• Ana Sayfa
  • Manşet
  • İLKE’DEN | En karamsarımızı bile barışa ayartacak dil bu…
İLKE’DEN | En karamsarımızı bile barışa ayartacak dil bu…
Sevda Çetinkaya 26 Mayıs 2025

İLKE’DEN | En karamsarımızı bile barışa ayartacak dil bu…


Bir vapur dumanıyla sanki gelecek gibi
Bir gün gelecek elbet
Ütopyalar güzeldir
Ütopyalar güzeldir
Ütopyalar güzeldir

Ferhan Şensoy / Ütopyalar Güzeldir


İnsanlığın adalet, eşitlik, özgürlük ve barış içinde bir aradalık düşü -bu kadim sancı- bize sonsuz gelebilecek kadar uzun bir geçmişe sahip. Bu ideal dünyalar, yalnızca hayal gücünün ürünleri değil elbette; mevcut toplumlara sıkı birer eleştirel bakışın da ifadesi.

Platon’un filozofların yönettiği ideal devletinden Kant’ın evrensel yurttaşlık önerisine, Marx’ın sınıfsız toplum hayaletinden, feministlerin eşitlik düşlerine ve postkolonyal düşünürlerin özgürlük tahayyüllerine kadar ütopyaların her biri şüphe yok ki insanlığın ‘başka bir hayat mümkün’ umudunu diri tutuyor.

Ütopyaları hatırlamama neden olan şey ise 41 yıllık çatışmalı ve çok yıkıcı bir dönemin ardından, silahtan vazgeçilip yeni bir toplum hayalinin tartışmaya açılmış olması.

Her ne kadar bazılarını PKK’nin kendini feshettiğine inandırmak hala mümkün değil gibi görünse ve hatta neredeyse azıcık daha cesur olsalar “nerden çıktı şimdi bu, bırakmasınlar” diyecek kadar körleşmiş olsalar da silahı devreden çıkarmanın ilk adımları atıldı. İster inansınlar ister inanmasınlar; ister beğensinler ister beğenmesinler.

Şimdi çatışmasız bir Türkiye’nin nasıl bir Türkiye olacağını hayal etme zamanı…

“Başka bir toplum mümkün mü?” sorusunu daha cesur sorma zamanı…

Bana sorarsanız ütopyalar zamanı…

Sizin ütopyanızı beğenmeyenlere “peki o zaman seninki ne?” diye korkusuzca ve özgürce sorabilmeyi hayal etme zamanı…

Hala ziyadesiyle özgür ve korkusuz olamadığımızdan heralde, hemen hatırlıyorum: “Dar bi xweziyê şîn nabe” diyor Kürtler, yani “Ağaç sadece temenni ile yeşermez.”

Sadece hayal etmekle hiçbir şey gerçekleşmez.

Başımı televizyona doğru çevirip bazı kanalları ve yorumcuları dinlediğimde, başka bir gezegende mi yaşıyorum, diye düşünüyorum. Nasıl hoyrat cümleler, tehditkâr kelimeler.

Sanki 100 yıllık kahredici bir meseleyi çözmeye çalışmıyoruz; sanki çatışma ve şiddet ortamından kurtulmak ve barışa ulaşmak istemiyoruz. Hoyratça ve acımasızca kurulan cümleleri duydukça, hafta sonu katıldığım ‘barış masasına dönmek’ konulu toplantıda Endonezya’dan gelen, yıllarca çatışmalı sürecin içinde bizzat taraf olmuş ve sonra barış müzakerelerine katılmış Shadia Marhaban’ın sözlerini bir daha hatırlıyorum: “Bütün süreç ve müzakereler boyunca asla unutulmaması gereken şey haysiyettir. Taraflar birbirlerinin onurunu zedelemeden, karşılıklı sembolik tanıma işaretleri vermeli. Barış sadece silahların susması değil, insani ve toplumsal onurun inşasıyla mümkündür.” Böyle yaparak çatışma çözümünde “imkânsız gibi görünen” şeyleri başarmışlar Aceh barış sürecinde.

Buraya not düşmüş olayım; keşke böyle toplantılar daha çok yapılsa, daha çok insan katılsa, daha çok insan dinlese, düşünse.

Shadia’nın sözlerini, duymayanlar için tekrar tekrar söylemek gerek. Çünkü haysiyet, hem mağdurun hem failin elinden tutan tek hakikattir. Haysiyetli olmak, haysiyetli davranmak da hiç şüphesiz dilden başlar. Dil bellektir, dünyayla kurulan anlamlı bağdır. Barışın dili sadece müzakere metinlerinde kurulmaz. Barışa giden yolun ilk durağı dilimiz olmalı.

Toplumsal barış arayışının eşiğinde olduğumuz bu günlerde, dil konusunda göstermemiz gereken özen ve sorumluluğa ciddiyetle ve samimiyetle yaklaşmayanlara şu sözleri örnek göstermek isterim:

Çatışmalı süreçte 6 çocuğunu yitiren 95 yaşındaki Cemile Öcalan, şöyle söylemiş: “Evlatlarımızı güzel bir gün görmek için toprağa verdik. Çok acı gördük. Gençlerin ölmesine annelerin ciğeri dayanmaz. Bozo cezaevinde yaşamını yitirmeden önce ziyaretine gittim, çok zayıflamıştı. Hastaydı ama bırakmadılar. Kimse zindanlarda yaşamını yitirmemeli. Asker anneleri de gelsin bu sürece destek versin. Gözyaşlarının rengi aynıdır.”

İnkarın değil kabulün dili, nefretin değil yüzleşmenin dili bu.

Haysiyetin dili bu.

Barış ütopyasının dili bu.

Bu olgunluğa ve vakurluğa ihtiyacımız var.

En gönülsüzümüzü, en karamsarımızı bile barışa ayartacak bir dile ihtiyacımız var.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.