Antarktika, gezegenin en soğuk ve en buzlu kıtası olarak biliniyor; ancak yeni bir araştırma, bölge bulutlarının temel bir bileşenden yoksun olduğunu ortaya koydu. Bilim insanlarına göre Antarktika üzerindeki atmosferde, bulutlarda buz kristallerinin oluşması için gereken buz çekirdeği partikülleri (Ice-Nucleating Particles – INP) şaşırtıcı derecede az.
Buz kristallerinin oluşabilmesi için atmosferde toz, deniz tuzu, volkanik kül veya canlı organizmalardan gelen protein gibi mikroskobik parçacıkların bulunması gerekiyor. Bu partiküller eksik olduğunda bulutlardaki su, aşırı soğumuş halde sıvı kalmaya devam ediyor.
Araştırmayı yürüten troposfer bilimci Heike Wex, “Antarktika ana karasında INP ölçümlerine dair bu kadar uzun süreli veri seti ilk kez elde edildi” dedi. Wex ve ekibi, düşük INP seviyelerinin diğer bölgelere göre daha az biyolojik kaynağın bulunmasından kaynaklandığını belirtiyor.
Üç istasyonda yapılan ölçümler sınırlı olsa da, özellikle güneydeki iki istasyonda gözlenen düşük değerlerin kıtanın genelinde geçerli olabileceği ifade ediliyor.
Bulutlar güneş ışığını daha çok geri yansıtıyor
Buz çekirdeği partiküllerinin azalması, iklim sisteminde önemli bir sonuç doğuruyor. Antarktika üzerindeki bu “anomalik bulutlar”, içlerinde daha fazla sıvı su tuttukları için güneş ışığını uzaya daha etkili bir şekilde geri yansıtıyor. Böylece Güney Yarımküre’nin ısınmasını kısmen yavaşlatan bir kalkan görevi görüyor.
Ancak bu koruyucu etki tehlikede olabilir
Leibniz Enstitüsünden troposfer bilimci Silvia Henning, küresel ısınmanın bu dengeyi bozabileceğini söylüyor:
“Buzullar geri çekildikçe daha fazla kara açığa çıkacak, bitki örtüsü ve biyolojik aktiviteler artacak. Bu da atmosfere daha fazla buz çekirdeği partikülü taşınmasına yol açabilir.”
Buz çekirdeklerinin artması, bulutların daha fazla buz içermesi anlamına geliyor. Bu durum, bulutların güneş ışığını yansıtma gücünü azaltarak bölgenin daha hızlı ısınmasına neden olabilecek bir ısınma geri beslemesi yaratabilir.
Bilim insanları, Antarktika’daki mevcut INP seviyelerinin belirlenmesinin gelecekteki iklim değişikliklerini anlamak açısından kritik olduğunu vurguluyor. Çalışma Geophysical Research Letters dergisinde yayımlandı. (ScienceAlert)




