Denize ne kadar çok girsem de her seferinde ilk adımı atarken bir ürperti, bir tereddüt yaşarım. İktidarın ve aktörlerinin demokrasiye giriş çabaları da yaklaşık bir yıldır buna benziyor. Sanki sudan korkan bir çocuk gibi, sürekli bekliyor, oyalanıyorlar. Oysa demokrasi denizine girmek, yüzmeyi öğrenmek ve o serinliğe alışmak hepimiz için hayati bir ihtiyaç.
Kürt meselesinin çözümünde bir dakikanın bile kaybedilmesi yıllarımıza mal oluyormuş hissiyat uyandırıyor. Bu yüzden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bir komisyonun kurulması elbette kıymetli bir ilk adımdır. Ancak komisyonun henüz somut bir adım atmaması kaygıları artırıyor.
“Acaba oyalanıyor muyuz? Neden hâlâ bir yasa çıkmıyor?” soruları memleketin dört bir yanında dillendiriliyor. Ulusalcı cephe ellerini ovuşturarak bu kaygıları daha da çoğaltıyor. Hatta onlara yakın TV kanalları soruları çeşitlendirerek kaygıların artmasına neden oluyor.
Komisyon, ilk toplantısından sonra bakanları, anneleri, şehit ve gazi derneklerini, STK’ları, baroları ve pek çok kurumu dinledi. Bu, önemli bir dinleme süreciydi.
Ama ne yazık ki çatışmaların en kırılgan gruplarından biri olan engelliler hiç akla gelmedi. Bu cümleyi kurmadan önce Meclis Komisyonunun sitesine defaten baktım ama yanılmadım.
Kürt Meselesinin 40 yıllık savaş pratiğinde maalesef, mayınlarla, çatışmalarla, köy yakmalarla, işkencelerle, mahpushanelerle, kadına şiddetle, yetersiz beslenmelerle, yoksullukla ve işsizlikle binlerce insan engelli hale geldi.
Demokratik bir toplumun hem ön koşulu hem de sonucu olan barışın kalıcı olabilmesi için tüm bireylerin eşit haklara sahip olduğu, adaletin sağlandığı ve farklılıkların bir arada yaşayabildiği bir ortam olması mutlaktır.
Yaşamın her aşamasında engelli bireylerin rolü es geçildiği gibi barışı inşa ederken de es geçildiğini görüyorum. Engelli bireyler sadece çatışmalardan etkilenen kırılgan gruplar değil, aynı zamanda demokratik toplumun inşasında ve barışın sürdürülebilirliğini sağlayabilecek aktif öznelerdir. Ancak bu gerçek, komisyon tarafından göz ardı edildi.
Peki, Meclis Komisyonu, engelli yurttaşlarımızı dinleseydi ne olurdu?
Kendi adıma kısaca şunları ifade ederdim:
Onların ayrımcılık ve dışlanma deneyimleri, toplumsal empatiyi güçlendirecek bir perspektif sunardım.
Özellikle bu kırılgan süreç açısından, demokrasiye adım atmak elbette çok da kolay değil. Ama engelli bireylerin yaşadıkları ayırımcılık ve dışlanma deneyimleri, adalet ve eşitlik temelli bir barışın neferi olabilirler.
Bu 40 yıllık savaş sonrasında empatiyi ve toplumsal dayanışmayı güçlendirir.
Engelli bireyler, bizlere etnik ya da siyasi kimliklerden bağımsız bir ortak deneyim alanı yaratabilir.
Biz engelli bireyler, demokratik toplumun inşasında yalnızca kâğıt üzerinde değil, doğrudan karar süreçlerine ve mekanizmalarına dahil olursak, barış daha kapsayıcı olur.
Engelli bireylerin bu sürece dahil olmak üzere tüm süreçlere katılımı, insan hakları perspektifinin barış sürecine entegrasyonunu kolaylaştırır. Bu yalnızca savaşın sona ermesi değil, aynı zamanda demokratik toplumun inşası ve barışın kapsayıcılığı anlamına gelir.
Engelli bireylerin kendi haklarını savunma ve politika geliştirme süreçlerinde etkin bir şekilde yer almaları, komisyonun misyonunun ve ruhunun gereğidir.
Engelli bireylerin sivil toplum örgütlerinde, belediye meclislerinde, bu Meclis Komisyonu’nda veya karar alma organlarında temsil edilmesi barışın inşasında çok daha anlamlı olur.
Ayrıca siyasi partiler kanununda yapılacak bir düzenleme ile partilerin karar mekanizmalarında, milletvekilliğinde, belediye eş başkanlıklarında, il genel meclisi veya belediye meclis üyeliklerinde eşit temsil kotası sağlanırsa, engelli bireyler politika alanında daha güçlü bir yer edinir. Bu da demokratik bir alan açar.
Böylece yalnızca engelli bireylerin yaşam kalitesi artmakla kalmaz, aynı zamanda daha kapsayıcı ve eşitlikçi bir demokratik toplumun inşasında çok önemli katkılar sağlanır.
Unutmayalım: Kapsayıcılığın yerini güvensizlik aldığında barış zayıf kalır. Engelliler, çatışmanın farklı taraflarından insanları bir araya getiren en güçlü köprü olabilir. Çünkü engellilik deneyimi, hepimize ortak bir zemin sunar.
İnanıyorum ki engelli bireylerin sürece katılımıyla, onurlu bir barışın inşası çok daha güçlü olacaktır.
Barış, kapsayıcılıkla mümkündür. Engelliler bu barışın sessiz mimarları olabilir.
Bu nedenle Meclis Komisyonu’nun engelli bireylerin dinlemesi, ertelenemez bir zorunluluktur.
*Erhan Ürküt/Avukat – Diyarbakır Barosu üyesi