• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Erdoğan: Cinsiyetsizleştirme gibi dayatmalara karşı gerekli önlemleri alıyoruz

Erdoğan: Cinsiyetsizleştirme gibi dayatmalara karşı gerekli önlemleri alıyoruz

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kütüphanesi’nde ‘Aile ve Kültür-Sanat Sempozyumu’nda konuştu. Erdoğan,  LGBTİ+ bireylerini hedef aldı. Erdoğan, “Cinsiyetsizleştirme gibi dayatmalara ve LGBT gibi sapkın akımlara karşı gerekli önlemleri alıyor, en küçük bir tavize, ihmale, rehavete mahal vermiyoruz” ifadelerini kullandı.

Erdoğan: Cinsiyetsizleştirme gibi dayatmalara karşı gerekli önlemleri alıyoruz
Erdoğan: Cinsiyetsizleştirme gibi dayatmalara karşı gerekli önlemleri alıyoruz
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 20 Kasım 2025 15:22

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kütüphanesi’nde ‘Aile ve Kültür-Sanat Sempozyumu’nda açıklamalarda bulundu.

Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

Kıymetli misafirler, sevgili kardeşlerim, bazı kurumlar vardır ki bunlar bir milletin özünü teşkil etmekle kalmaz; milli bir nüve olarak geçmişten aldığı müktesebatı geleceğe taşır, istikbale yön verir. İçtimai bünyemizin en küçük fakat en sağlam hücresi olan aile, işte bu müesseselerden biridir.

Aileye baktığımızda milleti, millete baktığımızda da onu meydana getiren büyük medeniyeti görürüz. Bu yönüyle aile, kimlik ve kültürün yaşatıldığı, milli ve manevi değerlerin muhafaza altına alındığı ve bu kıymetlerin nesilden nesile aktarıldığı bir okul hükmündedir.

Merhum Nurettin Topçu bu hakikati şöyle ifade ediyordu: “Aile, örf ve adetlerin ve bir dereceye kadar seciyemizin hamurunun yoğrulduğu mekteptir. Sevginin ve kalp alışkanlıklarının mektebidir. Sabrın ve müsamahanın mektebidir. Şefkatin ve anlayışın mektebidir. Fedakarlığın ve vazifeler yüklenmenin mektebidir.” Mesele işte bu kadar açık ve nettir. Buradan hareketle şunu da çok rahatlıkla söyleyebiliriz: Aile mektebinden yetişen bireyler ne kadar bilgili, ne kadar şuurlu olursa, toplum da o derece güçlü olur.”

“Konuya farklı bir açıdan yaklaştığımızda ise yine bir başka gerçekle karşılaşırız: Bireyi güçlendirmeden aileyi, aileyi güçlendirmeden de milleti ve devleti yaşatamazsınız. Bunun için her fırsatta “Kâmil insan, huzurlu aile, güçlü millet” diyoruz. Yani zübde-i alem olan insandan başlayarak aileye, oradan da topluma ve millete giden bir silsileden bahsediyoruz.

Eğer müreffeh bir ülke olarak geleceğe emin adımlarla yürümek, çağ ve dünyaya yön vermek istiyorsak, bu silsileyi özenle korumamız gerekiyor. Hepimize bu anlamda çok önemli vazifeler düştüğü kanaatindeyim. Öğretmenlerimizden anne babalarımıza, sivil toplum kuruluşlarımızdan merkezi ve yerel yönetimlere, bu konuda hepimiz elimizi taşın altına koymakla mükellefiz. Aksi takdirde arzu ettiğimiz nesilleri yetiştiremez, bu konuda hiçbir mesafe kat edemeyiz.

Değerli dostlar, burada şunu da belirtmek durumundayım: Tıpkı aile gibi, kültür ve sanat da bizi ve değerlerimizi yansıtır. Millet olarak dünyaya ve ötesine bakışımızı, bizi biz yapan hasletleri anlatır. Kuşaklar ve insanlar arasında bağ kuran, bu yönüyle devamlılığı sağlayan alanların en başında hiç şüphesiz kültür ve sanat gelir. Hamdolsun, bu noktada dünyanın imrenerek baktığı bir birikimin sahibiyiz. Edebiyatta, müzikte, mimaride, el sanatlarında, hat ve tezhipte; kısacası kültür ve sanatın her şubesinde yüksek bir estetiğin ve fevkalade bir müktesebatın temsilcileriyiz.”

