinamikleri üzerine düşen sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye bir kez daha davet ediyoruz.