• Ana Sayfa
  • Gündem
  • İHD’den ‘Kürt meselesi ile ilintili’ 9 yıllık ihlal raporu

İHD’den ‘Kürt meselesi ile ilintili’ 9 yıllık ihlal raporu

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, 2015 ile 2024 yılları arasında gerçekleşen ‘Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşü İle Kişi Özgürlüğü Ve Güvenliği Hakkı’na yönelik ihlal raporu’nu açıkladı.

İHD’den ‘Kürt meselesi ile ilintili’ 9 yıllık ihlal raporu
İHD’den ‘Kürt meselesi ile ilintili’ 9 yıllık ihlal raporu
Şirin Bayık
  • Yayınlanma: 18 Ekim 2024 16:51

İHD Diyarbakır Şubesi’nin İşkence Ve Kötü muamele İle Mücadele Komisyonu’nun yaptığı çalışma kapsamında, 24 Temmuz 2015 ile 24 Temmuz 2024 tarihleri arasında Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan hak ihlalleri raporlaştırıldı. Rapora göre 9 yıllık süreçte en az 27 bin 984 kişi gözaltına alındı, 5 bin 677 kişi tutuklandı, 25 kişi hayatını kaybetti. Raporda ihlallerin en yoğun olduğu yıllar olarak bölgede belediyelere kayyım atandığı 2016 ve 2019 yılları olması dikkat çekti. Raporun ardından gündemdeki barış süreci ihtimali de konuşuldu. Konuya yönelik Türkiye’nin önemli bir kavşakta olduğunu söyleyen İHD Onursal Başkanı Akın Birdal,“2015’te boşa çıkarılan hayaller bu kez boşa çıkarılmamalı” dedi.

24 Temmuz 2015’te çözüm sürecinin bitmesi ile tekrardan başlayan çatışmalı ortam sonrasında bölgedeki Kişi Özgürlüğü Ve Güvenliği İle Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşü Haklarına yönelik gerçekleşen ihlallerin incelendiği raporda “Temel insan hakları çok ağır bir şekilde ihlal edilmiştir” ifadesi yer aldı.

‘Rapor, hak ihlallerin panoramasını ortaya çıkardı’

Hazırlanan rapor İHD Diyarbakır Şubesi binasında yapılan basın açıklaması ile kamuoyuna açıklandı. Açıklamayı yapan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Ercan Yılmaz, “Bölgede yasaklanan, müdahale edilen bu müdahaleler sırasında yaşanan gözaltı ve tutuklamalar gerçekten korkunç boyutta” diyerek sözlerine başladı. Yılmaz, raporun amacına ilişkin “Cumhuriyet ile yaşıt olan Kürt Meselesinin, demokratik yollarla çözümü için başlatılan diyalog ve müzakere sürecinin sonlandırılması sonrasında Kürt Coğrafyasında yoğunlukla ihlal edilen haklardan olan kişi özgürlüğü ve güvenliği ile toplantı ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü hakkına ilişkin kapsamlı bir istatistiki veri meydana getirmektir. Bu sayede bölgemizde faaliyet yürüten sivil toplum örgütlerinin, insan hakları savunucularının, Kürt yurttaşlar ile siyaset kurumlarının ve toplumdaki diğer muhalif kesimlerin bu hakkı kullanmak isterken karşı karşıya kaldıkları ihlallerin bir panoraması ortaya çıkacaktır. Rapor, toplanma ve gösteri yürüyüşü özgürlüğü ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine ilişkin genel eğilimleri ve kısıtlamaları belgelemenin yanı sıra bazı çıkarımlarda bulunmayı; ifade özgürlüğü ile beraber toplantı ve gösteri özgürlüğünün nasıl daha iyi destekleneceği konusunda insan haklarını korumakla görevli organlar ve ülkedeki karar vericilere yönelik tavsiyelerde bulunmayı amaçlamaktadır” ifadelerini kullandı.

Hak ihlallerinde kayyım atanması detayı

Raporda yer alan tespitler ise şu şekilde;

-Derneğimizin 24 Temmuz 2015-24 Temmuz 2024 yılları arasında yaptığı izleme ve değerlendirme sonunca Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde kolluk güçleri tarafından müdahale edilen toplumsal gösteri ve yürüyüş sayısının en az 361,  Ertelenen ve  yasaklanan gösteri sayısının ise en az 570 olduğu tespit edilmiştir.

