• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Hakan Fidan: Suriye Kürtlerinin haklarının verilmesi hem Cumhurbaşkanımız hem de Türkiye için fevkalade önemli

Hakan Fidan: Suriye Kürtlerinin haklarının verilmesi hem Cumhurbaşkanımız hem de Türkiye için fevkalade önemli

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye geçiş hükümeti ile SDG arasında yapılan anlaşmaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Hakan Fidan: Suriye Kürtlerinin haklarının verilmesi hem Cumhurbaşkanımız hem de Türkiye için fevkalade önemli
Hakan Fidan: Suriye Kürtlerinin haklarının verilmesi hem Cumhurbaşkanımız hem de Türkiye için fevkalade önemli
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 14 Mart 2025 21:59
  • Güncellenme: 14 Mart 2025 22:51

Dün Suriye’nin başkenti Şam’da geçiş hükümeti Başkanı Ahmed Şara ile görüşen Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şara ile SGD Genel Komutanı Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşmaya ilişkin olarak, “Yeni yönetime telkinimiz Suriye Kürtlerinin haklarının verilmesi, bu hem Cumhurbaşkanımız hem de Türkiye için fevkalade önemli” dedi.

TV100 ekranlarında gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Fidan şöyle konuştu:

“Bölgede terör faaliyetlerine bulaşan bütün silahlı unsurların denklem dışına çıkması, bütün nüfusların normal bir hayata dönmesi elzem. Biz hiçbir zaman için orada bir otonomi veya özerklik arayışına ilişkin bir taviz olduğunu düşünmüyoruz.”

Hakan Fidan devam eden açıklamasında şunları ifade etti:

”Umarız PKK İmralı’nın çağrısına kulak verir. Yapılan çağrıya kulak verilmeli. Bunun tarihi bir çağrı olarak görülmesi gerekiyor. Örgüt kendini feshetme sürecini başlatmalı. Kurucu iradenin bu türden bir talimat vermesi önemli”

‘Türkiye olarak bizim yaşamsal çıkarlarımız var’

“Diğer taraftan Türkiye olarak bizim yaşamsal çıkarlarımız var, özellikle başta güvenliğimiz olmak üzere. Suriye’nin içinde bulunduğu belli şartları suistimal eden terör örgütleri vardı. O konuları görüşmek, mevcut gelişmeleri gözden geçirmek ve iki ülke arasındaki diğer gündeme gelmesi gereken bazı konular var, enerji ve diğer yardım konuları, bunların hepsini ele aldık. İyi ve verimli bir ziyaret oldu. Beraberimizde sayın Savunma Bakanımız vardı, MİT Başkanımız vardı. Bu konularda da çok detaylı, önemli görüşmeler yaptık.” 

‘Normal hayata dönülmeden mültecilerin dönmesi mümkün değil’

Fidan, Suriyeli mültecilerle ilgili şunları kaydetti:

“Normal hayata dönülmeden gerek Türkiye’de bulunan gerek civar ülkelerde bulunan mültecilerin dönmesi de mümkün değil. Bu bir süreç alacak. Şu anda belirli gelişmeleri az da olsa görüyoruz. Daha 3 ay oldu. Önemli olan güvenliğin, istikrarın sağlanması, tesis edilmesi. Bu zemin üzerine tabii ki ekonomik gelişme, temel hizmetlerin götürülmesi konusu da ağır ağır bina edilecek. Bu konuları da çok sistematik bir şekilde ilgili Bakan arkadaşlarımız da takip ediyorlar.  

Gündemimizde olan konuların başında geçtiğimiz hafta Ürdün’deydik. Ürdün’de Türkiye’nin çerçevesini önceden oluşturduğu DEAŞ’ a karşı mücadele platformunun temelleri atıldı. Suriye bunun önemli ayağı. Çünkü Suriye’de ve Irak’ta DEAŞ’ın tekrar neşvünema bulmaması fevkalade önemli. Bununla ilgili görüşmelerde bulunduk. Yeni mekanizmanın teknik özellikleri, parametreleri nasıl olabilir ona biraz baktık.  

Şam yönetimi ile YPG arasında varılan anlaşmanın üzerinden geçtik. Özellikle Türkiye olarak bizim ne türden endişelerimiz var, ne türden sorularımız var, onları kendileriyle görüşme imkanımız oldu. Bölgesel diğer güvenlik konularına yakından baktık.” 

‘Provokasyon uyarısında bulunmuştuk’

Suriye’nin güneyindeki çatışmalara ilişkin Bakan Fidan şöyle konuştu:

“Provokasyon uyarısında bulunmuştuk. Maalesef bu ne ilk provokasyon olacak ne son provokasyon olacak. Önemli olan bu türden provokasyonlara karşı alacağınız idari ve siyasi tedbirler, öncesinde, esnasında ve sonrasında. Bu provokasyon özellikle Nusayri kesimin provoke edilmesine yönelik bir proje olduğunu görüyoruz. Eski rejim unsurlarının bir tuzakla hükümet birliklerine saldırması, belli miktarda askeri öldürmeleri ve akabinde ortaya çıkan sivil unsurların da karıştığı iki taraftan bir konu. Özellikle Nusayri ve Sünni hassasiyetinin bulunduğu bir yerde, yakın tarihinde bazı acıları yaşamış bir toplumun, yaraları bu kadar tazeyken aslında provokasyona açık bir yaranın olduğu ortada. Güzel olan şey şuydu,  8 Aralık’tan itibaren birçok şeyde aslında yeni yönetimin ve bağlılarının büyük bir saldırıya, Nusayri, sivil kesime yönelik rövanşist yaklaşıma gideceğini düşünürken bu olmadı. İlk hafta olmadı, ikinci hafta olmadı, birinci ay olmadı, ikinci ay olmadı, üçüncü ay olmadı, yeni yönetim ne dediyse gerçekten arkasında durdu.  