LGBTİ+’ları hedef aldı 

“Bir yandan üç kıtayı imar ve ihya edip gönüllere girerken, diğer yandan askeri, siyasi ve idari kabiliyetlerini kültürle, irfanla ve sanatla birleştirmiştir. Rahmetli Samiha Ayverdi, bu noktada milletimizin karakteristik özelliğini şu cümlelerle anlatıyor:

“Kılıç tutan elleri, icabında sanat şaheserleri ortaya koyar. Maddi ve bedeni bünyelerini hazırlayıp terbiye ederken, manevi yapılarını da ıslah etmekten geri kalmazlar.”

İşte bunun için de fütuhat ve yükseliş asırları, Türk coğrafyasını bir refah, medeniyet ve adalet zemini halinde çiçeklendirmiştir. Bizler de ecdadın o hikmetli bakışından ilhamla, aileye dönük çalışmalarımızı kültür ve sanatla beslemeye; Türkiye Yüzyılı’na giden yolun kilit taşlarını döşemeye devam ediyoruz.

Gerek bakanlıklarımız, gerekse ilgili kurum ve kuruluşlarımız, risk önleyici ve çok boyutlu bir yaklaşımla hareket ediyoruz. Küresel kapitalizmin yeni cepheler açtığı, kültürel emperyalizm ve dijital kuşatmanın dünya genelinde şiddetini artırdığı bir dönemde, aile kurumunun adeta üzerinde titriyoruz. Cinsiyetsizleştirme dayatmaları ve LGBT gibi sapkın akımlara karşı gerekli tüm önlemleri alıyoruz. Bu noktada en küçük bir tavize, ihmale veya rehavete mahal vermiyoruz.

Sosyal medya ve dijital mecralarda, insanla birlikte aileyi, toplum yapımızı ve mukaddes değerlerimizi hedef alan içeriklerle etkin şekilde mücadele ediyoruz. Daha önce çeşitli vesilelerle ifade ettiğim şu noktaya tekrar dikkatinizi çekmek istiyorum: Nüfusumuz artıyor, fakat nüfus artış hızımız azalıyor. Toplam doğurganlık oranı, nüfusun kendisini yenileme seviyesinin altında gerçekleşiyor. TÜİK’in açıkladığı verilere göre, geçtiğimiz yıl ölçülen toplam doğurganlık hızı 1,48’tir. Şu an tam bir felaketi yaşıyoruz.”

‘Alarm zilleri çok yüksek sesle çalışıyor’

“Bu oran, nüfusun kendisini yenileme düzeyi olan 2,10 bandının çok altındadır. Geleceğimiz açısından alarm zilleri hem de çok yüksek sesle çalıyor. Bu ülkenin istikbalini düşünen hiç kimse buna kayıtsız kalamaz.

Bir diğer önemli konu şudur, değerli kardeşlerim: 2022 yılı verilerine baktığımızda, istihdamda olan kadınların toplam doğurganlık hızı 1,38; istihdam sürecinde yer almayan kadınların toplam doğurganlık hızı ise 1,72’dir. Yani çalışma hayatının doğurganlık hızı üzerinde sınırlı bir etkisi olduğu; istihdamda olmayan kadınların da çocuk sayısının düştüğü ortaya çıkıyor. Bundaki temel etken, hiç şüphesiz şehirde kadınların giderek daha fazla yalnızlaşmasıdır.

Şunu bir defa burada açık açık söylemek durumundayım: Beyler, alınmasın; kusura da bakmasın, ama kadınlar çocuk yetiştirme noktasında çoğu zaman eşlerinden gerekli desteği göremiyor. Yükün büyük bir bölümü maalesef kadınların omuzlarına yükleniyor.

Oysa aile hayatıyla da bizlere en güzel örnek olan Peygamber Efendimiz (aleyhisselatu vesselam) şöyle buyuruyor: “Kadınlar, erkeklerle birlikte bir bütünü tamamlayan diğer yarılarıdır.”

Evet, tam olarak mesele budur. Bizim zihniyetimizin, bizim toplum ve aile yapımızın omurgası işte budur.  İnancımızın bize emrettiği budur. Biz hem yaşayacak, hem de sonraki nesillere ait olarak daha fazla bireyselleşiyoruz. Bunun bir sonucu olarak da yalnızlaşıyoruz. 2008’de 4 kişi olan ortalama hane halkı büyüklüğü, 2024 senesinde 3,011 kişiye geriledi.

Aynı şekilde, yalnız yaşayan fertlerden oluşan tek kişilik hane halkı oranı, son 8 yılda 5 puan artarak %20’ye çıktı. TÜİK verilerine göre, tek kişilik hane oranlarımız yıldan yıla artıyor. Bu tabloyla sadece metropollerde değil, nüfusu nispeten daha az olan Anadolu illerimizde de karşılaşıyoruz.

