‘Gazzeleşen’ bir beden acıya ne kadar dayanır?
Sevda Çetinkaya 13 Ağustos 2025

‘Gazzeleşen’ bir beden acıya ne kadar dayanır?

İsrail ordusunun El Cezire çalışanlarının bulunduğu çadıra düzenlediği saldırıda altı gazetecinin hayatını kaybetmesinin ardından 7 Ekim 2023’ten bu yana öldürülen gazetecilerin sayısı 300’e yaklaştı.

BM, ağustos ayı başında, 25 Mayıs’tan bu yana 1.373 Filistinlinin yiyecek ararken öldüğünü açıkladı.

Kolektif vicdan Gazze’de ölümüne sınanıyor. Uluslararası tepkinin etkisizliği, bütün bölgeyi ‘Gazzeleşme’ tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor.

‘Gazzeleşme’ yani kuşatma, yerinden etme, açlık, susuzluk ve gözetim altında bir yaşam.

“Gazzeleşme” (gaza-ification/ing.), belirli bir bölgenin sistematik abluka, askeri kuşatma, altyapı çöküşü, sivillere yönelik sürekli şiddet ve uluslararası hukukun askıya alındığı bir çatışma coğrafyasına dönüştürülmesini ifade ediyor. Bu kavram yalnızca fiziksel yıkımı değil; mekansal kapanma, sivil hayatın yok edilerek tepeden tırnağa militarizasyonu ve uluslararası toplumun etkisizliğini de kapsayan çok boyutlu bir süreci tanımlıyor.

Mekansal kapanma; duvarlar, bariyerler, geçiş noktaları ve dijital gözetimle toplumun izole edilmesi… Sivil hayatın militarizme teslim edilmesi; hastaneler, okullar ve altyapının hedef haline gelmesi… Uluslararası toplumun etkisizliği ve sessizliğiyle inşa edilen diplomatik demir kubbeyle faillerin korunması…

Gazze’de 1 milyon kişi bir kez daha zorla yerinden edilmeyle karşı karşıya. İsrail’in Gazze kentini işgal planını devreye sokmasıyla, şeridin kuzeyindeki 1 milyon Filistinli bir kez daha göçe zorlanacak ve orta kesimlere göç edecek. Bu işgal planı nedeniyle Gazze’deki 2,3 milyon Filistinli, altyapının bulunmadığı, çadır dahi kuramayacakları orta kesimlere sıkıştırılacak.

‘Yavaş ilerleyen soykırım’ ve diplomatik demir kubbe

Soykırım uzmanı Prof. Omer Bartov, bu durumu şöyle tanımlıyor:
–  Açlık, zorla yerinden etme ve sivil altyapının sistematik tahribi aracılığıyla Gazze’yi yaşanmaz hale getirme eylemi, “yavaş ilerleyen bir soykırım (slow going genocide)” stratejisidir.
– Özellikle kuzey Gazze’deki kitlesel tahliyeler, “etnik temizlik” stratejisinin organik bir parçasıdır.
– Uluslararası toplumun sessizliği, İsrail’in haklı çıkarılmasını sağlayan güçlü bir koruyucu kalkan görevi gören “diplomatik bir demir kubbe”dir.
– Gıda dağıtımının güneyde yoğunlaştırılması, nüfusun kontrollü biçimde güneye sürülmesi stratejisinin parçasıdır.
– Medyada otosansür, sağlık sisteminin çökertilmesi ve çocuk ölümlerindeki artış gibi unsurlar da bu yapının parçalarıdır.

Gazzeleşme Batı Şeria’ya da taşınıyor

Ortadoğu’da yaşanan kaosun onca gürültüsü arasında, Batı Şeria sessizce ama sistematik biçimde ‘Gazzeleşiyor’. Bu, tesadüfi bir şiddet dalgası değil; planlı olarak yürütülen bir süreç. Uluslararası toplum, bu şiddeti görmezden gelerek suça ortak oluyor.

