Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Ülke TV’de katıldığı canlı yayında gündemi değerlendirdi ve soruları yanıtladı.
Gazze’deki duruma ilişkin Fidan, İsrail’e yüzde 100 güven beklemenin doğru olmadığını, önemli olanın uluslararası toplumun burada gerekli baskı mekanizmasını İsrail’in üstüne koyacak bir farkındalığı üretmesi ve bunun eyleme dönüşmesi olduğunu söyledi.
‘Bizim şu ana kadar oynadığımız rol, arabulucu rolü’
“Garantörlükle ilgili netleştirmeler yapmam gerekiyor kamuoyunun bilgisi için. Bizim şu ana kadar oynadığımız rol, arabulucu rolü. Bu savaşın durdurulması için. Filistin davasına desteğimiz, yakınlığımız, inancımız dolayısıyla onlar üzerindeki bu samimiyetimizi, bu meselenin çözümü için kullandık.” diyen Fidan, Amerikalıların da İsraillilerle aynı türden bir ilişkisinin olduğunu aktardı.
‘Üç kurumsal mekanizmanın kavramı var’
Fidan, Türkiye’nin Filistin konusunda oynadığı rolün “arabulucu” rolü olduğunu belirterek, şunları dile getirdi:
“Şu anda (Donald) Trump’ın barış planında süzülen üç kurumsal mekanizmanın kavramı var. Görev gücü, barış konseyi ve istikrar gücü. Şimdi bunların niteliği, görev tanımları ve kompozisyonları konusunda erken tartışmalar devam ediyor. Bunlar hayata geçtiği zaman… Ama biz şunu söylüyoruz, garantörlükle ilgili. Cumhurbaşkanı’mızın bizlere verdiği yetki alanı şu, yani bizim gerek Milli Savunma Bakanlığı gerek istihbaratla yaptığımız koordinasyon neticesinde de Filistinlilerin de kabul edeceği bir anlaşma çıkarsa, burada üzerimize düşen görev neyse, bunu yapmaya hazırız. Resmi olarak söylediğimiz söylem şu, iki devletli çözüm hayata geçerse, biz burada fiili garantör olma sorumluluğunu almaya hazırız. Çünkü bu çok önemli bir şey. Bunun altına her devlet giremez. Yeter ki 1967 sınırlarına dayalı bir devlet Filistinlilere verilsin. Herkesin eşit olduğu, egemen olduğu bir yapı ortaya çıksın.”
Mısır’ın Şarm el-Şeyh kentinde düzenlenen ve Gazze’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını konu alan zirvede varılan mutabakata, atılan imzalara ilişkin Fidan, “Tarihi bir imzaydı. Hem Gazze hem bölge hem de Cumhurbaşkanımızın küresel liderlik rolünün tekrar ortaya konması için fevkalade önemliydi.” ifadelerini kullandı.
‘İşgal devam ettiği sürece, bir karşı duruş, bir direniş her zaman için olacak’
Fidan, İsrail ordusunun Gazze’ye yönelik daha önceki tarihlerde yaptığı saldırılarla ilgili de çalışmalarda bulunduğunu aktararak, “O günden bugüne çıkardığımız derslerin arasında en önemli olan şu: Eğer kalıcı bir çözüm olmazsa iki devletli çözüm hayata geçmezse, biz bugün bu savaşı durdurabiliriz, bu soykırımı durdurabiliriz ama bir müddet sonra 5-6 sene sonra tekrar bir savaşı daha göreceğiz” dedi. Filistin Devleti’ni tanıyan 150’den fazla devletin olduğunu söyleyen Fidan, bu devletin hayata geçirilmesi için şu anda çalışılması gerektiğini kaydetti. Fidan, İngiltere, Kanada, Avustralya, Fransa, Portekiz gibi ülkelerin Filistin’i devlet olarak tanımasının “önemli bir adım” olduğunu aktararak, iki devletli çözüme gidildiği zaman Türkiye’nin garantör olmaya hazır olduğunu dile getirdi.
Gazze’nin yeniden inşası
Fidan, Gazze’nin yeniden inşasına ilişkin, “Türkiye’ye bırakılsa, 6 Şubat depreminden sonra ortaya koyduğu kısa süredeki çabayı, profesyonelliği bütün dünya gördü. Yani keşke yaşanmasaydı, yaşandı. Ama arkasında hemen sorumlu bir devlet anlayışıyla bizim ortaya koyduğumuz bir profesyonel hizmet var. Bu hizmetin aynısının Gazze’de tekrar etmemesi için bir sebep yok. Ama burada elini taşın altına koymak isteyen başka ülkelerde bir rol dağılımı, bir masraf paylaşımı gerekiyor. Buna yönelik şu anda tartışmalar devam ediyor” ifadelerini kullandı.
