Bu yazı, onca hengamenin içinde temkinli de olsa barış umudunun gerçekleşmesi beklentisi içinde olan bir şehri gezerken, ona dizelerle örülü bir seranad olarak yazıldı.
Adı Diyarbekir, esmer sevgili..
Yaralı bir Ceren sureti gibi, acılar sarmış ince solgun yüzünü, hüzne yedirmiş sanki esmerliğini. Dünyanın bütün dertlerini kollarında büyütmüş sanki. Dinmek bilmez acılarla kim bilir kaç bahar geçti. Üç gün sulanan teneke saksılarda kaç ayrılık çiçek açtı, kaç sevda helalleşti;
“… Karşı durulmaz bir sevdadır bu
Ötesine söz kar etmez
Aslolan ey haldaş olan
Ne dersen de artık sen koy adını
Bütün ayrıntıları not et.”
***
Adı Amed, esmer sevgili…
Acısı yıldırmadı onu, bırakmadı kendini. Gün yorgun ise de varoşlarına, o her sabah yeniden onarıyor, toparlıyor kendini. Al perçemli bir bahar kollarında terlerken Dicle’nin sularına salıyor hasretini. Sabrın sınandığı yollarda yalnız, uykusuz… gözlerinde gel-gitler, yüreği dilim dilim;
“… Şimdi uzun, ağrılı ve gergin
Uyku tutmaz gecelerde ayrılığın sazıyım
Bir türküyü çoğaltıyorum
Adına ve yarasına güvenen bir sızıyım.”
***
Adı Diyarbakır, esmer sevgili…
Gözlerinde bütün bir ömrün sitemi… Karacadağlı bir ağıt gibi, şerbetinden yudum, yudum içiyor, üstüne üstüne yürüyor acıların… Düşlerine uçurumlar giriyor, kopuk kopuk görüntüler… Araba sirenleri… Daktilo tıkırtıları, işkence seansları, demir kapılar, beton duvarlar… Soluk soluğa kan-ter içinde uyanıyor;
“… Yüzü kitaplarda kaldı, acısı içindedir.
Tecrit kokusu sindi mektuplarına, avuçlarının teri
Verilmiş sözüdür o
Sevdasız edemez, sılam ve gurbetimdir
Karara kalmış bir davadır
Anlı ateşler yakıyor şimdi.”
***
Adı Amida, esmer sevgili…
Gözlerinde bin yıllık acının tarihi var. Akşam oldu mu ateşle dağlanır ay… Yaralı göğsünde duyunca çocukların sesini kanına cemreler düşüyor sanki… Sessizliğin sesi oluyor, acıların sevinci, varoluşun nefesi… Karpuz çatlatan soğuk suları düşünüyor, pınar başlarını, yayla çadırlarını… Konu komşu aynı özlemin yüreği, ateşin yaktığı ağıtlardan geliyor, işsiz ama umutsuz değil, paylaşır yoksulluğu, kentin en uzak köşeleri;
“… Sana geldim
Umudun ve sevdanın ustası
Yaralarım kanıyor yorgunum
Gözlerinin duldasında deliksiz bir uykuya
Sana geldim bu gece konuğunum.”
***
Adı acı, adı barış, adı umut, esmer sevgili…
Bakıp okusalar gözlerinde günceni, orda herkes kendi payına düşen bir yangınla karşılaşacak… Tarihin tozlu sayfalarına düşürülmüş dipnot gibi, eski bir yara anlatabilir belki ömrünün özetini;
Bu kez kısa oldu farkındayım… Yine yazarım güzel şeyler yazarım, yüreğini ferah tut. Seni ve acılarını kucaklarım…
“… Giyersem, gözlerine hükümu giyeyim
Gel akla beni.”