DEM Parti grup başkanvekili ve Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyesi Gülistan Kılıç Koçyiğit, 24 Kasım’da İmralı’da yapılan Abdullah Öcalan görüşmesinin ardından Meclis’te okunan “özet” tutanağı ve sürecin seyrini T24 yazarı Cansu Çamlıbel’e değerlendirdi.
AK Parti, DEM Parti ve MHP’den birer milletvekilinin yer aldığı heyet, İmralı ziyaretinden on gün sonra ilk kez toplandı. Bu toplantıda, Öcalan’la yapılan görüşmeye ait 16 sayfalık tutanaktan Meclis Başkanlığı tarafından hazırlanmış bir “özet” metin okundu. Koçyiğit, bu metne itirazlarının dikkate alınmadığını ve altına imza atmadıklarını vurguladı.
Koçyiğit, İmralı ziyaretinin “tarihi bir eşik” olduğunu, bu görüşmenin Öcalan’ın siyasi aktör rolünün ve Kürt sorununun siyasal bir sorun olduğunun tescili anlamına geldiğini söyledi:
“Evet, bu aynı zamanda Kürt sorununun aynı zamanda bir siyasal sorun olduğunun tescillidir bence. Aynı zamanda Sayın Öcalan’ın bir siyasi aktör olduğunun da teyididir bu ziyaretin kendisi. Çünkü Türkiye’de genel olarak “Şiddet ve çatışma sonlanırsa, Kürt sorunu da biter” gibi bir çıkarsama yapılıyor. Bir siyasal çözüm arayışımız varsa- ki bu olmalı- o zaman bu siyasal çözümünü konuşacağımız kişinin bizzat kendisi Sayın Öcalan’ın kendisidir, diğer bütün aktörlerle beraber.”
Suriye ve Şara vurgusu: Diktatörlüğe dönüşürse Kürt güçleri bunun parçası olmaz
Öcalan’ın Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve YPG’ye ilişkin değerlendirmeleri de “özet” tutanakta sınırlı biçimde yer aldı. Koçyiğit konuya ilşkin şunları söyledi:
“Suriye bağlamında yaptığı değerlendirme çok genişti. Üniter devlete karşı olmadığını ama Suriye’nin demokratik olması gerektiğini, yerel demokrasinin olmazsa olmaz olduğunu, Şara’nın bugün dönüştüğünü söylediğini ama bu dönüşüm demokratik bir dönüşüm olmazsa bir demokrasi Şara’nın da bir diktatöre dönüşeceğini ve Suriyelilerine yeniden acı getireceğini çok açık ve net bir şekilde söyledi. Bu özet metinde bunlara dair hiçbir vurgu yok. Çok sıradan bir değerlendirme var, genel geçer ifade edilmiş. Oysaki bu, kamuoyunun en fazla merak ettiği başlıklardan birisini oluşturuyor. Koşullar oluştuğu zaman Suriye meselesinin çözümüne de katkı sunabileceğini söyledi örneğin. O da tam anlamıyla özet metne yansımış değil.”
Öcalan’ın Suriye için yol haritası sorulduğunda Koçyiğit, şunları söyledi:
“Çok açık ve net bir şekilde şunu söyleyebilirim; demokratik bir Suriye. O zaman burada askeri bir sorun da kalmayacaktır. Yani YPG orduya mı entegre olmuş yoksa asayiş mi olmuş hususu ikinci, üçüncü, dördüncü gündem olacaktır. Çünkü zaten demokratik bir birlik sağlanmış olacaktır.”
SDG ve YPG’nin geleceği: ‘İki güç; biri orduya, biri yerel asayişe’
Koçyiğit, Öcalan’ın SDG için ikili bir model önerdiğini aktardı:
“Askeri gücün orduya entegre olabileceğini, onun dışında da bölgenin kendi asayiş güçleri olabileceğini söylüyor. Hatta bunu konuşurken “Türkiye’de sanırım bekçiler var” dedi. Bahsettiği şu; bir güç merkezi orduya katılacak bir diğer güç ise yerel savunma hattını yapacak ve asayişi sağlayacak.”
