Doğanın dokunulmazlığı kaldırılıyor (1)
Mehmet Horuş 27 Ekim 2025

Doğanın dokunulmazlığı kaldırılıyor (1)

1 Ekim’de açılan yeni yasama yılında Milli Parklar Kanunu, Çevre Kanunu, Kara Avcılığı Kanunu’nu kapsayan değişiklik teklifi TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu’nda kabul edilerek TBMM Genel Kurulu’na gönderildi. Teklif, yasalaşırsa doğal varlıklarımızı korumaya dönük temel kanunlardaki koruma kalkanı delik deşik olacak. Ayrıca koruma çalışmalarını yürüten kamu kurumu olan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü (DKMP)’nün yapısı, piyasanın hizmetine koşulacak hale getiriliyor.

Ekoloji hareketleri, korunan alanların koruma statülerinin aşınmasına bir süredir tanıklık ediyor. Kazdağları Milli Parkı ve altın madenciliği davaları, Munzur Vadisi Milli Parkı ve yöredeki maden ruhsatları, HES’ler, GES’ler, Hatila Vadisi Milli Parkı ve Cerattepe davası, Marmaris Milli Parkı ve Sinpaş davalarındaki tartışmalar ilk akla gelenler. Sinop’ta kurulmak istenen nükleer santral için kamuoyunun bildiği gibi, Danıştay’daki davaya sunulan bilirkişi raporunda korunan alanlar nedeniyle yer seçiminin uygun olmadığı yönünde görüş bildirildi. Yörede Hamsilos Tabiat Parkı, Sarıkum Tabiat Koruma Alanı, Aksaz Sazlıkları Sulak Alanı, Bozburun Yaban Hayatı Geliştirme Sahası bulunuyor. İğneada Longoz Ormanları, Küre Dağları, Ağrı Dağı, Dilek Yarımadası gibi hali hazırda sermaye baskısı altında olan başka yöreler de var.

Ekoloji aktivisti olmaya veya hukukçu bakış açısına gerek kalmadan Milli Parklar Kanunu’nun amaç maddesine bakalım: “Bu Kanunun amacı, yurdumuzdaki milli ve milletlerarası düzeyde değerlere sahip milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanlarının seçilip belirlenmesine, özellik ve karakterleri bozulmadan korunmasına, geliştirilmesine ve yönetilmesine ilişkin esasları düzenlemektir.” Milli Parklar Kanunu’nun mevcut halinde korunan alanlarda sadece turistik bina ve tesislere kamu yararı şartıyla izin verilebiliyor. Değişiklikle şirketlere elektrik iletim ve nakil hattı, ulaşım, petrol ve doğalgaz hattı, altyapı, su ve bunlarla ilgili yapı ve tesislere izin verilecek. Çok açıkça ve göstererek korunan alanların statüsü yani dokunulmazlığı kaldırılıyor.

EPDK’nın enerji sektörünü düzenlemesi, MAPEG’in madenlerin izin ve ruhsatlarını düzenlemesi gibi DKMP, korunan alanların ticarileştirilmesine özgülenmiş bir piyasa düzenleyici kurum haline getirilmek isteniyor. 2024 yılı sonunda DKMP’nin kurumsal yapısındaki değişiklikler ve son dönemde yapılan atamalar nedeniyle basına yansıyan tartışmalar şimdi daha iyi anlaşılıyor. Değişiklik paketi büyük oranda döner sermaye gelirleri, fon gelirleri, para cezaları gelirleri, turizm bölgelerinde verilen tahsislerden gelen gelirlerin kurumun döner sermayesine aktarılmasını düzenliyor. En büyük gelir kaynaklarından biri de DKMP’nin yetkilerine eklenen “ya da işlettirilir” ibaresi ile elde edilecek işletme gelirleri. Aynı DKMP’nin, korunan alanları planlama yetkisi de genişletiliyor. Bu kadar çok yetki ve gelir kalemiyle donatıldıktan sonra DKMP’nin ayrı bir bakanlık haline getirilmemesi ayrı bir merak konusu olarak ortada duruyor.  Son olarak Kara Avcılığı Kanunu’ndaki değişikliklerle de avcılık faaliyetlerinden elde edilecek gelirlerin DKMP’ne aktarılması düzenlenerek avcılık tarifeleri güncelleniyor.

Milli Parklar Kanunu’nun yukarıda alıntı yapılan amaç maddesinde “milletlerarası düzeyde değerlere” vurgusu burada ayrıca önem arz ediyor. DKMP Genel Müdürlüğü, aynı zamanda Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası çevre sözleşmelerinin resmi olarak “Türkiye Odak Noktası” görevini yürüten kurumdur. Bu sözleşmeler arasında şunlar var: Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi, Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarının Korunması(BERN) Sözleşmesi, Nesli Tehlikede Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme(CITES), Avrupa Peyzaj Sözleşmesi, Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme(Ramsar Sözleşmesi), Karadeniz, Akdeniz Ve Mücavir Atlantik Bölgesinde Yaşayan Deniz Memeli Türlerinin Korunması Anlaşması (ACCOBAMS), Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması(Bükreş) Sözleşmesinin Alt Protokolü Olan “Karadeniz’de Biyolojik Biyoçeşitliliğin Ve Peyzajın Korunması Protokolü”. Bu Sözleşmeler, 1972 yılında BM’nin çevre hakkını kabul etmesinden sonraki elli yılda doğal varlıkların korunmasına yönelik evrensel müktesebatı ifade ediyor. Türkiye’nin ulusal mevzuatı da büyük oranda bu sözleşmelerle uyumlu olarak geliştirilmiştir. Danıştay’ın ekolojik açıdan riskli projeler hakkındaki sayısız iptal kararında bu uluslararası sözleşmeler dayanak gösterilmiştir. Herhangi bir ÇED başvurusu yapılan projede, ilk önce proje alanının bu sözleşmeler kapsamındaki korunan alanlarda yer alıp almadığı tespit edilir. Dolayısıyla doğayı korumaya dönük kurumsal kapasite ortadan kaldırılırken Anayasa’nın 90.maddesine göre iç hukuk normu niteliğindeki uluslararası sözleşmelerin “odak noktası” da etkisiz bir mekanizmadan ibaret kalacak.

Doğanın dokunulmazlığı hakkında önümüzdeki hafta yazmaya devam edeceğim.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.