İsrail ordusunun Gazze’deki saldırıları sonrası oluşan hasara ilişkin “tazminat”ın olması gerektiğini belirten Fidan, bu konunun hukuki olarak çalışılması gerektiğini ve bunun zaman alabileceğini söyledi. “Yeni Osmanlı” ithamlarına ilişkin konuşan Fidan, şöyle devam etti:
“Bu aslında Körfez’de çok kullanıldı. Çok şükür artık böyle bir şey yok. Körfez’de Türkiye ile diğer İslam dünyasının mensuplarının dayanışmasını önlemek için tarihteki belli kavramların ve olayların bugüne yanlış taşınması ve programda unsur olarak kullanılması dediğiniz gibi yeni Osmanlıcılık meselesi. Suriye’de bunu denediler. Suriye’de dediler ki ya, işte bu Türkiye’nin zaferi, Türkiye gelecek burayı domine edecek, her şeyi yapacak vs. Biz dedik ki yok, bu sorun hepimizin sorunu. Biz hepimiz kardeşiz, bu insanlar hepimizin kardeşi. Hepimiz el ele verip bu insanlara yardım etmek zorundayız. Bu bölge hepimizin bölgesi. Gelin Suriye’den başlayalım, bölgesel sorunları beraber sahiplenelim. Ve bölgeye, Cumhurbaşkanımız yeni bir kavram getirdi. Yani rekabeti değil, işbirliği. Biz birbirimize rekabet edeceksek hayırlı rekabet ederiz. Ama birbirimize çelme atmak için, yok Türk dominasyonu, yok Fars dominasyonu, yok Arap dominasyonu, bizim bu dominasyon işleriyle kardeşlerimize karşı işimiz yok. Bizim olgun devlet olarak bir araya gelip, el ele verip, 21. yüzyılda diğer ülkelerin yaptığı gibi nitelikle işbirliği yaparak kalkınmayı, güveni, refahı sağlamamız gerekiyor.”
‘(Putin ile Şara görüşmesi) Olması gereken bir diyalog’
Fidan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Suriye geçiş hükümeti başkanı Ahmed Şara’nın bir araya gelmesine ilişkin ise şunları kaydetti:
“Olması gereken bir diyalog. Diyalog her zaman iyidir. Şu olgunluğa da şapka çıkarıyorum. Gerçek devlet adamlarında oluyor. Biz de aynısını defalarca yaşadık. Kavga ettik, biz de insanlarla oturduk, konuştuk. Kavga ederken de konuştuk. Şimdi yani Ahmet Şara ve arkadaşları yani Rusya, Esed’i desteklerken İranlı milisleri desteklerken karşı kamplardı ve savaşıyorlardı.”
Bunun hemen sonrasında Rusya’nın yeni gerçekliği kabullendiğini belirten Fidan, Şara’nın da radikal bir tavır koyarak Rusya ile görüştüğüne işaret etti.
Fidan, “Sorumlu davrandığını düşünüyorum. Tabii ki bizim istişarelerimiz oluyor. Yani o istişarelerde biz her zaman için yüz yıllara dayanan, bin yıllara dayanan devlet geleneği, devlet tecrübesini aktarmaya çalışıyoruz. Yani yeni devletleşmelerin kafasını sağa sola vurarak, büyük riskler alarak bir şeyler öğrenme lüksü yok.” diye konuştu.
‘Suriye meselesini çok ciddi yürütüyoruz’
Fidan, Şam yönetimiyle yoğun temas halinde olunduğunu belirterek, iki ülke arasında yapılan üst düzey ziyaretleri anlattı.
“Suriye meselesini çok ciddi yürütüyoruz. Cumhurbaşkanımızın o konuda ilk günden itibaren koyduğu bir yapısal konu var. Birincisi, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Bey başkanlığında yürüyen ilgili bakanlıkların katılımıyla kurulu bir üst strateji kurulu var. Suriye’ye yönelik mevzuların bir an önce götürülmesi. Bu mültecilerle ilgili konu, alanda konu, enerji konusu, ticaret konusu, gümrük kapıları konusu, yardımlar konusu, çok detay isteyen konu var.” diyen Fidan, bunun yanı sıra Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz’ın koordinatörlüğünde teknik koordinasyon komitesi olduğunu hatırlattı.