Koçyiğit, Türkiye kamuoyunun “silah” tartışmasına sıkıştığını, Öcalan’ın ise asıl olarak demokratik sistem vurgusu yaptığını belirtti:
“Onların sormuş olmasında bir beis yok bence. Tüm kamuoyu da tartışıyordu, Komisyon’da da çokça konuşuldu. Dönüldüğünde muhtemelen “Bunu neden sormadınız?” denilirdi sormasalardı. Bu soru aslında o anlamıyla niyetten bağımsız olarak doğru bir soru. Ama dediğim gibi Sayın Öcalan buradaki perspektiflerinde çok açık ve net. Türkiye açısından, Suriye açısından ve Irak açısından demokratik bir sistem arayışı var. Kendi kafasında tasarladığı bir demokratik dönüşüm hedefi var ve bunu Kürtlerin olduğu bütün coğrafyalar için öneriyor açıkçası. Bu çerçeveden bakılınca Türkiye kamuoyunun çok öncelediği silah meselesi aslında orada bir detaya dönüşüyor. Yani asıl meselenin özünü biz kaçırarak tartışıyoruz. Sayın Öcalan bir kez daha bize “Meselenin özüne dönün” çağrısı yaptı aslında. Meselenin özü orada nasıl bir sistem olacağı. “Şara dönüştüğünü söylüyor. Bu dönüşüm demokratik olacaksa hay hay, bir sorun yok. Ama bu demokratik bir dönüşüm değilse götüreceği yer diktatörlüktür. O diktatörlüğün altında da hiç kimsenin yaşama şansı yoktur” diye bir belirlemede bulunmuş oldu.”
‘Benim Kuzeydoğu Suriye yönetimindekilerle iletişim olanaklarım arttırılmalı’
Öcalan’ın Mazlum Kobani ve İlham Ahmed gibi isimlerle ilişkisine dair bölümde Koçyiğit, Öcalan’ın doğrudan iletişim kanallarının güçlendirilmesini istediğini belirtti:
“Sayın Öcalan “Benim görüşmem gerekir. Ancak görüşerek, konuşarak süreçler yürür. O anlamda benim tabii ki Kuzeydoğu Suriye’nin yönetiminde bulunanlarla iletişim olanaklarımın artması gerekir” dedi. Ama detay vermedi.”
Koçyiğit, avukat ve aile görüşlerinin yeniden başlamasının tecrit koşullarında göreli bir gevşeme anlamına geldiğini, ancak sürecin ilerletilebilmesi için Öcalan’ın çalışma koşullarının düzenlenmesi gerektiğini vurguladı.
“Özet tutanakta imzamız yok; 16 sayfa açıklansın”
Koçyiğit, Meclis’te okunan “özet” tutanağa DEM Parti olarak imza atmadıklarını, kendi imzalarının bulunduğu 16 sayfalık tutanağın açıklanmasını talep ettiklerini hatırlattı:
“Bizim üç üye olarak altına imza aldığımız 16 sayfalık bir tutanak vardı ve bu tutanak Meclis Başkanlığına teslim edildi. Bu yeni çıkan ve özet diye ifade edilen tutanağa hiçbir dahlimiz ve altında hiçbir imzamız yoktur. Bu metnin dizaynında hiçbir dahlimiz yoktur. Bilgisine de sahip değildik, dün öğrendik. Biz imza altına alınan 16 sayfanın Komisyon’a ve kamuoyuna açıklanması gerektiğini düşünüyorduk. Bu bizim imzayla sunduğumuz tutanaktan süzülerek kendilerince çıkardıkları bölümün, Sayın Öcalan’ın bir bütün olarak görüşlerini ve görüşmenin ruhunu yansıtmaktan uzak olduğunu ifade edebiliriz. Sayın Öcalan birçok başlıkta derinlikli değerlendirmeler yaptı. Biz birebir kendi cümleleriyle yaptığı değerlendirmelerin Komisyon’a yansıması gerektiğini düşünüyoruz. Ama burada bir alıntılama ve dolaylama üzerinden aktarım yapılmış. Yapılması gereken kendi cümlelerinin direkt kamuoyuna ve Komisyon’a aktarılmasıydı. Burada bir yöntem yanlış olduğunu düşünüyoruz. Çok derin yaptığı değerlendirmeler bir iki cümleyle ve bağlamını yansıtmayacak şekilde özete konulmuş durumda. Bu yöntem doğru değil ve biz de bunu kabul etmiyoruz. Bizim altına imza attığımız 16 sayfalık tutanağın kamuoyuna açıklanması talebimiz baki. Bu talebi dünkü Komisyon toplantısının ardından Meclis Başkanlığına ilettik. Hala bunun yapılmasını bekliyoruz yani.”
Koçyiğit, görüşmenin içeriğinin gizlenmesinin, “tarihi bir eşiğe” haksızlık olduğunu belirterek, bu adımı “değersizleştirme çabası” olarak nitelendirdi.
