“World Press Photo” olarak adlandırılan “Dünya Basın Fotoğrafı’ ödülünün bu yıl ki kazananı belirlendi. Ödülün sahibi, İranlı Kürt fotoğrafçı İbrahim Alipoor oldu.
Fotoğrafçı İbrahim Alipoor, İran, Irak ve Türkiye arasında sınır ticareti yapan ve “kolber” olarak adlandırılan insanların hikâyesini konu alan çalışmasıyla bu prestijli ödüle layık görüldü.
70 yıldır verilen ödül, Pulitzer Ödülü ile birlikte dünyada basın fotoğrafçılığı alanındaki en saygın iki ödülden biri olarak kabul ediliyor.
Hollanda Foto Muhabirleri Vakfı tarafından Hollanda kraliyet ailesinin desteğiyle düzenlenen yarışmaya, 141 ülkeden 3 bin 778 fotoğrafçı 59 binden fazla başvuru ile katıldı. Bağımsız uluslararası jürinin yaptığı değerlendirmeler sonucu yarışmanın farklı kategorilerde verilen ödüllerinin 42 kazananı belirlendi.
Çalışmasına ‘Mermilerin Sınırı Yoktur’ adını verdi
İbrahim Alipoor, 10 yıllık bir emeğin ürünü olan “Mermilerin Sınırı Yoktur” isimli çalışmasıyla “uzun soluklu proje” dalında ödül aldı.
Kürt fotoğrafçı, 30 fotoğraftan oluşan bu görsel hikâyesinde, kolberlerin sınır hattında karşı karşıya kaldıkları tehlikelerle dolu yaşam mücadelelerini gözler önüne serdi.
Yarışmaya katılan fotoğraflar, 144 ülkede açılacak gezici sergilerde sanatseverlerle buluşacak. Geçen yıl ziyaretçi sayısı 3 milyon 500 bin olarak kaydedildiği sergiyi bu yıl yaklaşık 4 milyon kişinin ziyaret etmesi bekleniyor.
Ödüle layık görülen fotoğrafçı İbrahim Alipoor, İlke Tv’nin sorularını yanıtladı.
– Öncelikle kazandığınız bu prestijli ödül dolayısıyla sizi tebrik ediyoruz. Bu çalışma nasıl ortaya çıktı? Neden bu konuya eğilmeyi tercih ettiniz?
Bu fotoğraf projesi üzerinde 10 yıl boyunca çalıştım. Bu süre boyunca sürekli fotoğraf çekmedim tabi ama genel olarak bu kadar zaman alan bir belgesel çalışması oldu. Bu çalışma yaşadığım Bane şehri ve aynı zamanda sınıra yakın diğer yerleşim alanlarını -ki buralar benim yaşamımla da iç içedir- kapsadı.
“Projede yer alanlar yaşamımın bir parçası aslında. Kolberlik yapanların çoğu yaşadığım şehirden, bir kısmı akrabam, tanıdıklarım ya da okul arkadaşlarımdı.”
Projede yer alanlar yaşamımın bir parçası aslında. Kolberlik yapanların çoğu yaşadığım şehirden, bir kısmı akrabam, tanıdıklarım ya da okul arkadaşlarımdı. İran-Irak sınırında yaşadığımız için küçükken yaz mevsiminde, okul tatil olduğunda gidip bu işleri yapardık.
Sınırdan geçip bu şekilde kaçakçılık yapmadım ama kaçakçıların getirip götürdüğü malzemeleri temizler, kağıtlara sarar, tekrar kutulardık. Bu yüzden fotoğraflarda bir bakıma çocukluğumu ve gençliğimi de görüyorum. Bu hikâye yaşamınınım bir parçası.

Fotoğraflarda bir bakıma çocukluğumu ve gençliğimi de görüyorum. Bu hikâye yaşamınınım bir parçası.
Onlarla olan iletişimim hiçbir şekilde fotoğraf çekmekle ilgili değildi. Bu kolberlerle gidip fotoğraf çekip döneceğim ve onlarla olan iletişim fotoğrafla sınırlıdır diyemem. Aksine onlarla yolculuk yaptım, onlarla kaldım bu da onlardan biri gibiydim ki öyleydi. Çünkü hepsi benim yaşadığım sınır bölgesinden insanlardı. Ben bu insanlarla aynı toplumda yaşıyorum ve amacım sadece onların fotoğrafını çekmenin onlardan biriydim.