Kırdan kente göçün yanı sıra, neoliberal kültür ile teknolojinin de etkisiyle hayatımızın her alanında köklü değişimler meydana geliyor. Aile mahremiyeti ve aile birlikteliği, daha önce olmadığı kadar günümüzde zemin kaybediyor.

Bütün bu sunumlar karşısında, gerek demografik yapımızı iyileştirmeye, gerekse aile kurumunu güçlendirmeye yönelik çalışmalarımıza hız verdik. 2025 senesini Aile Yılı ilan ettik.”

‘Evleneceklere yılbaşından itibaren daha yüksek destek vereceğiz’

“Aile eğitimi ve aile danışmanlık hizmetlerini devreye aldık. 81 ilimizi kapsayan Aile ve Gençlik Fonu’nu hayata geçirdik ve dünya evine girecek gençlerimize faizsiz kredi desteği sunduk. Şu ana kadar bu krediyi almaya hak kazanan çiftlerimizin sayısı 62 bini geçti.

Gelir kriterinde yeni ve kolaylaştırıcı düzenlemeler yaptık. Destek tutarını ise 150 bin liradan 200–250 bin lira seviyesine yükselttik. Evlenecek gençlerimize, inşallah yılbaşından itibaren daha yüksek tutarda destekler vereceğiz.

Doğum yardımlarımıza da aynı şekilde ivme kazandırdık. İlk çocuk için tek seferlik 5.000 lira; ikinci çocuk için 5 yaşını tamamlayıncaya kadar aylık 1.500 lira; üçüncü ve sonraki çocuklar için de 5 yaşını dolduruncaya kadar aylık 5.000 lira doğum yardımı yapıyoruz. 2026–2035 yılları arasını kapsayan dönemi, yani önümüzdeki 10 seneyi Aile ve Nüfus On Yılı olarak ilan ettik.

Türkiye Yüzyılı hedeflerimiz doğrultusunda tüm bu çalışmaları inşallah daha da etkin ve kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Engelli kardeşlerimizden yaşlılarımıza, çocuklarımızdan ebeveynlerimize kadar aile ve toplum hizmetlerimize çok daha yüksek bir şuurla faaliyetlerimize devam edeceğiz.

Değerli kardeşlerim, bugün aynı zamanda 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Türkiye olarak çocuklarımızın yaşam, eğitim, sağlık ve korunma hakkı ile ifade özgürlüğünü teminat altına almak için tüm gayretimizle çalışıyoruz.

Çocuklarımız artık yalnızca sokakta, mahallede, okulda değil; dijital dünyada da büyüyor, öğreniyor, vakit geçiriyor, oyun oynuyor yani arkadaşlıklar kuruyor. Teknoloji alanındaki bu dönüşüm, evlatlarımız için bilgiye erişim, üretkenlik ve iletişim gibi alanlarda önemli kolaylıklar sunarken aynı zamanda onları yeni tehlikelerle de yüz yüze getiriyor.

Siber zorbalık, dijital bağımlılık, mahremiyet ihlali, şiddet içerikli oyunlar gibi pek çok riske karşı evlatlarımızı korumak zorundayız. Bu amaçla önce 2023–2028 Türkiye Çocuk Hakları Strateji Belgesi ve Eylem Planı ile detaylı bir yol haritası oluşturduk. Ardından 2025–2029 dönemini kapsayan Dijital Dünyada Çocukların Güçlendirilmesi Eylem Planı’nı hayata geçirdik.

Dijital okuryazarlığı artırıyor, güvenli dijital uygulamaları destekliyor, çocuklar ve ailelerimize yönelik eğitim programlarını yaygınlaştırıyoruz.

Şunu da büyük bir gururla ifade etmek isterim: Bugün yalnızca çocuklarımızın geleceğini korumakla kalmıyor, aynı zamanda dünyaya çocuk dostu dijital dönüşüm çağrısı da yapıyoruz. Bu vizyonu, ülkemizin öncülüğünde hazırlanan ve uluslararası alanda imzaya açtığımız Dijital Dünyada Çocuk Hakları Sözleşmesi ile taçlandırmış durumdayız.

Bu sözleşme ile yavrularımız için daha güvenli bir dijital geleceğin inşasına Türkiye olarak liderlik ediyoruz. Aile Bakanlığımız başta olmak üzere, bu çalışmalarda emeği geçen tüm kurumlarımıza ve sivil toplum kuruluşlarımıza teşekkür ediyorum.”