Hem tarımda rekorlar kıracaksın hem de gıda enflasyonunda!..

Geçtiğimiz hafta yine biraz hamaset yüklü, biraz kuşku uyandırıcı biraz da şaşırtıcı istatistik verileri açıklandı. Bu kez açıklamayı yapan Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı’ydı. Orman Genel Müdürlüğü’nde Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de katılımıyla düzenlenen ‘IV. Tarım Orman Şurası Tarım Ekonomisi Atölyesi’nde bu verileri paylaşan Yumaklı’nın, ilgili herkesin bildiği gibi yapısal sorunlarla boğuşan bir sektöre ilişkin pembe tablolar çizmesi, aslına bakarsanız çok da garipsenmemeli; zira hemen her bakanın aslî görevi artık bu cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi denen ‘dünyada eşi benzeri olmayan’ rejimde sadece bu!

Belki de hemen herkesin katılacağı bakanın bir açıklamasıyla başlamalıyım. Tarım sektörünün güçlendirilmesi için bakanlıklar arasında sağlanan işbirliğinin hem sektöre hem de ekonomiye önemli katkı sağlayacağına işaret ediyor. E doğruya doğru, burada söylenebilecek tek şey, “Bugüne kadar aklınız neredeydi?” olabilir sadece! Devamı ise biraz sıkıntılı, kalkınma planlarından Orta Vadeli Programlara (OVP) ve kamu yatırımlarının yönlendirilmesine kadar birçok alanda verilen desteklerin sektörün geleceği açısından çok önemli olduğunu belirtiyor bakan. Hani hemen hemen her seferinde aynı hedeflerin tekrarlandığı şu OVP’ler var ya, hiçbir zaman hedefe ulaşamayan, ona atıf yapıyor!

Şu ‘Cumhuriyet tarihinin rekorları’ var ya!…

Tarım ve gıda sektörünün, gıda güvenliğini sağlama, büyümeye katkıda bulunma, kırsal kalkınmayı destekleme ve çevresel sürdürülebilirliği teşvik etme gibi önemli roller üstlendiğine dikkati çekiyor ardından, ki bunu tarımla ilgisi olmayan hemen herkes de söyleyebilir, zira genel geçer bir doğru. Ancak, bu doğru saptamanın ülkemizde uzun süredir hayata geçmediğini gıda enflasyonunda dünya zirvesine oynadığımızdan dolayı çok iyi biliyoruz.

Şöyle demiş Tarım ve Orman Bakanı: “Bu rolleriyle tarım, ülkeler için stratejik öneme haiz olmakla beraber, ekonomilerin de lokomotif sektörlerinden birisidir. Biz de hükûmetlerimiz döneminde tarım ve gıda sektörünü stratejik olarak ele aldık ve politikalarımızı da buna göre yön verdik. Bakanlık olarak temel görevimiz, gıda ihtiyacımızı güvenilir ve kaliteli bir şekilde ve uygun şartlarda karşılamaktır. Bunun yolunun ise sürdürülebilir, verimli ve kaliteli üretimden geçtiğini biliyoruz”. Sonra da rekorlardan söz etmeye başlamış. Bitkisel ve hayvansal üretimde cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırmışız.

İstatistiklerden işine geleni söylemekle olmuyor bu işler

Sonra ardı ardına rakamları sıralamış. Bu rakamlara göre; Türkiye sebze ve meyve üretiminde dünyada dördüncüsü sıraya çıkmış. Tarımsal hasılada Avrupa’da birinci sırada, dünyada ise ilk 10 ülke arasındayız. Tarımda 32.6 milyar dolarla net ihracatçı bir ülkeyiz. Sektör son altı çeyrektir aralıksız büyüyor. Geçen yıl tarım sektörü Türkiye ortalamasının da üzerinde büyüme kaydetmiş. Geçen yıl 2 trilyon 428 milyar TL hasılayla gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) yüzde 5.6 oranında katkı sağlamış.
İyi güzel de benim bildiğim kadarıyla Türkiye’de hâlâ bir tarımsal ürün envanteri yok! Tamamlanabilirse eğer 2026 yılının ikinci yarısında tamamlanacak, ancak o da pek güvenilir olmayacak. Tarım ve Orman Bakanlığı ile TÜİK işbirliğiyle başlatılan sayım kapsamında, bitkisel veya hayvansal üretim faaliyetinde bulunan tüm tarımsal işletmeler (hanehalkı, hanehalkı ortaklığı, şirket, kooperatif) yer alıyor. Sayım çerçevesinde, tüm ilçelerde ve büyükşehir statüsünde olmayan 51 ilin merkez ilçelerinde 973 sayım bürosu kurulurken, il ve ilçelerde mülki amirlerin başkanlığında kurulan ‘il ve ilçe sayım komiteleri’ de sayım sürecinin koordinasyonunu sağlıyor.