Fidan, Suriye’de devlet kurumlarının ve kurumsal kapasitelerin çok yeni olduğunu ve bunun inşa edilmesi gerektiğini belirterek, şunları aktardı:
“Sizin istediğiniz profesyonellikte, sizinle işbirliği, muhataplığı içerisine giremeyebilir. Bunu da normal kabul etmek gerekiyor. Bazı yerlerde onu da biz kendi üstümüze alıyoruz ama günün sonunda Türkiye-Suriye ilişkileri, Türkiye’nin Suriye merkezli konularda başka ülkelerle ilişkileri çok planlı ve sistemli şekilde gidiyor.”
Suriye’deki merkezi idarenin otorite tesisinin ne aşamada olduğuna yönelik soruya Fidan, “Çok yakından takip ettiğimiz bir konu. Şimdi birinci büyük proje, ülkedeki silahlı grupların tek bir silahlı kuvvetlerin yapısı altında toplanması. Ben, YPG filan daha kastetmeden söylüyorum. Direniş grupları, muhalif gruplar, ayrı ayrı silahlı gruplar kuzeyde, güneyde. Şimdi burada büyük bir geçiş, büyük ölçüde sağlandı.” yanıtını verdi.
Fidan, detaylar olduğuna ve onların yürütülmesi gerektiğine işaret ederek, genel mutabakatın ve kabulün sağlanmasının önemli olduğunu vurguladı.
Suriye’de işlerin iyi yönde gittiği sırada Lazkiye’de, Süveyda’da olaylar çıktığını hatırlatan Fidan, “YPG, 10 Mart anlaşmasından geri adım atan bir frene basma ameliyesine girdi ve kurumsal kapasite inşası, ülke normalleşmesi faaliyetleri bir an için inkıtaya uğrayıp sistem bütün ağırlığını ve dikkatini bu ortaya çıkan kriz alanlarına odaklandırdı.” diye konuştu.
Kriz alanlarının iyi yönetilmesi gerektiğini ve bu konuda ciddi mesafeler alındığını vurgulayan Fidan, “En büyük risk, İsrail yayılmacılığının Suriye üzerinden devam etme riski; en fazla konuştuğumuz, istişare ettiğimiz, Amerikalılarla da görüştüğümüz konu, bu konu. İsrail’in şundan vazgeçmesi gerekiyor. Onu anlatmak gerekiyor onlara, onunla biraz meşgulüz, dolaylı veya direk yollarla. Kendisine komşu ülkeleri zayıf, bölünmüş bırakarak, başkasının güvensizliği ve zayıflığı üzerinden güvenlik üretmek çok riskli ve tehlikeli bir strateji. Şu ana kadar devam ettikleri bu, onların dünyasında.” dedi.
Bakan Fidan, Mısır ve Ürdün’de bunların olduğunu ancak Türkiye’ye uzakta olduğu için Türkiye’nin birinci dereceden müdahil olma durumunda olmadığını kaydetti.
‘Suriye meselesi, birinci dereceden milli güvenlik meselesi’
Suriye meselesinin Türkiye için birinci dereceden milli güvenlik meselesi, fiziksel bir sorun olduğunu belirterek, şunları dile getirdi:
“Orada olan biten her şey benim buradaki toprak bütünlüğümle, vatandaşımın malıyla, canıyla, kanıyla alakalı bir konu. Devlet olarak bu sorumluluğu üstüme alıp ona göre davranmak zorundayım. Şimdi bunu bu şekilde sistematize ettiğiniz zaman ortaya koyduğunuz tavırlar da ona göre ister istemez gelişiyor. Bizim buradaki mesajımız çok net: Suriye, İsrail’de dahil kimseye tehdit olmasın ama hiç kimse de Suriye’ye tehdit olmasın. Herkes otursun, kendi sınırları neredeyse o sınırlar üzerinden kimse kimsenin sınırına, toprağına, işine gücüne karışmasın, hayatına devam etsin. Bizim istediğimiz bu. Ama sen, ‘Bunlar Sünni Arap Müslümanlar, biz bunların niyetini okuyoruz, 50 yıl geçtikten sonra bunlar güçlenirlerse, bana bilmem bir şey yapacaklar, onun için ben şimdiden bunları böleyim, parçalayayım, yutayım, kaos içerisinde bırakayım, sıkıntı üreteyim.’ diye bir güvenlik politikası geliştiriyorsan, bu çok tehlikeli politika.”
