Dünyanın en korkulan suları | Bermuda Şeytan Üçgeni: Efsane mi? Gerçek mi?

Bölgeden geçen gemi ve uçakların kaybolduğu iddiaları, yıllardır uzaylı kaçırmaları, manyetik sapmalar, boyut kapıları ve kayıp şehirler gibi teorilerle açıklanmaya çalışıldı.

Dünyanın en korkulan suları | Bermuda Şeytan Üçgeni: Efsane mi? Gerçek mi?
Dünyanın en korkulan suları | Bermuda Şeytan Üçgeni: Efsane mi? Gerçek mi?
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 1 Eylül 2025 22:57
  • Güncellenme: 2 Eylül 2025 00:24

On yıllardır kaybolan gemiler ve uçaklarla gündeme gelen Bermuda Şeytan Üçgeni, hala hem bilimsel araştırmaların hem de sıra dışı teorilerin odağında. Kimi uzmanlar durumu doğa olaylarıyla açıklarken, bazı sorular hala cevapsız.

Bermuda Üçgeni, Atlas Okyanusu’nda Miami (Florida) ile Porto Riko’daki San Juan ve Bermuda adaları arasındaki bölgeye verilen isim. Bu bölge, iz bırakmadan kaybolan çok sayıda geminin ve uçağın gizemli hikâyeleriyle biliniyor. Bu nedenle Bermuda Şeytan Üçgeni olarak da isimlendiriliyor.

Bölgeden geçen gemi ve uçakların kaybolduğu iddiaları, yıllardır uzaylı kaçırmaları, manyetik sapmalar, boyut kapıları ve kayıp şehirler gibi teorilerle açıklanmaya çalışıldı.

Bu efsanelerin ortaya çıkış nedeni, bölgede batan ya da düşen ancak herhangi bir kalıntısına ulaşılamayan gemilerin ve uçakların dâhil olduğu yaklaşık 20 kaza.

Bermuda Üçgeni’ndeki bilinen ilk gizemli olay, Flight 19 görevi sırasında ABD donanmasına ait beş bombardıman uçağının 1945 yılında Atlas Okyanusu’nun Florida kıyılarına yakın bölgesinde 14 mürettebatla birlikte ortadan kaybolmasıydı.

Son telsiz konuşmalarından uçakların pusulalarının düzgün çalışmadığı ve pilotların yönlerini kaybettikleri anlaşılıyordu. 5 Aralık 1945’te gerçekleşen olay sonrasında yüzbinlerce kilometrekare alan aranmasına rağmen mürettebata ve uçakların enkazına dair bir iz bulunamadı.

Southampton Üniversitesi’nden okyanus bilimci Dr. Simon Boxall’a göre ise bu kayboluşlar “uçuk” teorilerle değil, hava koşullarıyla açıklanabilir. Yine de bölgedeki bazı olaylar hala yanıt bekliyor.

1918’de ABD donanmasına ait kömür gemisi USS Cyclops, 306 mürettebatıyla birlikte üçgenin içinden geçerken kayboldu. Tüm aramalara rağmen ne gemiden ne de mürettebattan iz bulundu.

1945’te bu kez Flight 19 adı verilen bombardıman uçakları filosu bölgede yok oldu. Onlardan da enkaz çıkmadı. Dr. Boxall’a göre küçük uçaklar muhtemelen denize çakıldığında parçalandı ve arama alanı çok genişti.

Benzer kayıplar yaşansa da bazı gemiler sonradan bulundu. Örneğin 1925’te kaybolan SS Cotopaxi, 2020’de okyanus tabanında keşfedildi.

Bölgedeki kayıp sayısı tam olarak bilinmiyor. Çoğu kaynak 50 gemi ve 20 uçak diyor, ancak National Geographic “yüzlerce gemiden” söz ediyor. Resmi bir kayıt tutulmadığı için kesin rakamları bilmek mümkün değil.

En ilginç unsurlardan biri, kaybolan bazı gemilerin yardım çağrısı dahi yapamadan ortadan kaybolması. USS Cyclops da bunlardan biri.

Boxall, gemilerin “rogue wave” denilen dev dalgalara aniden yakalanmış olabileceğini söylüyor. Bu dalgalar, mürettebatın yardım çağrısı yapmasına fırsat bırakmadan batırabiliyor.

