Bu hafta vefatının 32. yıldönümünde anılan 1940 Kuşağı’nın önemli şairlerinden Rıfat Ilgaz, yaşamı ve yazınsal kimliğinin anlatıldığı etkinliklerde ayrıca yazarla ilgili belgeseller gösterildi ve tiyatro sanatçıları şiirlerinden örnekler sundu.
7 Temmuz 1993’te kaybettiğimiz Rıfat Ilgaz, ayrıca Türkiye Yazarlar Sendikası tarafınan, ‘Sözümüzü ve Belleğimizi Unutturmayacağız’ başlığıyla bu topraklarda akıl ve bilimle aydınlanmayı savunanların, halktan yana yazanların, emeğini savunmak adına yapılan anmalarda da vardı.
***
Türkiye de Kırk Kuşağı, edebiyatta büyük bedeller ödemiş bir kuşağın adıdır. Hapisler, işkenceler, sürgünler bu kuşağın adıyla özdeşleşti. Bu yüzden olacak ki; onlara ‘Fedailer Mangası’ dendi. Nazım’dan sonra gelenler yani….
Rıfat Ilgaz’ın 1943’te ilk kitabı ‘Yarenlik’ bir yıl sonra da ‘Sınıf’ adını verdiği kitabı yayımlanır. Bu kitabı iktidarın hışmına uğrar, kitap toplatılır, Rıfat Ilgaz tutuklanır. Hazırlanan iddianamede şairin, ‘Bir baş soğan yoldaş ederdik’ dizesindeki ‘yoldaş’ sözcüğüyle komünizm propagandası yaptığı ileri sürülür:
’Girdiğim çıktığım yerler tanığımdır / Kapımı çalanlar gece yarılarında / Okunan kararlar yüzüme karşı / Korkmuyorum duygusal bitişlerden / Tükenen kurşun kalemler tanığımdır’ diyen Rıfat Ilgaz, yalnız şiir alanında değil, öykü, roman, oyun gibi edebiyatın hemen her alanında ürün vermiş bir yazar. Dergilerin yazıişlerinde sorumluluk yüklenmiş, yasalara aykırı görülen eserleri nedeniyle yaşamının en verimli döneminde beş yılı aşkın bir süre cezaevinde yatmak zorunda kalmış. Ama o mahpusluğu bir okul gibi değerlendirmesini bilmiştir.
***
Ahmed Arif, Ona yazdığı bir mektubunda ‘Halkımın, yurdumun büyük acısı, büyük hüznü, sonsuz sevinci ve yıkılması imkansız onurusun. Büyük şair, büyük inanç adamı, büyük namus anıtı ve büyük ozansın. Sana ‘Ağabey’ diyebildiğim için mutluluk duyuyorum. Şunun şurasında bir ömrü, halkımızın ve insanlığın mutluluğu için bile bile, kahrolarak verdik gitti… Alnımız ak, yüreğimiz pırıl pırıl.’
Rıfat Ilgaz, ömrü boyunca hakim ideolojinin yakın takibi ve kuşatması altında kalsa da yazmayı sürdürdü. Üstelik bu kuşatmaya o dönemin eleştirmenleri ve dergi yöneticileri de katılırlar. Rıfat Ilgaz, o dönemi anlatırken bu acı gerçeğin de altını çizer; ‘1944’te kitabım toplatıldı ve hapse girdim. Ne kitabım ne de sanatım hakkında tek söz söylenmedi. 1950’den 1960’a kadar dergileri karıştırın, bir-iki raslantı dışında şiirimi bulamazsınız. Çekiniyorlardı, basmak istemiyorlardı. Hatta dizgisini yaptığım dergide şiirimi basmıyorlardı. Diğer toplumcu arkadaşların durumu da benden farklı değil. Bunda, ürünlerimizi dergilerine kabul etmeyen dergiler kadar eleştirmenler de suçludur. 1960’a kadarki antolojilerde bile doğru dürüst yer verilmemiştir bize. Bunda Bizans mantığı da var tabii.’ (Düşün dergisi / 1984)
***
Rıfat Ilgaz, sessiz çoğunluğun, yani halkın yanında yer aldı hep, onların sesi ve dili olmaya çalıştı, yine halkın diliyle yalın, özgün şiirler yazdı. Onun şiiri gücünü yalınlığından ve içtenliğinden alan bir şiirdir.
O kuşakdaşları gibi yalnız sanatıyla değil, aynı zamanda yaşam içinde susmayan, direnen pratiğiyle, çağının tanıklığını da sanıklığını da yüklenmiş bir aydın sorumluluğuyla, sonrakilere miras olmuş bir değerdir. ‘Aydın mısın’ adlı şiirinde bu konuda görevlerini yerine getirmeyenlere seslenir:
‘Kilim gibi dokumada mutsuzluğu/ Gidip gelen kara kuşlar havada/ Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden/ Tabanında depremi kara güllelerin/ Duymuyor musun/ Kaldır başını kan uykulardan/Böyle yürek böyle atardamar/ Atmaz olsun/Ses ol ışık ol yumruk ol/ Karayeller başına indirmeden çatını/ Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm/ Alıp götürmeden büyük denizlere/Çabuk ol/Tam çağı işe başlamanın doğan günle/Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden/Her satırında buram buram alın teri/Her sayfası günlük güneşlik/Utanma suçun tümü senin değil/Yırt otuzunda aldığın diplomayı/Alfabelik çocuk ol/Yollar kesilmiş alanlar sarılmış/Tel örgüler çevirmiş yöreni/Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende/Benden geçti mi demek istiyorsun/Aç iki kolunu iki yanına/Korkuluk ol.’
***
Seksen küsür yıllık ömründe elliden fazla yapıt (şiir, öykü, oyun, roman…) verdi. Defalarca sahneye konmuş, film dizileri oluşturulmuş ‘Hababam Sınıfı’nı hemen herkes izlemiş ve sevmiştir. Ama ne yazık ki, yazarının Rıfat Ilgaz olduğunu çok az kişi bilir. Hababam Sınıfı’nın hikayesi, Rıfat Ilgaz’ın yazarlık hayatının da bir hazin hikayesidir. Adını kullanamadığı için, 1956’dan itibaren haftalık hikayelerini sakıncalı olduğu için “Stepne” imzasıyla yayımladı.
1910 tarihinden 1993’e kadar uzanan bir serüven… Sivas-Madımak’taki katliama dayanamadı yüreği… Rıfat Ilgaz, 7 Temmuz 1993’te aramızdan ayrıldı. Halkına adanmış bir yaşamdı onunkisi… Son şiirinde şöyle diyordu:
‘Elim birine değsin/Isıtayım üşüdüyse ‘Boşa gitmesin son sıcaklığım.’
Anıları ve eserleriyle yaşıyor. Emeğine selam olsun.