-Bölgede çatışmalı sürecin tekrardan başlama miladı olarak kabul edilen 24 Temmuz 2015 tarihinden 24 Temmuz 2024 tarihinde kadar geçen 9 yıllık sürede Kürt Meselesiyle ilintili olarak Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği hakkına yönelik ihlaller sonucu ise en az 27 bin 984 kişi gözaltına alınmış, 5 bin 677 kişi tutuklanmış, 18 bin 248 ev-iş yeri baskına uğramıştır. Gözaltı, tutuklama ve ev-iş yeri baskınlarının en çok gerçekleştiği yıllar ise 2016 ve 2019 yılları olmuştur. (2016 ve 2019 yıllarının bölgede bulunan belediyelere kayyım atanma dönemini kapsadığını hatırlatmak isteriz)

-Raporumuzun inceleme aralığı olan 9 yıllık süreçte Toplumsal gösteri ve yürüyüşlerde yaralanan toplam yurttaş sayısı ise en az 436’dır. Yaralanmaların en fazla olduğu yıllar; 167 yaralanma olayı ile 2019 yılıdır. (2019 yılının bölgede bulunan belediyelere kayyım atanma dönemini kapsadığını hatırlatmak isteriz)

-Toplumsal gösteri ve yürüyüşlerde alınmayan güvenlik önlemleri ve kolluk müdahalesi ile yaşamını yitiren toplam yurttaş sayısı ise 25’tir.  Ölümlerin en fazla olduğu yıllar 24 Temmuz 2015 tarihinden sonraki zaman dilimi esas alınmasına rağmen 20 ölüm vakası ile 2015, 4 ölüm vakası ile 2016 yıllarıdır.

Ölüm ve yaralanma sebepleri: Biber gazı kapsülü ve plastik mermi

-Kürt Meselesinin diyalog ve müzakere yöntemleri ile çözümü fikrinden vazgeçilmesi akabinde çatışmalı sürecin tekrardan başlamasıyla birlikte kolluk görevlilerinin toplumsal gösterilere müdahalesinin artarak devam ettiğini tespit etmiş bulunmaktayız. Kolluğun neden olduğu ölüm ve yaralanma çeşitleri incelendiğinde özellikle biber gazı kapsülü ve plastik mermi isabet etmesi sebebiyle yaralanmaların ortaya çıktığı görülmektedir.

-2020-2021 yılları arasında dünya genelinde yaşanan Pandemi sürecinden dolayı toplumsal gösteri ve yürüyüşler çoğunlukla gerçekleştirilmemiş ve gerçekleştirilmek istenen (Pandemi yasak koşulları dışında) şehir valiliklerince yasaklanmış veya izin verilmemiştir. Bu sebeple bu yıllarda veriler oldukça düşüktür. Ancak bu dönemlerde de bölgede yaşanan gözaltı ve tutuklama kararları nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliğine yönelik ihlaller devam etmiştir.

‘Uluslararası sözleşmelere riayet edilmeli’

Tespitlerin ardından sıralanan talep ve öneriler ise şu şekilde;

-Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dahil Türkiye’nin onayladığı uluslararası sözleşmeler tarafından korunan toplantı ve gösteri yürüyüşü ile kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına her koşul altında riayet edilmeli ve bu bakımdan devlet; negatif ve pozitif yükümlülüklerini yerine getirmelidir.

-Olağan dönemlerde idari amirlere toplantı ve gösteri özgürlüğünü süresiz bir biçimde yasaklama ve diğer olağandışı kısıtlamaları uygulama imkanı veren mevzuat hükümleri iptal edilmelidir;

-Kamu otoritelerine mevzuatta, özellikle de 2911 sayılı Kanun’da, toplanmaların yeri ve güzergahına yönelik makul olmayan kısıtlamalar getirmesine imkan veren hükümler iptal edilmelidir.

-Kamu otoritelerine mevzuatta, özellikle de 2911 sayılı Kanun’da, Türkiye bakımından bağlayıcı olan ve güç kullanımının ancak son çare olarak ve gereklilik, orantılılık ve de kanunilik ilkeleri çerçevesinde sıkı biçimde uygulanmasını gerektiren uluslararası standartlara aykırı olarak, barışçıl gösterilere yönelik güç kullanımına izni veren hükümler iptal edilmelidir.

-Toplantı ve gösteri hakkının özüne müdahale niteliğinde olan veya hakkın kullanımına yönelik makul olmayan kısıtlamalar getiren, tüm keyfi uygulamalara son verilmeli ve var olan mevzuat Türkiye taraf olduğu uluslararası kurallara uygun olarak düzenlenmelidir.

‘Barışçıl gösterileri kriminalize etme politikalarından vazgeçilmeli’

-Kamu otoriteleri tarafından barışçıl gösterileri olumsuz söylem, karalama kampanyası, kriminalize etme, yargı ve idari baskı yoluyla damgalama ve marjinalleştirme politikalarından vazgeçilmelidir.