‘Cumhur İttifakı’yla bir ittifak içinde olduğumuz algısı haksızlık’
Koçyiğit, sürecin başlamasından bu yana DEM Parti’nin Cumhur İttifakı ile birlikte hareket ettiği yönündeki değerlendirmeleri “haksızlık” olarak niteledi ve şöyle konuştu:
“Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz ve bu nedenle bize haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Hem bize hem de DEM Parti’ye oy veren halkımıza haksızlık yapıldı. Çünkü biz en zor zamanlarda kolayı tercih edebilecekken o kolay tercihlerle de yol alabilecekken ya da iktidarın parçası olabilecekken her zaman ilkesel tutumlar sergilemiş bir partiyiz. Bunun bedelini de çok ağır ödemiş bir partiyiz. Hala arkadaşlarımız, yoldaşlarımız ya cezaevinde ya sürgünde. Ülkeyi demokratikleştirmek için mücadele etmek gerekiyor. Şu anda ülkeyi demokratikleştirecek çözüm süreci nedeniyle iktidarla bir diyaloğumuz var, bir tartışmamız var. Ama bu bizim, Cumhur İttifakı’na eklenmemiz olarak asla okunamaz.
Biz hala mecliste gelen bütün yasalara “hayır” oyu veriyoruz. En sert muhalefeti yapıyoruz. Bütçe görüşmelerinde en sert muhalefeti, en içerikli muhalefeti yapıyoruz. Ortada bu kadar hukuksuzluk varken, antidemokratik uygulamalarla yola devam edilirken, biz bu ittifakın nasıl parçası olabiliriz? Ama bir çözüm imkânı varsa, onu sonuna kadar zorlamaya çalışıyoruz. Demokratik muhalefetle beraber bu devletin demokratik dönüşümünü sağlamak, demokratik bir cumhuriyetin inşasını sağlamak için çalışıyoruz. Hükümetle çözümü konuşmak, Kürt sorunu demokratik çözümü için bir araya gelmek, hükümete eklemlenmek ya da o ittifaka eklemlenmek değildir.”
‘AKP mutfağında pişen bir anayasaya onay vereceğimizi düşünmek bizi tanımamaktır’
Olası yeni anayasa tartışmalarının henüz DEM Parti’nin masasına gelmediğini belirten Koçyiğit, AK Parti merkezli bir metne destek vermelerinin söz konusu olmayacağını söyledi:
“Tabii ki bu süreç yürürken birilerinin başka ajandaları olabilir. Bu süreci başka çıktılarla kazanıma dönüştürmek isteyebilirler. Bizim bunu bilme şansımız yok. Ama bu konuda bize gelmiş hiçbir talep yok. Bu başlıkta bizim masamızda olmuş hiçbir tartışma da yok. Bizimle hiçbir temasta “Bunu bir ittifaka dönüştürelim, bunu işte bir seçim ittifakına çevirelim, bu süreci kotaralım sonra başka şeyler yapalım” gibi hiçbir gündem konuşmuş değiller. Anayasa tartışması örneğin bizim hiçbir zaman masamıza gelmedi. 12 Eylül bakiyesi bir anayasa var ve evet bundan kurtulmak lazım. Ama muhalefetin içinde olmadığı, toplumun katılımının sağlanmadığı, toplum karşıtı bir anayasaya bizim onay vermemiz asla mümkün değil. Biz her zaman söyledik; anayasayı değiştirmeden önce anayasanın değiştirilmesinin koşullarını sağlamak gerekiyor. Şimdi, ana muhalefet partisi böyle bir süreç içinde olmayacağını söylüyor, diğer partiler olmayacağını söylüyor. O zaman nasıl olacak bu anayasa? AKP’nin, Cumhur İttifakı’nın mutfağında pişip önümüze gelen bir anayasaya bizim onay vereceğimizi düşünmek bizi tanımamaktır.”
Koçyiğit, AKP’nin süreci “oy kaygısından bağımsız” yürütmediğini, buna karşın MHP’nin sürece oy hesabı gütmeden yaklaştığını savundu:
“Ben iktidarın, iktidarda kalıp kalmamaktan bağımsız olarak bu süreci yürüttüğünü hiç düşünmedim. Hâlâ da düşünmüyorum açıkçası. Mesela bunu MHP için düşünürüm. Oy kaygısı gütmeden süreci yürüttüklerini, sürece samimiyetle sahip çıktıklarını ve çok ciddi bir aldıklarını da görüyorum açıkçası. Ama bunu AKP için söylemek mümkün mü? Hayır. AKP bu süreci, seçim tartışmalarından, oy kaygısından, taban kaygısından azade mi yürütüyor? Hayır. Aynısı CHP için de geçerli.”



