Anadolu ve komşu coğrafyaların unutulmayan, dilden dile dolanan geleneksel ezgileri, caz müziğin armonik dünyasıyla buluştu.
2024’te “Şenkop” ismiyle yola çıkan Cem Mazlum, Rûbar Dindar ve Ruşen Can Acet, ev ortamında doğan doğaçlama çalışmalarıyla müzikseverlerin ilgisini çekiyor. Grup, farklı bölgelerden derlenmiş 10 eserden oluşan ilk albümü Evde’yi dinleyenlerin beğenisine sundu.
Grubun perküsyoncusu Cem Mazlum, çocukluğundan beri müzikle iç içe… Müzikal serüveni küçük yaşlarda bağlama ve gitar çalmasıyla başlıyor; lise döneminde gittiği ve çok etkilendiği Kardeş Türküler konseriyle de perküsyona yöneliyor. Cem’in, Boğaziçi Folklor Kulübü’nde uzun yıllar beraber müzik yaptığı Rûbar Dindar ise grupta klavyelerden ve vokaldan sorumlu.
Rûbar da çocukken klasik müzik eğitimi almış. Ana enstrümanı piyano. İTÜ Müzik ve Araştırmaları Merkezi’nde Ses Mühendisliği ve Tasarımı yüksek lisansı yaparken Ruşen Can Acet’le tanışıyor.
Şenkop’un kabak kemane icrası ve vokalinden sorumlu olan Ruşen’in de ilk enstrümanı bağlama olmuş. Ortaokuldayken kabak kemaneyle tanışıyor ve o zamandan beri elinden düşürmüyor.
Bu üçlünün bir araya gelişi, Rûbar ve Ruşen’in spontane bir şekilde kaydettikleri “Yoğurt Koydum Dolaba” parçasına dayanıyor. Rûbar’ın ikinci kayıta Cem’i de davet etmesiyle grup “Kiremit Bacaları” şarkısını kaydediyor. Böylece Şenkop yavaş yavaş kurulmaya başlıyor.

Cem Mazlum, Foto: Stephan Talneau
‘Şenkop, senkopun ‘şen’ hali’
Cem bundan sonraki süreci şu sözlerle anlatıyor:
“Videolar yapıyorduk ama adımız belli değildi. Müzik grubu da değildik. Sadece sosyal medyaya video koymak için 2-3 tane şarkı kaydettik. Bir gün Rûbar’a İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden bir teklif geldi. ‘Sosyal medyada videolarınızı gördük, çok da güzel olmuş. Feshane’de bir konser yapmak istemez misiniz?’ dediler. Biz de ‘Tabii ki isteriz’ dedik. Sonrasında afiş ve isim macerası başladı. O sırada da Rûbar, Şenkop ismini önerdi. ‘Senkop’ diye bir müzik terimi var. Müziğin olağan akışının kesintiye uğraması anlamına geliyor. Biz de yaptığımız müzikte bütün akışları kesiyoruz. Senkop çok yaptığımız, bu müzikte kullandığımız bir şey. Biraz ‘şen’ hali gibi oldu. Şen çocuklarız bir yandan…”
Cem, ilk albümleri Evde’ye uzanan süreci anlattı:
“Konserleri yaptıktan sonra elimizde repertuvar birikti. Videoları oluşturmaya devam ettik. Elimizde o videolarla ürettiğimiz müziğin 10-11 tane kaydı oldu. O kayıtlardan bir albüm yapma fikri hep vardı. O ev sıcaklığını müzikal olarak da nasıl yansıtabileceğimizin peşine düştük.”
‘Herkes heybesinde ne varsa masaya getirdi’
Rûbar da grubun ilerleyişi hakkında “Biraz ‘kervan yolda düzülür’ şiarıyla ilerlemiş oldu” diyerek devam ediyor:
“Biz evde müzik yapıyorduk. Keza albümün isminin ‘Evde’ olması da onun devamı gibi oldu. Herkesin heybesinde ne varsa masaya onu getirdiği bir durum vardı. Ruşen halk müziğinde enstrüman icrası, derlemesi, arşivi konularında çok gelişmiş biri. Ben de cazcı değilim ama klavye çaldığım için armonik anlamda katkı sağlıyorum. Cem’in bahsettiği ‘senkop’, müziğin ve hatta hayatın aksamaya uğradığı bir şeyi yansıtıyor. Hepsini bir tabağa koyunca bizim müzik ortaya çıkıyor. Bilinen veya kenarda kalmış bir halk ezgisi var, onu farklı bir şekilde duyuyoruz. Paydaşların hepsinin farklı bir renk katıyor. Sonunda hakikaten ‘şen’ bir şeyin ortaya çıkıyor ve neşeli bir tını o türkülerde yeniden kendine ses buluyor. Bol ritmik oyunlarla, dans etmeye ve alkışlamaya engel olacak her şeye müzikte yer veriyoruz. Biraz esprisi de o. Bunu yapmayı seviyoruz.”

Rûbar Dindar, Foto: Stephan Talneau
“Evde” albümünün çok sıcak hissettirdiğini söyleyen Rûbar, nedenini şöyle açıklıyor:
“Çünkü bir albüm yapalım diyerek masaya oturmadık. Kayıtlar, mixler evde yapıldı. Dışarıda, profesyonel bir stüdyoda bir şey yapılmadı. Hakikaten her şey evde gerçekleşti. O açıdan çok iyi hissettiren bir şey. Tüm bunların bir albüm olarak da derlenmiş olması bizim de içimizi ısıttı.”
‘Epey hızlı bir üretim süreci oldu’
Ruşen de “doğaçlama” konseptinin gruba etkisi üzerine konuştu:
“Müziğin çıkışında doğaçlama epey var. Kayıt süreci, repertuvar seçimi, buluşma, kurulma derken grubun müziği aslında bu yolda hazırlanmaya başladı. Oturup aranjesini o gün yapıyorduk. Ardından çok hızlı bir şekilde provasını yapıp, küt diye kayda giriyorduk. Birkaç kayıt sonra içinden birini seçip direkt yayımladık. Epey hızlı bir üretim süreci oldu. Şenkop’la bir senede videolu 10 parça kaydettik. Bir sene içerisinde totalde belki bir ayı birlikte geçirdik. Her günümüz kayıtla geçmedi ama buluştuğumuzda çok hızlı bir şeyler yaptık. Hızlı ama çok üretip çok tüketmek şeklinde değil. İçimize sinen ve eğlendiğimiz bir kayıt süreci oldu.”

Ruşen Can Acet, Foto: Stephan Talneau
Ruşen, konser ortamlarını ise şöyle anlatıyor:
“Konserler de ev kıvamında geçiyor. Çünkü biz dışarıda müzik yapmak için buluşmasak bile birbirimizle buluşma isteği duyan bir üçlüyüz. Ben buluşmadığımızda, müzik yapmadığımızda Cem ve Rûbar’ı özlüyorum. Sahnedeki iletişimimiz de evdeki gibi aslında. Sahnede de bu samimiyette bir şeyler sergilemek istiyoruz. Sahnede ekstra ciddi olalım gibi bir durum yok. O bakımdan epey rahat. Güzel yorumlar alıyoruz. Bu sene yaklaşık 15 konser yaptık. Neredeyse hepsine kendi ekipmanımızı taşıyarak gittik. Tam ‘kendin pişir, kendin ye’ şeklinde oldu.”