Tarım sayımında beyan edilen bilgiler, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne girecek. Ve bu beyan esasına göre hazırlanacak.

Rakamlar bakanın ‘pembe tablolarını’ yalanlıyor

Yani öncelikle Tarım ve Orman Bakanının hangi verilere göre bu rakamları açıkladığı meselesi var. Belli ki, envanter olmadığına göre üretim verileri biraz afakî ya da tahminî olmalı… Ve onlar da beyan esası üzerinden yapılmış. Sırası gelmişken; şu beyan sisteminin ve denetiminin nasıl işlediğini de kısaca anlatmaya çalışayım. Çiftçi kamu bankalarından faizi görece düşük kredi alıyor ya da teşviklerden yararlanıyor. Ancak ne düşük faizli kredi ne de sağlıksızlığı bilinen teşvikler sebebiyle, çiftçi bu kredi ya da teşvikleri yerinde kullanamıyor. Zorda olduğu için bu paranın bir bölümünü başka alanlarda harcıyor. Söz gelimi kredi ya da teşvik kapsamında 10 tane anaç koyun mu alacak, beş tane alıyor. Gerisini belki borç kapatmak için harcıyor. Peki bunu nasıl beceriyor, denetim yok mu? Var ama çok yetersiz. Bu sebeple de denetime takılan çok az oluyor, gerisi beyan esasıyla yoluna devam ediyor. Buyurun size veri, şişmiş rakamlar silsilesi!.. Gerçeklikle kopuk ve abartılı!..
Şimdi de bakanlığın sitesinden birkaç veri aktarayım. Söz gelimi tarım arazileri, 2021 yılında 40 milyon 967 bin hektarken, 2024 yılı itibarıyla 38 milyon 640 bin hektara gerilemiş. Sebze ve meyve bahçelerinde bir artış var, ancak diğer tüm araziler azalmış. Ki bu bilgi de kuşkulu, zira TEMA Vakfı’na göre, tarım arazileri 2001 yılında 26.4 milyon hektarken, 2014 yılında 24 milyon hektara gerilemiş. 13 yılda 2.4 milyon hektar, yani tarım arazilerinin yüzde 9’u kaybedilmiş. 2024 yılında TEMA Vakfı tarafından yapılan açıklamaya göre, 1990 yılında kişi başına ekilebilir tarım arazisi dünya genelinde 0.28 hektarken, bu rakam bugün 0.20 hektara gerilemiş. Ülkemizde ise aynı dönemde 0.51 hektardan 0.28 hektara düşmüş. Görüldüğü üzere, Türkiye’de tarım arazilerindeki oransal azalma hızı küresel ortalamanın çok üzerinde!

Hububat, baklagil ve yağlı tohumlarda dışa bağımlılık 

Dikkat ettiyseniz; bakan rakamları sıralarken, ihracattan söz ediyor, ancak ithalat rakamlarını vermiyor. Yine bakanlığın sitesine bakarsanız göreceksiniz ki, pek çok tarımsal ürünün ithalat miktarı ihracat miktarından kat be kat fazla… Hububat ve bakliyattan birkaç örnek vereyim: 2024 yılında 4 milyon 358 bin 74 ton buğday ithal ederken, ihracat miktarı 800 bin 446 ton… Yağlık ayçiçekte ihalat 244 bin 371 ton, ihracat 27 bin 887 ton… Mercimekte durum şöyle; ithalat 569 bin 129 ton, ihracat 485 bin 762 ton. Kuru fasulyede ise 10 bin 90 ton ithalata karşılık 2 bin 31 ton iharacat gerçekleşmiş. Bir-iki ürün hariç, hububat, yağlı tohumlar ve bakliyatta benzer bir durum söz konusu.