İsrail’deki Kanal 12 televizyonunun haberine göre işgal altındaki Batı Şeria, Netanyahu hükümetinin kurulduğu 2022 sonundan bu yana yerleşim patlamasına tanık oldu.

Yerleşim birimlerinin sayısı yüzde 40’lık artışla 128’den 178’e çıktı. Bu süreçte, Filistinlilerin evlerine yönelik benzeri görülmemiş bir yıkım politikası uygulandı.

Yerleşimlerin sadece sayısı artmakla kalmadı, bunları birbirine bağlayan yollar da arttı ve genişledi. Mevcut dönemde, Batı Şeria’nın yaklaşık 24 bin dönümü “devlet arazisi” ilan edildi.

İsrail’deki insan hakları kuruluşlarından B’Tselem, 10 Mart’ta yayımladığı “Gaza Doctrine: The West Bank is Under Fire” başlıklı raporla şu uyarıyı yapmıştı: Gazze’de yıllardır uygulanan kuşatma, altyapı yıkımı ve sivillere yönelik ayrım gözetmeyen şiddet, şimdi Batı Şeria’da aynı yöntemlerle sahneye çıkıyor. Rapor, özellikle son aylarda kuzey Batı Şeria’da gözlemlenen gelişmeleri “Gazzeleşme” sürecinin açık göstergeleri olarak tanımlıyor. Batı Şeria’da da yalnızca silahlı gruplar değil; yollar, enerji hatları, sağlık tesisleri ve hatta gıda erişimi gibi temel yaşam damarları hedef alınıyor.

Askeri taktikler kopyalanıyor

B’Tselem’e göre, Gazze’de “normal” hale getirilen hava saldırıları, Batı Şeria’ya aynen taşınıyor. Açık ateş kuralları gevşetiliyor, geniş alanlarda kitlesel yerinden etme politikaları devreye giriyor. Üstelik bu kez tabloya yerleşimci milisler eklenmiş durumda: Binlerce yerleşimci silahlandırılıyor, yasadışı karakollar hızla yayılıyor.

İnsani kriz derinleşiyor

Raporda yer alan en çarpıcı verilerden biri, çocuk ölümlerindeki artış. Gıda ve ilaç sıkıntısı tırmanırken, sağlık hizmetlerine erişim hem fiziksel engeller hem de altyapı yıkımı nedeniyle neredeyse imkansız hale geliyor. B’Tselem, bu tabloyu uluslararası hukukun açık ihlali olarak değerlendiriyor.

Batı Şeria’da yaşananlar, Gazze’de yıllardır işleyen savaş rejiminin kopyası. B’Tselem’in uyarısı açık: Eğer bu gidişat durdurulmazsa, Batı Şeria da Gazze’ye dönüşecek.

Bu kısır döngü çok tanıdık: Yerleşimci şiddeti radikalleşmeyi tetikliyor, radikalleşme yeni şiddete bahane oluyor. Ama bu defa tehlike daha büyük; çünkü Gazze modelinin Batı Şeria’ya ihraç edilmesi, bölgeyi uzun süreli bir cehenneme dönüştürebilir.

Peki insan haklarının pek yaman savunucusu Batı bu vahşete neden izin veriyor?

Çünkü dünyanın her yerindeki baskıcı iktidarların İsrail’e ihtiyacı var; küresel ölçekte bir çıkar ağı var.

İşgal ekonomisinden soykırım ekonomisine

Birleşmiş Milletler Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, 3 Temmuz 2025’te İnsan Hakları Konseyi’ne sunduğu “İşgal Ekonomisinden Soykırım Ekonomisine” başlıklı raporunda, İsrail’in Filistinlilere yönelik saldırılarının yalnızca askeri değil, sistematik bir ekonomik düzen üzerine kurulduğunu ortaya koydu. Albanese’ye göre bu düzen, artık “soykırım ekonomisi” olarak tanımlanabilecek bir aşamaya ulaştı.