-Kolluk kuvvetlerinin aşırı güç kullanması nedeniyle oluşan ihlallerin etkili, şeffaf, tarafsız, kapsamlı ve hızlı yürütülecek soruşturmalarla fail kolluk görevlilerini koruyan cezasızlık politikalarına son verilmeli; failler gerçekleştirdikleri ihlaller nedeniyle hesap verebilir kılınmalıdır.

-Barışçıl toplanma hakkı haksız bir biçimde ihlal edilen kişilerin kısıtlama veya ihlale karşı her koşul altında etkili bir telafi mekanizmasına erişimi sağlanmalı; yerel mevzuatın uluslararası standartlarla bütünüyle uyumlu olması sağlanmalıdır.

-Türkiye’deki toplantı ve gösteri özgürlüğünü geliştirmek için sivil toplum aktörleri ve insan hakları savunucularıyla düzenli olarak bir araya gelinmeli; sivil toplum aktörlerinin ve insan hakları savunucularının ilgili karar alıcı süreçlere anlamlı bir biçimde katılımı sağlanmalıdır.

-İdari makamlar hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına dayalı demokratik bir toplumun temel prensibi olan çoğulculuk ilkesine uyulmalı; örgütlenme ve gösteri özgürlüğü ile birlikte sağlıklı bir demokrasi için gerekli olan ifade özgürlüğü toplumun her kesimi için desteklenip sivil topluma ve eleştirel seslere yönelik baskılara son verilmelidir.

-Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının kullanımı önündeki engellerin ortadan kalkması için yargı bağımsızlığı ilkesinin sıkı kurallarla işlevsellik kazanması gerekmektedir.

-Türkiye’nin taraf olduğunu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gereği yargı yetkisini kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının iç hukukta uygulanması gerekmektedir. Siyasi iktidar temsilcilerinin bu kararların uygulanmaması yönündeki açıklamalarının yargı bağımsızlığı ilkesine zarar verdiği gibi kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının açık ihlalini oluşturmaktadır. Yargıya müdahale olarak değerlendirdiğimiz bu uygulamalardan vazgeçilmesi gerekmektedir.

Akın Birdal: Türkiye önemli bir kavşakta, barış fırsatı değerlendirilmeli

Raporun açıklanmasının ardından söz alan İHD Onursal Başkanı Akın Birdal, raporu şu sözlerle değerlendirdi: “Türkiye’nin demokrasiden, barıştan, adaletten uzaklaşmasının bir faturası” olarak değerlendirdi. Daha sonra gündemde tartışılmaya devam eden barış ihtimaline yönelik konuştu. Birdal, Türkiye’nin önemli bir kavşakta olduğunu söyleyerek bu fırsat değerlendirilmeli dedi. “Bir ülkede barış yoksa adaletten, demokrasiden, insan haklarından, iş ve ekmekten söz etmek olası değil. Bu bağlamda Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümüne ilişkin bugün Türkiye gündemine gelen bu fırsatın değerlendirilmesi gerekir ve birçok belirsizliklerin giderilmesi gerekir.  

Öncelikle yetkililer tarafından bu konuda bir açıklama yapılmalı, ‘ne oldu ne olacak’ diye söylentiler var, birincisi açıklama yapılmalı. İkincisi yine hak adalet ve barış savunucuları öncelikle bir barış konferansı düzenleyebilirler Ankara’da ve o barış konferansında halklarımızın barış konusunda ortaklaştığı kolektif bir iradesi çıkmalıdır ve bu iradeyi bir yol haritası ve komisyon oluşturabilirsiniz. Sonrasında bu sürecin başladığına dair resmi bir açıklama yapılması ve yasaya bağlı kılınması gerekir. Yani 2013-2015’te yaşanılan ve boşa çıkarlan hayaller ve umutlar bu kez boşa çıkarılmamalı. Bu süreç mutlaka barışa gitmeli, bizler de bize düşen ne varsa yerine getireceğiz. Bu konuda samimi olunması konusunda örnekler verilmeli ve Abdullah Öcalan’ın bu konuda ne düşündüğünü söylemesine olanak sağlanmalı. Çünkü tecrit kapısı barışa ve demokrasiye açılacaktır. İkincisi siyasi ve hasta mahpuslar derhal serbest bırakılmalı. Yani bir işaret verilmeli barışa dair, geleceğe dair samimiyete dair.. Umuyorum ki bu süreç hayal kırıklığıyla sonuçlanmaz, olmazsa olmazdır barış mutlaka bir gün olacak.”