İklim Zirvesi: Sahne değil, strateji zamanı
Ecehan Balta 24 Ekim 2025

İklim Zirvesi: Sahne değil, strateji zamanı

İklim zirveleri otuz yılı geride bıraktı. İlk Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP 01) 1995’te Berlin’de yapıldı. Ev sahibi o dönem Almanya Çevre Bakanı olan Angela Merkel’di. O zirvede kabul edilen Berlin Mandası, sanayileşmiş ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltması için bağlayıcı hedeflerin yolunu açtı — ve iki yıl sonra Kyoto Protokolü’ne zemin hazırladı.

Aradan geçen 30 yılda atmosferdeki karbondioksit oranı %20 arttı. Paris Anlaşması’ndan bu yana geçen sekiz yılda, küresel sıcaklık artışı 1,5 °C sınırına dayandı. Kağıt üzerindeki taahhütler çoğaldı, ama buzullar erimeye, ormanlar yanmaya, tarım toprakları çölleşmeye devam ediyor.

Belém: Amazon’un kalbinde çelişki

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferanslarının otuzuncusu (COP30), 10–20 Kasım 2025 tarihleri arasında Brezilya’nın Belém kentinde yapılacak. Lula hükümeti bu zirveyi “Amazon’un sesi dünyaya ulaşacak” sloganıyla duyurdu. Ancak aynı günlerde Peru–Belém otoyolu açıldı — ormanların ortasından geçen, ihracat koridorlarını genişleten bir proje. Lula’nın otoyolu “bölgesel entegrasyon” diye pazarlaması, iklim adaleti söyleminin içini boşaltan en çarpıcı örneklerden biri. Amazon’u koruma vaadiyle gelen zirve, Amazon’a yeni yollar, yeni maden ruhsatları ve yeni karbon piyasaları getirecek.

Karşı Zirve: Amazon’un direnişi

Bu nedenle COP30’un hemen karşısında, aynı günlerde Halkların Zirvesi (People’s Summit) örgütleniyor. Yerli halklar, çiftçiler, sendikalar, feminist örgütler, ekososyalistler ve gıda egemenliği hareketleri Belem sokaklarında bir araya gelecek. “Doğa metalaştırılamaz”, “karbon ticareti değil adil geçiş” diyecekler. Uluslararası iklim adaleti hareketinin bir parçası olarak biz de orada olacağız. Çünkü Belem’deki resmi müzakerelerde halkın değil, şirketlerin sesi duyulacak. Ama karşı zirvede, Amazon’un ve dünyanın gerçek sahipleri konuşacak.

Antalya mı, Avustralya mı?

Bir sonraki zirve için yarış şimdiden başladı. Türkiye Antalya’yı aday gösterdi, Avustralya da kendi ev sahipliğini dayatıyor.

Hükümetler bu tür uluslararası etkinlikleri bir tanıtım, prestij ve özel sektörler arası “yeşil işbirliği” fırsatı olarak görüyor. Oysa çoğu zaman sonuç ekonomik ya da politik kriz oluyor. Yunanistan örneği açık: 2004 Atina Olimpiyatları için yapılan harcamalar 15 milyar doları aştı; ülke altı yıl sonra borç krizine sürüklendi, kamu yatırımları çöktü. Türkiye’nin ise Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi toplantısında imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı kararnamesiyle çekilmesi, vitrinle gerçek arasındaki uçurumu gösterdi.

Antalya’nın COP31 için aday gösterilmesi de aynı vitrin siyaseti. “Yeşil dönüşüm” söylemi, özel sektör yatırımlarıyla “yeşil büyüme”ye indirgeniyor. Oysa ne bir emisyon azaltım planı var ne de fosil yakıtlardan çıkış takvimi.

Gerçek kriz, gerçek strateji

Gerçek soruna dokunmayan bu zirvelerin Türkiye’de ya da başka bir yerde yapılması sonucu değiştirmiyor. Gerçek bir iklim kriziyle mücadele stratejisi gerekiyor. Bunun için emisyon ticaretine dayalı piyasa çözümleri değil, üretim ve tüketim modellerinde köklü bir dönüşüm lazım. “Yeşil finans” adı altında özel sermayeyi teşvik etmek yerine, kamusal ve adil yatırımların öncelenmesi şart. Karbon nötr hedeflerinin arkasına saklanan masallara değil, fosil yakıtlardan planlı ve geri dönüşsüz bir çıkışa ihtiyacımız var. Ve en önemlisi, göstermelik “kadın ve gençlik forumları” değil, karar süreçlerinde hak temelli, eşit ve gerçek bir katılım olmalı.

Biz ne yapacağız?

Belem’de Halkların İklim Zirvesi’nde olacağız. Köylüler, işçiler, kadınlar, gençler ve yerli topluluklarla aynı safta, aynı taleple: Gerçek adalet, gerçek dayanışma, gerçek dönüşüm.
Eğer bir sahne kurulacaksa, o sahnede köylüler, işçiler, kadınlar ve gençler konuşmalı.
Eğer bir dönüm noktası olacaksa, bu yukarıdan değil, aşağıdan gelen bir dönüşümle mümkün.

COP31’e değil, gerçek dönüşüme ihtiyacımız var. COP31 Antalya’ya yapılacaksa Halkların İklim Zirvesi de orada olacak.

 

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.