İdris Baluken yazdı | Sırrı abimin ardından
Konuk Yazar 4 Mayıs 2025

İdris Baluken yazdı | Sırrı abimin ardından

Kalem sığmıyor parmaklarıma, göz görmüyor, kulak duymuyor. Kalp dediğimiz o asi çalgı bile pek bir isteksiz. Işık, ses, nefes… Hepsi donuk, hepsi eksik. Zaman akıyor gibi görünse de içimde bir yerde kaskatı bir kütle. Çünkü sen, zamana direnen ve bu direnç sayesinde zamana hükmedendin. O yüzden zaman bile daha şimdiden anlamını kaybetti. Defalarca deniyorum kalem tutmayı. Olmuyor. Çünkü hayat, avuçlarımda, damarlarımda akmaya direniyor. Kör, sağır, dilsiz bir mekân ve ölü bir yürekle yaşamak diyelim. Yaşamak denilen şey, senin gibi birinin ardından sadece dayanmaksa, yaşamak denmez ki ona; yitmek, evet yitmek denebilir belki…

Yüreği saran bir kor gibiydin abi. Toprağa düşen çiğ, baharı müjdeleyen cemre, havayı aydınlatan güneş ya da… Hayatı katlanır kılan ne varsa onlara benzerdin. Sıcaklığın yalnız mevsimlere değil, ruhun derinliğindeki bam teline, iç dünyaya saklanmış o gizemli atmosfere de dokunurdu. Herkesin diline doladığı kelimelerle değil, yaşadığı gibi konuşmaya önem verirdin. Sadelik sende gösterişten çok daha ışıltılı parlardı. Dürüstlük, sözlerinde değil sadece; yürüyüşünde, susuşunda, bakışındaydı aynı zamanda. Seninle aynı döneme, aynı coğrafyaya denk gelmek bile bir ayrıcalıktı. Çünkü sen, yalandan örülmüş duvarlara karşı çıplak bir hakikattin. Bazen bir espriyle duvarları çatlatan, bazen bir ağıtla tarihe not düşen…

Mizahın, karanlığı delen bir el feneriydi; en çaresiz anlara bile nefes açan bir kapı. Kalabalıkların içinde yalnız kalmamayı, yalnızların içinde kalabalık olmayı bilen bir bilgeydin. Suskunluğunda bile söz vardı, sözlerinde ise boşluk yok… Fedakardın. Kendinden verdikçe çoğalanlardan… Makamların değil insanların yükünü sırtladın. Sana inanmak kolaydı, çünkü söylediği ile yaptığı bir olanlardandın. İçtenliğin, söze sadakatinle, yoldaşlığa verdiğin emekle, hayatı bir inanç gibi yaşadın. Eğilmeden, bükülmeden, başkasının çerçevesine girmeden. Mizacındaki sağlamlık, fırtınalara direnmiş bir çınarın sessiz güveniydi. Ve sen her şeyden önce, barışa adanmış bir insandın. Savaşın kolay, barışın zor olduğu topraklarda, sen hep zor olanı seçtin. Barışın dili senin ağzında sadece politika değil, bir vicdan meselesiydi. Kalbine düşman sığmazdı, kin tutmazdı. Affetmenin, anlamanın, sarılmanın imkanını öğrettin. Seninle birlikte bir umut yürüdü bu topraklarda; şimdi biz o umudun gölgesine sığınıyoruz. Şimdi avuntu arıyoruz. Büyük tesellilere muhtacız. Ama en çok da hafızaya. Çünkü biliyoruz ki; devrimciler son nefeslerini verdiklerinde değil ancak unutulduklarında ölürler. Sen, ne unutulur ne de ölürsün kıymetli abim. Çünkü sen sadece yaşamadın: Konuştun, iz bıraktın, direndin, yön bıraktın… Bilirsin zaten, bazı insanlar konuşurken susturulamaz. Sen ise sustuğunda bile susturulamayacak kadar kıymetlisin. Varlığın yokluğunun fersah fersah önünde… Hani demiştim ya, acele etme, biraz dinlen, fazla da gecikme diye. Gördüm ki fazlaca yormuşuz seni, fazlaca ihmal etmişiz omuzlarındaki, kalbindeki o devasa yükü. Şimdi mahcup bir hüznün ortasında şunu diyebilirim abime: Ebedi uykunun dinginliğinde huzurla dinlen, kalbindeki her şey bize emanet. Davan, mücadelen, barış umudun, sevgin, yolun, yoldaşların, biricik anan, Ferhan Can’ın, dünyalar güzeli Ceren’in yani sevdiğin her kim ve ne varsa bize, o büyük ailemize emanet. O nedenle lütfen hiçbir şeyi dert etme, sadece dinlen, edebi huzurun dinginliğiyle dolsun yüreğin… Oxir be braye mawa delâl, oxir be raştiye çimun hemu gelan…

Özlem, onur ve yoldaşlıkla, bir ömürlük minnetle…

 

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.