İLKEDEN | Karanlıkta bir mum olanlara…
Sevda Çetinkaya 9 Haziran 2025

İLKEDEN | Karanlıkta bir mum olanlara…

Kahvaltını hazırlarken başkalarını da düşün /Güvercinlerin yemini dahi unutma
Kendi savaşının içindeyken bile
Başkalarını düşün
Selamet isteyenleri unutma / Su faturanı öderken rahatça
Başkalarını da düşün
Buluttan su emenleri unutma / Evine döndüğünde birden
Evinde başkalarını düşün mesela / Çadırda yaşayan insanları unutma.
Uzanıp gecenin üstüne yıldızları sayarken
Başkalarını da düşün
Yatacak yeri olmayanları unutma / Sloganlar savururken özgürlüğün için,
Başkalarını da düşün
Söz hakkı olmayanları unutma / Ve sen başkalarını düşünürken uzaktan uzağa
Dön kendine, kendini düşün
Ve de ki;
Karanlıkta bir mum olabilseydim keşke.

Mahmud Derviş (Başkalarını da Düşün)


1941 yılında Filistin’in Akka sahilinin doğusunda yer alan Berve köyünde doğan, yedi yaşındayken köyünü terk edip Güney Lübnan’da yaşayan yüzlerce Filistinli mülteciden biri olmak zorunda kalan Mahmud Derviş’in sesini mi duymuş beyaz tülbentli kadınlar diye düşündüm…

Hiç tanımadan ama belki çok tanıyarak…

Dün İstanbul Tünel meydanında toplanan Barış Anneleri, başkalarını da düşünüyoruz, dedi; karanlıkta bir mum olmak istiyoruz, dedi.

“Bir kez daha sesleniyoruz. Yıllardır süren savaş, çatışma ve inkar politikaları bu topraklara acılar, yoksulluk ve yerinden edilmeler getirdi. Zaman suskun olma zamanı değildir, biz anneler konuşmak zorundayız. Çünkü yakınlarımızı kaybettik, yakınlarımız hapsedildi başka analar ağlamasın istiyoruz, artık canlar yanmasın istiyoruz.

Buradan tüm annelere sesleniyoruz, özellikle çatışmalarda yaşamını yitiren asker annelerine ve diyoruz ki, gelin el ele verelim bir daha hiçbir anne üzülmesin, evlat acısı yaşamasın.

Bizler ömrümüzü barışa adadık, bir kez daha gelsek dünyaya yine barışa adardık ömrümüzü. Bir kez daha bugün burada bir aradayız, barış için söz kurmak için toplandık. 27 Şubat günü açıklanan “Barış ve Demokratik Toplum” çağrısının sonuna kadar yanındayız ve taleplerimizle birlikte gerekirse kapı kapı çalışıp toplumsal barışın sağlanması için çalışacağız. Şiddetsiz yaşamın inşa sürecinde en çok siyasi partilere görevler düşüyor. Bu süreçte partiler topluma öncülük etmelidir.

Biz istiyoruz ki bu çağrı toplumun tüm vicdan sahiplerine ulaşsın. Kadınlara, gençlere, aydınlara, gazetecilere, toplumsal barışa ses olacak her kesime sesleniyoruz.

Gelin, barışa omuz verelim, barış için elini taşın altına koyanların elini güçlendirelim

Barış bizim ellerimizde büyüyecek. Biz Barış Anneleri, sonsuz acıların içinden geçmiş olsak da kinle değil, sevgiyle konuşuyoruz. Çünkü barış için konuşmak, barış için yürümek, barış için ısrar etmek anneliğimizin bir parçasıdır.”

Barış Anneleri’nin çağrısını bayramın bu son gününde bir daha okuyun istedim.

Sessizlik bağını fark edenler

Önceki akşam karanlıkta bir mum olmak isteyen başkaları da vardı bu coğrafyada:

Tel Aviv’de yüzlerce kişi, Gazze’de öldürülen Filistinli çocukların fotoğraflarını taşıyarak İsrail Savunma Bakanlığı’na yürüdü.

İsrail’de 1300 akademisyen, Gazze’ye yönelik İsrail ordusunun saldırılarının durdurulması için imzaladıkları ortak bildiride, “Biz, akademisyenler olarak, bu suçlardaki kendi rolümüzü kabul ediyoruz. İnsanlığa karşı suçları işleyenler sadece hükûmetler değil, insan toplumlarıdır. Bazıları bunu doğrudan şiddet yoluyla yapar; diğerleri ise suçları onaylayarak ve meşrulaştırarak, olaydan önce ve sonra sessiz kalarak ve ders salonlarında sesleri susturarak. Apaçık ortada olan suçların tanınırlık engellerine takılmadan işlenmeye kesintisiz devam etmesini sağlayan da işte bu sessizlik bağıdır” dediler.

