Dört Ayaklı Minare duydu, biz duyduk mu?
Sevda Çetinkaya 28 Kasım 2025

Dört Ayaklı Minare duydu, biz duyduk mu?

“Biz bu tarihi bölgede; birçok medeniyete beşiklik etmiş, ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede; insanlığın bu ortak mekanında silah, çatışma, operasyon istemiyoruz. Savaşlar, çatışmalar, silahlar, operasyonlar bu alandan uzak olsun diyoruz.”

Tahir Elçi bunları, bir şehrin tarihi ve insanlık birikimi taşlarına sinmiş Dört Ayaklı Minare’nin önünde söyledi.

Bu sözler, çatışmaların, ölümlerin ortasında bile mümkün olan bir şeye, “insanın ne insana ne de başka hiçbir şeye zarar vermeden yaşayabilme arzusunu” hatırlatıyordu.
O gün orada, mermilerle delik deşik edilmiş bir yapının önünde, bu ülkenin en temel ihtiyacını dile getiriyordu:
BARIŞ…

Çatışmaların bütün karanlığı ile bir şehrin hem bedenine hem ruhuna çöktüğü o günlerde minareye isabet eden kurşunlar, sadece onun gövdesini yaralamadı ki.
O kurşunlar, toplumun belleğinde yeni yarıklar açtı.
Her bir iz, yıllardır bu daracık sokaklardan geçerken o minareye bakan insanların hafızasında derin bir karşılık buldu:
“Bu çatışma, bu ölümler artık dursun.”

Tahir Elçi, Dört Ayaklı Minare’nin önünde konuşurken, herkes yaşanan bütün o acı ve öfke içinde onun sakin ve barışa çağıran sesini dikkatle dinliyordu.
O, gürültülü zamanlarda bile bağırmayanlardandı.
Sözü sertleşmeden doğruyu savunanlardandı.

Ancak o gün, onun sakin ve barışa çağıran sesinin hemen ardından duyulan silah sesleri ile sözü yarım kaldı.
Dört Ayaklı Minare’nin taşları tanık oldu, elinde olsa gözünü kapar böyle bir katli görmek istemezdi.

O andan sonra Dört Ayaklı Minare’nin anlamı çoğaldı.

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, dört ince sütun üzerine zarifçe oturan Dört Ayaklı Minare neydi?
Dört ayağı dört mezhebe, dört yöne, dört farklı insan haline göndermedir derler.
Üzerine yaslandığı dört sütun, farklı halkların ve farklı inançların ortak hayatını ve ortak hayalini birlikte taşır.
Sadece tarihi bir eser değil, halkların ve inançların bir arada yaşama ahdi olarak yükselir.
O gün yaşananlar, bu ince sütunlara hem ağırlığını hem de sorularını bıraktı.

Bu topraklarda neden bir insan, barış çağrısı yaparken yaşamını yitirir?
Ve belki daha önemlisi, Tahir Elçi’nin sözleri gerçekten duyuldu mu?

Barışı gerçekten istiyor muyuz?
Yoksa onu hep bir başkası dile getirsin diye bekliyor muyuz?

Dört Ayaklı Minare bugün hala ayakta.
Taşın üzerinde gördüğümüz her iz, bir dönem neyi başaramadığımızı hatırlatıyor.

Fakat aynı taş bize başka bir şey daha söylüyor.
Barış çağrısı, onu dile getiren kişi susturulsa bile susar mı?
Bir minarenin taş gövdesine siner, şehrin sokaklarına yayılır.
Tahir Elçi’nin oraya bıraktığı cümle bugün hala bu ülkenin en sade, en gerçek talebidir:
“İnsanlığın bu ortak mekanında çatışma istemiyoruz.”

Bu talep hala orada.
Dört Ayaklı Minare’nin taşında, şehrin hafızasında, bu ülkenin geleceğinde mıh gibi duruyor.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.