Bölgede ayrıca deniz tabanındaki metan gazı hidratlarının ani patlamaları da kayıplarla ilişkilendiriliyor. Ancak Boxall’a göre bu gaz kabarcıkları gemileri batıracak kadar etkili değil.

Daha sıradan bir açıklama da var: Bölge lüks teknelerle dolu ve bu teknelerin sahipleri genellikle denizcilik konusunda deneyimsiz. ABD Sahil Güvenliği verilerine göre kazaların büyük çoğunluğu eğitimsizlikten kaynaklanıyor.

Efsane mi? Gerçek mi?

Birçok uzman, Bermuda Üçgeni’nin diğer okyanus bölgelerinden daha tehlikeli olmadığını belirtiyor. Kavramın 1952’de Fate dergisinde yayımlanan bir yazıyla popülerleştiği, sonrasında ise medya tarafından büyütüldüğü ifade ediliyor.

Dr. Boxall, “Bermuda Üçgeni harika bir hikâye ama bilimsel açıklamalarla anlaşılabilir. Gizem, daha çok efsaneden ibaret” diyor.

Metan baloncukları

Denizdeki metan baloncukları, Bermuda Üçgeni bölgesindeki gemilerin batmasının nedenlerinden biri olabilir.

Metan gazı, buz kristallerinden oluşan bir kafesin içine hapsolmuş şekilde (metan hidrat olarak isimlendirilir) katı halde bulunabilir. Okyanus tabanında bulunan metan hidrat rezervlerinin ısınması ya da üzerindeki basıncın azalması sonucu metan tekrar gaz haline dönüşebilir. Bilim insanları çok miktarda metan gazının deniz tabanından yüzeye doğru çıkmasına neden olan bu sürecin Bermuda Üçgeni’ndeki gemilerin batmasına neden olabileceğini düşünüyor.

American Journal of Physics dergisinde yayımlanan bir araştırma da denizdeki gaz baloncuklarının deniz suyunun yoğunluğunu azaltarak gemilerin batmasına sebep olabileceğini gösteriyor.

Hava şartları 

Bu bölgede hava koşullarının aniden değişmesi ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan şiddetli fırtınalar uçakların ve gemilerin kaza geçirerek ortadan kaybolmasına neden olmuş olabilir.

Manyetik alan

Bermuda Şeytan Üçgeni’yle ilgili efsaneleri açıklamaya çalışan görüşlerden birine göre, bu bölgede Dünya’nın manyetik alanında ortaya çıkan düzensizlikler uçaklarda ve gemilerde yön bulmayla ilgili sorunlara neden oluyor.

Okyanus akıntıları

Diğer bir görüşe göre bu bölgedeki okyanus akıntılarının çok hızlı ve düzensiz olması nedeniyle kazaların kalıntıları kısa sürede ortadan kayboluyor.

Durum o kadar ‘gizemli’ olmayabilir 

Aslında Bermuda Şeytan Üçgeni’nde yaşanan kayıp olaylarının açıklaması sanıldığı kadar karmaşık olmayabilir. Bermuda Şeytan Üçgeni dünya üzerinde deniz ve hava trafiğinin en yoğun oluğu bölgelerden biri. Bu durum istatistiksel olarak daha fazla kaza, dolayısıyla kayıp olaylarının sayısının artması anlamına geliyor.

Diğer taraftan, kazaların gerçekleştiği yıllar, ticari yolcu uçaklarının okyanus ötesi uçuşlara yeni başladığı bir dönemdi. İngiliz Güney Amerika Havayolları, Londra’dan Güney Amerika’nın batı kıyılarına ticari uçuşlar düzenliyordu.

Ancak uçakların Atlas Okyanusu’ndaki Azor Takımadaları’nda yakıt ikmali yapması gerekiyordu. Star Tiger, Londra’dan Bermuda’ya yolculuğunun ikinci ayağında Azurlar’ın Santa Maria Adası’ndan Bermuda’ya uçarken sert rüzgârlar ve uçaktaki teknik sorunlar nedeniyle 2000 feet yüksekliğin üzerine çıkamadı (uçaklar çoğunlukla yaklaşık 30.000 feet yükseklikte uçar).

Bu durumun uçağın beklenenden çok daha hızlı yakıt harcamasına neden olduğu düşünülüyor. Ayrıca bu kadar alçak bir irtifada uçmak, acil bir durumda pilotların manevra yapacak zamanlarının olmamasına neden olmuş olabilir.