Raporda, işgalin küresel ölçekte bir çıkar ağı tarafından desteklendiği, başta savunma sanayii, teknoloji, inşaat, enerji, tarım ve finans olmak üzere pek çok sektörün bu süreçten doğrudan kazanç sağladığı belirtildi.

Silah ve teknoloji devleri

Lockheed Martin, Elbit Systems, Leonardo gibi savunma şirketleri; Amazon, Google, Microsoft, IBM, Palantir gibi teknoloji devleri; Caterpillar, Volvo ve Hyundai gibi inşaat ekipmanı üreticileri; BNP Paribas, Barclays, BlackRock gibi finans kuruluşları raporda açıkça isimleriyle anıldı. Bu şirketlerin, Gazze ve Batı Şeria’daki yıkım ve yerleşim politikalarına altyapı sağladığı, gözetim sistemleri kurduğu ve yatırım yoluyla destek verdiği ifade edildi.

Tarım ve enerji sektörleri de var

Raporda, Tnuva, Netafim, Chevron, BP ve Glencore gibi tarım ve enerji şirketlerinin de işgal bölgelerinde faaliyet göstererek Filistinlilerin gıda ve su güvenliğini erozyona uğrattığına dikkat çekildi.

“Kar, soykırımı besliyor”

Albanese’e göre “İşgalin ve soykırımın sürmesinin nedeni, bu sürecin karlı hale gelmesi.”

Raporda ayrıca, küresel şirketlerin faaliyetlerinin uluslararası hukuk ve insan hakları ihlalleri bağlamında soruşturulması, devletlerin de bu şirketlerle olan ticari ve askeri ilişkilerini gözden geçirmesi gerektiği vurgulandı.

Bu şirketler, Demokrat ya da Cumhuriyetçi fark etmeksizin ABD yönetimleriyle yakın ilişki içinde, milyarlarca dolarlık sözleşmelerle büyük karlar elde ediyor. Bartov’un “diplomatik demir kubbe” kavramı, yalnızca devletlerarası sessizliği değil; aynı zamanda küresel ekonomi ağının sağladığı görünmez kalkanı da tarif ediyor.

“Bir halk bir beden gibidir”

Francesca Albanese, 7-12 Temmuz’da Saraybosna’da gerçekleşen, “uluslararası güncel çatışmalar festivali”nin açılışında yaptığı konuşmasında şöyle demişti: “Bir halk bir beden gibidir, kaybedilen her uzuv bütünü parçalar. 28 bin 125 gün boyunca Filistin halkı parçalanmanın acısıyla yaşadı. 1948’de parçalanmış olanı iyileştirmek, onarmak için mücadele etti. Ancak darbeler hiç durmadı: daha küçük parçalara bölündü. Dövüldü, uyuşturuldu, üzerine tükürüldü, delindi, bütünlüğü ihlal edildi, alay edildi, küçümsendi. Aşağılandı, suçlandı ve lekelendi. Bir beden acıya ne kadar dayanabilir?” (ayşe düzkan’ın 25 temmuz 2025 tarihli kadın işçi’de yayınlanan yazısından)

Gazze bugün sadece Filistin halkının trajedisi değil; küresel sistemin de aynasıdır. Albanese’in  raoorunda cesurca teşhir ettiği soykırım ekonomisinin doymak bilmez açgözlülüğü ya ‘Gazzeleşmeyi’ bütün bedene yayarsa?

Filistin halkıyla dayanışma ve İsrail’in soykırımcı saldırganlığına ve onun destekçilerine karşı mücadele için hafızalarımızı zorlamalıyız belki… Dünya halklarının Vietnam direnişiyle nasıl dayanıştığını hatırlamalıyız.

Her şeyi Trump, Xi Jinping, Putin ve Netanyahu belirleyemez çünkü. Tarihi yazanlar da değiştirenler de efendiler değil; sıradan insanların muazzam cesareti ve inadıdır.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.