Öğretmen Marieha Hussain’in Filistin’e destek protestosunda siyasetçileri ‘hindistan cevizi’ olarak tasvir ettiği döviz, İngiltere’de ifade özgürlüğü, ırkçılık ve mizah tartışmalarını başlattı.
Filistin yanlısı bir yürüyüşe katılan Hussain, Hindistan kökenli İngiliz siyasetçiler Rishi Sunak ve Suella Braverman’ı bir hindistan cevizi ağacında tasvir eden bir pankartı sergiledikten sonra ırkçılık kaynaklı kamu suçu işlemekle itham edildi.
The Guardian, dövizle ilgili tartışmannı ve ardından Hussain’e açılan davanın, ırkçı söylem tartışması ve protestolara yönelik polis denetimine dair artan endişeler konusunda bazı soruları gündeme getirdiğine dikkat çekti.
Dövizde yer alan ‘hindistan cevizi’ sembolü kendi toplumlarına ihanet ederken ‘beyaz’ normlara uyduğu düşünülen etnik azınlıklara atıfta bulunuyor. Bazı durumlarda saldırgan olarak görülse de bu imge, özellikle etnik azınlıklara zarar verdiği düşünülen politikaları destekledikleri için beyaz olmayan politikacıları eleştirirken kullanılan siyasi bir bağlama da sahip olabiliyor.
Bu bağlamda, Hussain’in pankartı destekçileri tarafından, tartışmalı Ruanda iltica planı ve göçmenlik konusundaki sert söylemler gibi beyaz üstünlükçü olarak algılanan politikaları desteklemek veya bunlara göz yummakla suçlanan Sunak ve Braverman’a yönelik bir eleştiri olarak değerlendirildi.
Hussain’in avukatı Rajiv Menon KC, dövizdeki sembolün ırkçı bir ifadeden öte, meşru bir siyasi eleştiri olduğunu savundu. Hindistan cevizi imgesinin Braverman’ın ‘ırkçı bir siyasi gündem’ olarak tanımladığı, özellikle de küçük teknelerle göç ve iltica politikaları konusundaki tutumunu desteklemekteki rolüne yönelik bir çeşit mizah olarak kullanıldığını savundu.
Menon ayrıca Sunak’ın başbakan olarak bu politikaları desteklediğini veya bunlara karşı çıkmadığını belirtti. Yaşanan hukuki anlaşmazlık, siyasi bağlamlarda ırkçı ifadelerin yorumlanmasına dair daha geniş kaygıların ortaya çıkmasına neden oldu.
Savcı, ‘hindistan cevizi’ teriminin iyi bilinen bir ırkçı hakaret olduğunu ve bunun da Hussain’e yönelik suçlamayı haklı çıkardığını savundu. Ancak savunma ekibi ve destekçileri, özellikle doğrudan ırkçı bir hakaretten öte, siyasi eleştiriye odaklanan bir davada bunun yasanın uygun bir uygulaması olup olmadığını sorguladı.
İngiltere’de büyük ilgi çeken davada, Güney Asya diaspora örgütü ve aktivist Hussain’e desteğini açıkladı. Bu kuruluşlar, suçlamaların ‘siyasileştirildiğini’ savundular. Davanın düşürülmesi çağrısında bulunulan ortak bir açıklama yapan Hussain destekçileri, davanın özellikle etnik azınlıkları kapsayan siyasi muhalefetin nasıl haksız yere kriminalize edildiğini gösterdiğini iddia etti
Davanın daha geniş bağlamı, hükümetin ırk konusundaki politikaları ile iktidardakileri eleştirme hakkı arasında artan gerilimde yatıyor. Mevcut Muhafazakar hükümeti eleştirenler Sunak, Braverman ve Kemi Badenoch ve Priti Patel gibi diğer azınlık siyasetçilerin ırksal kimliklerini kullanarak Birleşik Krallık’ta yapısal ırkçılığın varlığını küçümsediklerini veya inkar ettiklerini ileri sürüyor.
Muhaliflere göre bu siyasetçiler, Windrush skandalı ve polislik, sağlık ve istihdam alanlarında süregelen eşitsizlikler gibi ırksal adaletsizlik iddialarını itibarsızlaştırırken etnik azınlık topluluklarına orantısız bir şekilde zarar veren politikalar geliştirdiler.
Hussain’in mahkemede beraat etmesi, söz konusu meselelerin karmaşıklığını gözler önüne serdi. Mahkeme Hussain’in lehine karar vermiş olsa da, davanın duruşmaya kadar gelmiş olması, İngiltere’de siyasi muhalefetin polis tarafından bastırılmasına yönelik daha geniş bir eğilime işaret ediyor. Hukuk analistleri ve sivil haklar örgütleri, protestoları ve siyasi eleştirileri bastırmak için kamu düzeni suçlarının giderek daha fazla kullanılmasından duydukları endişeyi dile getiriyorlar. Son yasal değişikliklerde görüldüğü üzere, polis yetkilerinin genişletilmesinin ve barışçıl protestoların kriminalize edilmesinin ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki yarattığını savunuyorlar.
Hussain’in döviiyle ilgili tartışma, etnik azınlık toplulukları arasında temsil ve siyasi bağlılık konusunda daha derin bölünmelere de değiniyor. ‘Hindistan cevizi’ gibi terimler, kimlik ve etnik azınlık siyasetçilerinden beklentiler konusunda hassas tartışmalara yol açıyor. Bazıları bu terimi saldırgan ve ayrımcı olarak görürken, diğerleri kendi topluluklarının çıkarlarını savunmadığına inandıkları siyasi figürlere yönelik geçerli bir eleştiri olarak görüyor.
İngiltere’de politik gündem ırk, kimlik ve ifade özgürlüğü konularıyla boğuşmaya devam ederken, Hussain’in davası, siyasi mizah ve eleştirinin yasal olarak cezalandırılabilir alana girmeden ne kadar ileri gidebileceğine dair daha geniş bir tartışmanın simgesi haline geldi. Ayrıca, ırksal eşitlik konusundaki ilerlemenin tartışmalı olduğu ve bazılarına göre iktidardakiler tarafından aşındırıldığı bir ülkede ırksal söylemi yönlendirmenin süregelen zorluklarını da gündeme getirdi. Sonuç olarak, Hussain’in beraati bireysel davasını sonlandırmış olabilir, ancak siyasi ifadenin sınırları, protestonun polis tarafından nasıl denetlendiği ve ırk kavramının kamusal hayattaki rolü hakkında ortaya attığı daha geniş kapsamlı sorular muhtemelen bir süre daha gündemde kalmaya devam edecek.