Yeni yönetim böyle bir rövanşist tavra girmeyince gerçekten aklıselim, makul, herkesi kucaklayan, yaraları bir an önce sarmaya odaklı bir yaklaşım sergileyince bu sefer umduğunu bulamayan belli çevreler provokasyonu kendileri örgütlediler. Bunun ne manaya geleceğini biliyorlar. Bu provokasyonun hemen arkasında özellikle Suriye’de Ahmet Şara yönetiminin çıkıp ‘Bunların sorumlularını bulacağız, hem Nusayri olsun hem Sünni olsun bütün vatandaşlarımız bizim vatandaşlarımızdır. Burada sivil ölümlerini, sivil katliamlarını asla kabul edemeyiz’… Bir mekanizma oluşturması önemliydi. Ben ve arkadaşlarımızla yaptığımız görüşmelerde aynı yaklaşımın devam ettiğini gördük. Türkiye olarak bizim baştan beri nasihatimiz bu. Anayasal vatandaşlık çerçevesinde bir ülkenin bütün vatandaşlarına eşit muameleye gitmesi ve bütün toplumun kesimlerinin birbirini kucaklamasının esas olduğu bir anlayıştan söz ediyoruz. Ben o anlayışın kabul gördüğünü düşünüyorum. Toplumsal yaralar çok taze olduğu bunların provokasyona müsait olan bir yönü de var. Hikmetli olan davranış da bu provokasyondan uzak durulması gerekiyor.”

Abdullah Öcalan’ın PKK’ye çağrısı

“İmralı’dan yapılan çağrıyla örgütün kurucu liderinin örgütün kendisini feshetmesi zamanının geldiğini ve geçtiğini söyledi. Bu mevcut gerçeklerle de örtüşen bir konu. Umarız bu çağrıya örgüt kulak verir. Biz devlet olarak bunu zaten yıllardır söylüyoruz.

Son 15 yıldır Türkiye’deki demokratik ortamın meyvelerini verdiği ortamı görmeyip hala eski metotlarla soğuk savaş dönemine devam eden bir yapının kendisini çoktan sorgulaması ve feshetmiş olması gerekirdi. Aslında 2013’te bu sürece girilmişti. Ama Suriye’deki birtakım fırsatları varmış gibi göstererek örgütü kandırdılar. O zaman aklını çelen bölgesel aktörlerin kimler olduğunu örgüt biliyor.

Bu olayın mücadeleye bakan kısmında Türkiye 10 sene öncesine nazaran katbekat ileride. Bu süreçte geliştirdiğimiz yeni anlayışlar, teknolojiler var. Sadece terörle mücadeleye değil aynı anda birden fazla savaşın içinde olduk. Bugüne gelecek olursak yapılan çağrıya kulak verilmeli ve bunun tarihi bir fırsat olarak görülmesi ve örgütün kendisini feshetme sürecini başlatması gerekiyor.

Biz yıllardır ne yapıyorsak onu yapacağız. Demokrasimizi sağlamlaştırmaya ilerletmeye devam edeceğiz ve en yıkıcı güçle düşmanlarımızla savaşacağız. Artık örgüt yöneticilerinin de İmralı’dan gelen çağrıya yanıt verip bundan kurtulması gerekiyor ki siyasi ayak da bir vesayetten kurtulsun. DEM uzun süredir bir vesayet altında siyaset yapmaya çalışıyor. Örgütün silahlı terör unsurlarının vesayeti altında siyaset yapmaya çalışan bir unsur var. Hiçbir zaman gerçek bir siyasi problemin ortada olduğunu söylemek mümkün olmuyor. Ben inanıyorum ki bu fırsat penceresini değerlendirirlerse Türkiye ve bölge için büyük bir açılım olur. Bunu değerlendirmeme yolunda bir adım atarlarsa, başkaları bunların aklını çelerse 2013’te çeldiği gibi kendi bilecekleri iş. Biz her türlü senaryoya hazırız.”

Trump’ın politikaları

“Financial Times’a verdiğim “Cin şişeden çıktı” söylemiyle kastettiğim şuydu: ABD’nin Avrupa ile ilişkilerde Ukrayna üzerinden gündeme getirdiği bazı argümanlar, söylemler ve hareketlerine bakınca Avrupalı aktörler için geri dönülemez bir noktaya girildiğini görüyoruz. Bu bizim özellikle bir senaryo olarak son birkaç yıldır belirli çevrelerde dillendirdiğimiz bir konuydu ama son 3 ayda bu ihtimalin çok hızlı şekilde hayata geçtiğini görüyoruz.

Avrupalılar şunu görüyorlar: Uzun zamandır kendi güvenliklerini ABD’ye bağlamışlar. Bu ABD’nin koruyucu çemberini kaldırın her şeyin bozulacağı görülüyor zaten. Avrupalılar ama bunu uzun yıllar kendilerinin yaptığını düşündüler. ABD şimdi bu koruyucu şemsiyeyi çekebileceğini söyleyince Trump’ın attığı bu adımlar Avrupalıları daha da panik hale getirdi. Rasyonel çıkarımı yaparak kendi güvenliklerini yüzde 100 ABD’ye bağlayamayacakları yönünde karar verdiler. Orta ve uzun vadede ABD’nin sağladığı kabiliyetleri kendilerinin geliştirip artık ABD’den güvenlik konusunda bir bağımlılığı azaltmaya yönelik durum başladı. Cin şişeden çıktı, derken bunu kastettim.”