Sebze ve meyveyi ihraç etmek için üretiyor gibiyiz!

Sebze ve meyve dış ticaretinde veriler tersine, yani ihracat ithalata göre oldukça yüksek. Burada da söylenmesi gereken; sebze ve meyve ihracatı sebebiyle bu milletin kalitesiz ve pahalı sebze ve meyveye talim ediyor olmasının müsebbibi bu iktidar! Her yıl sofralarımızda daha az sebze ve meyve, daha çok makarna, bulgur, nohut yer alıyor. Et meselesine hiç girmeyeyim! Özetle; karnımızı hububat, baklagiller ve yağlı tohumlarla doyuruyoruz. Ve bu ürünlerde de dışa bağımlılığımız artıyor.

Bakan bu verilerin hemen hepsini pas geçerek bir ‘başarı hikâyesi’ yazmaya çalışıyor anlayacağınız. Zaten bakanın gıda güvenliği konusundaki ‘iyimserliği’nin sadece bir hamaset olduğunun kanıtı, dünya liginde zirvelere oynayan gıda enflasyonu değil mi? OECD verilerine göre, Haziran 2025’te Türkiye yüzde 35 enflasyon oranıyla üye ülkeler arasında tek başına zirvede yer alıyor. Bu süreçte, Türkiye’de gıda enflasyonu yüzde 40.6 seviyesinde seyrederken, diğer hiçbir OECD ülkesi yüzde 5’in üzerinde enflasyon açıklamadı.

 Gıda enflasyonunun ateşi tabii ki düşmez

Hadi bir veri daha… Eylül ayında TÜFE gerçekleşmesi arasındaki fark büyük ölçüde gıda fiyatlarından kaynaklandı. Eylülde aylık bazda en yüksek artış yüzde 17.9 ile eğitim kaleminde oluşurken, bu kalemi yüzde 4.6 ile gıda ve yüzde 3.9 ile giyim kalemleri takip etti. Eğitim sezonu olmasa belki gıda ilk sırada yer alacaktı. Mevsimselliğin etkisiyle birlikte, eylülde eğitim ve giyim kalemlerinde belirgin artış yaşlanması piyasa beklentileri dahilindeydi. Ancak, aylık bazda yüzde 4.6 olarak gerçekleşen gıda fiyat artışı, tahminlerin de üzerinde çıktı. Gıda fiyatlarının ayrıntılarına gelince… İşlenmemiş gıda fiyatları aylık 5.5 oranında güçlü bir artış kaydetti, bu kalem altında taze meyve ve sebze fiyatları aylık yüzde 4.3 arttı. İşlenmemiş gıdadaki yıllık artış ise yüzde 35 seviyesinden yüzde 37.5’e yükseldi. İşlenmiş gıda kaleminde eylülde aylık yüzde 3.9 artış yaşanırken, bu kalemdeki yıllık artış yüzde 31.4’ten 34.3’e çıktı.

Nohut, bulgur ve patatese şükredin!

Başka ne olabilirdi ki?.. Tarımsal ürün envanteri yok, plan yok, bilimsellilk yok, yani ortada sağlıklı hiçbir veri yok. Tarımsal girdi fiyatlarındaki artış sürüyor. Ürün maliyetini geçen bir nakliye maliyeti söz konusu… Ziraî ve hayvansal ürün dış ticaretinde halkın beslenme hakkını göz ardı eden bir plansızlık hâkim. Yapısal reformların hiçbiri yapılamıyor. Tarım arazileri azalıyor, tarımda çalışan nüfusu, ülkenin yüzölçümünü, ürünlerin katmedeğerini, verimliliği hiç dikkate almadan Tarım ve Orman Bakanı masal yazıyor. Dünya 10’uncusuymuşuz! O sebeple de en kalitesiz domatesin kilosu 40 TL değil mi? Mercimek çorbasını Amerika kıtasından ithal GDO’lu mercimekle yapıyoruz. Ne canınızı sıkıyorsunuz ki, yerli ve millî nohuta ve üç harfli marketlerdeki bulgura kaşık sallayabildiğinize şükredin!.. Olmadı, “Ya patates olmasaydı” diye bir kez daha şükredelim! Et mi? O zaten sağlığa zararlıymış, öyle diyorlar!

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.