– Bu çalışmayı gerçekleştirirken ne tür zorluklar ve sorunlarla karşılaştınız?
Bu proje duygu yoğunluklu bir çalışma. Çünkü yaşamımız çok kolay ve basit bir yaşam değil. Sınıra yakın bir yerde yaşıyoruz ve genel olarak birçok sorun yaşıyoruz. Bu projede yer alan insanlar da ekonomik, siyasi birçok sorunla boğuşuyor. Dolayısıyla bu fotoğrafları çekerken bu insanlar önce sana güvenmeli. Salt güvenle de sınırlı değil. Aynı toplumda yaşamalı ve büyümeli, sen de onlardan biriymişsin gibi olmalı. Onları anlamak, onlarla bir bağ kurmak için evlerine gittim, aileleriyle kaldım ve bu temelde bir güven kuruldu. Çalışmanın kendisi çok zor olmasına rağmen, insanlarla iletişimde de zorlanmadım.
“Diğer taraftan bu çalışma sınırda gerçekleşiyor. Kolberler sınırı geçip gelirken bazen ben de onlara eşlik ettim. Onlarla hareket etmek zorlayıcıydı.”
İkincisi mevcut devlet yönetimiyle sorunlar yaşıyorsun. Bu fotoğrafların çekilmesini ve paylaşılasını hoş karşılamazlar. Diğer taraftan bu çalışma sınırda gerçekleşiyor. Kolberler sınırı geçip gelirken bazen ben de onlara eşlik ettim. Onlarla hareket etmek zorlayıcıydı.
– Aslında içerisinde yer aldığın bu yaşamları fotoğraflayarak anlatmak istediğin neydi?
Her belgesel fotoğraf çalışmasının amacı, bir mesaj vermektir. Umut ediyorum ki bu ödül yoluyla bütün dünya sınırdaki bu kolberlerin yaşamlarından haberdar olur. Çünkü bu çok büyük bir sorun. Her yıl yüzlerce kişi bu yolculukta yaralanıyor, ateşli silahlarla öldürülüyor.
Toplumsallıkta bir söylem vardır; bir kişi öldüğünde bu bir candır ama iki kişi oldu mu artık bu bir rakam oluyor. Artık kişiler unutulmuş oluyor. Bugün kolberlerin ölümü veya öldürülmesi bir rakamdan ibaret olmaya başladı. Artık kimse Ahmet veya Mahmut neden öldü diye sormuyor. Ölümler rakamlarla ifade edilmeye başladığında artık kişilerin önemi kalmıyor.
Bu yüzden bu çalışmayla bu duruma dair bir mesaj vermek istiyorum. Kolberlerin sesi duyulur ve bu sorun çözülür.
“Umut ediyorum ki bu ödül yoluyla bütün dünya sınırdaki bu kolberlerin yaşamlarından haberdar olur. Çünkü bu çok büyük bir sorun. Her yıl yüzlerce kişi bu yolculukta yaralanıyor, ateşli silahlarla öldürülüyor.”
– Bundan sonrası için ne gibi planların var?
Bu tür ödülleri almak sevindirici. Çabalarımın karşılığı olarak bu ödülü almak aynı zamanda yenileri için teşvik edici. Sonuçta biz fotoğraf ve fotoğrafçıların dünyasına biraz uzağız.
World Press Photo’nun amaçlarından biri, görülmeyen hikâyeleri görünür kılmak ve bütün dünyaya yansıtmak. Bu çalışma da Kürtlerin yaşımı ile ilgili. Toplum olarak her yere oluşabilecek bir ağımız yok.
Çok iyi fotoğrafçılarımız var ama ne yazık ki ilişkimiz çok az. World Press Photo’nun amacı da zaten sadece ödüllendirme değil, aynı zamanda dünya ile ilişki kurulmasıdır.
Umuyorum ki bir Kürt fotoğrafçı olarak diğer fotoğrafçılarla aktif bir ilişkimiz ve iletişimiz olur.