Bu politikadan sadece Suriye’nin etkilenmediğini, çevre ülkelerin de etkilendiğini anlatan Fidan, kriminal grupların da dini ögeleri kullanarak IŞİD maskesi altında ortaya çıkmasının ayrıca incelenmesi gerektiğini söyledi.
Fidan, gerekli görüşmelerin ve planlamaların yapıldığını aktararak, yakın zamanda ABD, Türkiye ve Suriye’nin üçlü toplantı yapmasının planlandığı bilgisini paylaştı.
Suriye’ye geri dönen sığınmacılar
Suriye’ye geri dönen sığınmacıların sayısıyla ilgili soruya yanıt veren Fidan, “500 bine yakın mültecinin geri dönmesi söz konusu. Biz sınırdan gidenler üzerinden ölçüm yapıyoruz ama Suriye’ye geri dönüş sadece Türkiye üzerinden olmuyor. Başka ülkelerden de geri dönüşler var. Bir de Türkiye’den dönenlerin miktarı var, bir de Suriye’ye geri dönenlerin toplam miktarı var.” diye konuştu.
Fidan, Suriye’de istikrar ve güven devam ettikçe nüfusta artışın sürdüğünü belirterek, iş gücü ihtiyacının ortadan kalkması, ekonominin işlemesi, hayata geçmesi, fabrikaların çalışması, bürokrasinin çalışması için bu nüfusun dönmesine ihtiyaç olduğunu belirtti.
‘Arapların olduğu bölgeden YPG’nin çekilmesi birinci öncelik’
Bakan Fidan, 10 Mart mutabakatına ilişkin soruya, “Nüfusu Arap olan yerlerden YPG’nin behemehal çekilmesi birinci öncelik, birinci aşamada olması gereken konu. Ama bu henüz hala hazırda uygulamaya başlanmış bir konu değil. Burada Arap aşiretlerinde de belli miktar zaten baştan beri bir rahatsızlık hep var. Herkes şu anda bu çözülecek diye bekliyor, çözülmemesi durumunda çok ciddi çatışmaların çıkacağını ön görmek aslında mümkün. Şu anda Arapların olduğu bölgeden YPG’nin çekilmesi birinci öncelik.” yanıtını verdi.
Mevcut devam eden birtakım görüşmeler olduğunu ancak halihazırda bir içerik olmadığını ifade eden Fidan, şunları aktardı:
“Şimdi özellikle silahlı unsurların entegrasyonu konusundaki keyfiyet ne olacak konusu, kendi aralarında tartışılan bir konu. Deyrizor’un devri söz konusu vardı. Deyrizor’u biliyorsunuz, Arapların çoğunlukla yaşadığı bir yer. Deyrizor ve o vilayet etrafındaki diğer nahiyeler. Deyrizor’un da o konuda henüz bir kağıt üzerinde mutabık kalınmış değil. Burada YPG’nin maksimalist bir tutum içerisinde olduğunu görüyoruz. Bu işgalci tavrının, bu sömürgeci tavrının bir an önce ortadan kalkması gerekiyor.”
Mutabakatın olumsuz çıkması sonucunda Türkiye’nin olası tutumuna ilişkin soruyu yanıtlayan Fidan, Türkiye’nin Suriye ile bu konuda bir işbirliği içerisinde olduğunu hatırlattı.
Fidan, “Amerikalı dostlarımızla da konuşuyoruz. Onlar biliyorsunuz YPG ile de konuşuyorlar. Her üç tarafla da konuştukça kim ne kadar rasyonel, kim ne kadar gayri rasyonel ve neyi ne kadar makul istiyor, ortaya çıkıyor. Biz bunu defaatle söyledik, bizim için sorun kendi milli güvenliğimizle alakalı bir sorun. YPG, henüz halihazırda Türkiye’nin milli güvenliği için tehdit olan unsurlardan vazgeçtiğine ilişkin bir deklarasyonda veya eylemde bulunmuş değil. Bunun da nasıl olacağına ilişkin bir şey yok.” dedi.
Trump yönetiminin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ı aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi olarak atadığını, Lübnan meselesiyle ilgilendiğini hatırlatan Fidan, Barrack’ın bölgede daha fazla özel temsilci rolü üstlendiğini belirtti.
Fidan, “Aslında Ankara üzerinden bölgeye yaklaşımı fevkalade önemli. Burada yürüyen çalışmalar var. Bir defa Trump yönetimi, Suriye’deki duruma, başka yerlerdeki durumlara olduğu gibi yeniden topyekun kendi Trump yönetimi yaklaşımını getirme peşinde, bunu görüyoruz. Bu oluşturulurken bizim ortaya koyduğumuz yapıcı tutum, tavır önemli.” şeklinde konuştu.