Hemen yanı başımızda 9 yıl önce ‘bu sessizlik bağını’ fark eden o haysiyetli insanları hatırlatmak isterim.

11 Ocak 2016’da “Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!” diyen 2212 barış akademisyeni de karanlıktaki mum olmak istemişlerdi.

İsrail’deki 1300 akademisyene ne oldu, ne olur henüz bilmiyoruz, ama barış akademisyenlerinin başına hiç iyi şeyler gelmedi.

3 akademisyen 40 gün ve 1 akademisyen 22 gün tutuklu kaldılar. Kanun Hükmünde Kararnameler ile kamu görevinden ihraç edilen, işten çıkarılan, istifa eden ve/veya istifaya zorlanan ve zorla emekli edilen akademisyen sayısı 371 oldu. Eğitim Sen’in 18 Mart 2024 tarihli açıklamasındaki verilerine göre dava açarak göreve iade edilen 168 barış akademisyeninden 68’i yeniden ihraç edildi.

Barış akademisyenlerinin ne hak ne de barış mücadelesi tamamına erdi henüz.

Hayaller ve gerçek dönüşümler

Hayal kurmak hayatı anlamlandırmanın en şahane yollarından biri. Hepimiz anlamlı olmak isteriz, hayatımıza da bir anlam katmak.

Bayramın bu son gününde biz de bir hayal kuralım:

Tel Aviv’de Gazze’de öldürülen Filistinli çocukların fotoğraflarını taşıyabiliyorsa İsrail vatandaşları ve savaşa karşı çıkıyorsa; Barış Anneleri’nin çağrısı da neden karşılık bulmasın?

Çatışmalarda yaşamını yitiren asker anneleri ile barış anneleri hayatını kaybeden genç askerlerin ve dağda ölen gençlerin fotoğraflarını birlikte taşıyabilir mi?

Hem kendi yarasına hem ötekinin yarasına bakabilir mi insan?

Hakikat, mevcut durumun ötesinde, öngörülemeyen bir ‘olay’ aracılığıyla ortaya çıkar (Alain Badiou’dan ilhamla). Hakikat, sadece olayı tanıyıp ona ‘sadakat’ gösteren öznenin eyleminde yeniden kurulur. Gerçek dönüşümler, ancak olaylara sadakat gösteren özneler aracılığıyla mümkün olur.

“Sonsuz acıların içinden geçmiş olsak da kinle değil, sevgiyle konuşuyoruz” diyen Barış Anneleri’nin çağrısını ben böyle anladım.

Dün yürümek istediklerinde önleri kolluk güçleri tarafından kesildiğinde, “Barışta iddialıyız, yürüyeceğiz de haykıracağız da” diyebilen kadınların barış ısrarı, bu toprakların en sahici barış çağrısıdır.

Talepleri de çok net kadınların:

• Barışa dair adımlar somut olmalı, hepimiz her birey bunu görmeli, duymalı, bir parçası olmalı

• Hapishanelerdeki hasta tutsaklar ve siyasetçiler serbest bırakılmalı

• Dilimiz barış dili olmalı

• Siyasi kavgalar bitmeli her parti barış için çalışmalı

***

Tam güzel bir duyuruyla artık yazıyı bitireyim derken ajanslara, sessizlik bağını kırmak ve karanlıkta mum olmak isteyen bir yelkenliden kötü haber geldi.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi’ne insani yardım ulaştırmak için yola çıkan ve 12 insan hakları savunucusunu taşıyan Madleen gemisine müdahale etti. Gemideki 12 aktivistin gözaltına alındığı açıklandı.

Madleen, Gazze halkı için acil ihtiyaç duyulan bebek maması, un, pirinç, çocuk bezi, kadın hijyen ürünleri, su arıtma kitleri, tıbbi malzemeler, koltuk değnekleri ve çocuk protezleri gibi malzemeler taşıyordu.

“Kahvaltını hazırlarken başkalarını da düşün
Güvercinlerin yemini dahi unutma”

diyen Mahmud Derviş, Madleen’i görebilse başkalarını da düşünenler olduğuna mutlu olurdu.

***

Kötülüğe inat yaşasın hayat deyip, vereceğim güzel haberden vazgeçmeyeceğim.

Bu akşam saat 20.00’de İlke TV’de Yılmaz Güney’in Umut filmi var. Tuncel Kurtiz’in akıllarda kalan o meşhur repliğini dinlemek istersiniz belki yeniden ya da ilk kez:

“Fakirin yüzü soğuktur. Niye soğuktur Cabbar Gardaş? Parası yoktur da ondan. Mesela kış gününde, günün en soğuk vaktinde, cebinde paran olsa üşümezsin, hamamdaymış gibi terlersin. Amma velakin para olmadı mı yaz gününde üşürsün. Neden? Çünkü para adamı sıcak tutar.”

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.