PKK meselesine ilişkin Fidan, “Biz zamanında çok dedik bu PKK meselesini. ‘Bakın, bu adamlar virüs kardeşim. Türkiye güçlü bir ülke. Bizi biraz hafif ateşlendirir ama bu size girdi mi sizi öldürür. Kaldıramazsınız siz, siz zayıfsınız, imkanlarınız, bedeniniz, gücünüz zayıf, almayın bunu. Alırsanız ölürsünüz. Taşıyamazsınız. Bana hastalık bulaştıracağım diye kendin ölüyorsun kardeşim. O da ayrı bir stratejik zihniyet geriliği işte.” ifadelerini kulllandı.
Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliği olmasaydı Gazze ve Suriye dahil olmak üzere bölgedeki olumlu süreçlerin olduğu gibi ilerleyemeyeceğini belirterek, şunları söyledi:
“Halk meşruiyetine dayalı, arka arkaya seçim kazanarak son 23 yıldır kesintisiz, büyük bir nüfusu olan bir ülkenin meşru lideri olmak, seçilmiş lideri olmak ve bunu her 4 yılda bir, 5 yılda bir yenileyerek devam ettirmek ve bu kadar süre bu meşruiyetle gelmek ve bunu yaparken de içeride ve dışarıda ayağınıza çelme atmak için birçok operasyona muhatap olmanız, bunlarla mücadele etmeniz ve bunlardan da muzaffer olarak gelmeniz var. Tabii ki bunun sonunda aslında böyle bir başarı hikayesini bütün dünyadaki liderler hayal ediyorlar. Ama Allah bir tanesine nasip ediyor.”
‘(Rusya-Ukrayna) Taraflar savaşın içinde olduğu kadar barışın içinde de olmalı’
Türkiye’nin Rusya-Ukrayna Savaşı konusunda katkı vermeye devam edebileceğini belirten Fidan, şöyle devam etti:
“Biliyorsunuz üç tur görüşmelere ev sahipliği yaptık. Bu ev sahipliği yaptığımız görüşmelerde çok detaylı konular tartışıldı. Esir değişiminin ve diğer operasyonel ihtilaf konularının çok detaylarına inildi. Buralarda somut adımlar atıldı, esirler değiştirildi, yaralılar değiştirildi, kayıplar bulundu, çocuklar vesaire. Birçok konuda adım atıldı. Adım atılmayan yerler de var. Taraflar, kendi aralarında nihai bir ateşkes için neye ihtiyaç var? Pozisyonları nelerdir? Limitleri nelerdir? Onları da doğrudan veya ima yoluyla anlatarak birbirlerine aslında bir şeyleri müzakere ettiler adını koymadan.”
Fidan, karşıdakinin niyetinden emin olana kadar her zaman için en kötü senaryoya göre hazırlıklı gidilmesinin savaşın kuralı olduğunu ifade ederek, “Bu da nedir? Daha fazla harbe hazırlıktır, daha fazla saldırıdır, daha fazla yok etme amacıyla hareket etmektir. Bu her iki taraf için de aynı olunca ne oluyor? Daha fazla imha edici bir savaşla karşı karşıyasınız.” dedi.
İstanbul’daki görüşmelerin süreçte büyük bir rol oynadığını belirten Fidan, “Şimdi herkesin kendi içerisinde hesap vermek zorunda olduğu aktörler var veya bir anlaşma yapacağı zaman resmi olarak zorunluluk olmasa da gayriresmi olarak şart olan hususlar vardır. Yani askerinizin, istihbaratçınızın, insanların bu işi kabul etmesi lazım.” diye konuştu.
Fidan, “tarafların savaşın içinde olduğu kadar barışın içinde de olması” gerektiğine dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cumhurbaşkanı’mız, Sayın Trump’ı (ABD Başkanı Donald Trump) seçildiği ilk gün tebrik etmek için aradı. İki konu söyledi. Rusya-Ukrayna ve Gazze meselesi. Hep bu ısrarla geldik. Daha sonra devreye Suriye meselesi girdi. Oradaki işbirliğimiz konusu. Çok şükür işler daha iyi gidiyor. Ama bu konuyu her zaman için gündeminde tuttu. Türkiye’nin kendi ikili konuları var, ABD’yle yürüyen çok fazla önemli başka konularımız da var ama Cumhurbaşkanı’mız bu iki sorunu, daha sonra Suriye’yi her zaman için yani Trump’la yürüttüğü ilişkinin birinci gündem maddesi yaptı.”